Türkiye’de edebiyat dergiciliği geleneği açısından Varlık ve onun etrafında şekillenmiş tarihsel hattın, resmi ideoloji ile iç içe geçen organik ya da inorganik ilişkisi dışında, Büyük Doğu’dan başlayan ve günümüzde bu izlek üzerinde kendisini tanımlayan bir başka dergicilik kanalı söz konusu. Büyük Doğu’yu kendinden evvelki toplanma merkezi olarak Sebilürreşad’a bağlamak ve oradan bir kanal arayışı sürdürmek de mümkün. Ama Cumhuriyet sonrası yayına başlamayı bir milat biçiminde işaretler isek, bu kanalı Büyük Doğu’da anlamlandırabiliriz.

Kabaca ana hattını çizmek gerekirse Türkiye’de resmi ideolojiye karşı hem düşünsel hem sanatsal anlamda muhalefet odağı inşa etmeye cüret edebilmiş Büyük Doğu’nun açtığı koridordan ilerleyen bir dergicilik geleneği mevcut. Yani Büyük Doğu-Diriliş-Edebiyat-Mavera ile 1980’lere uzanan ve '80 sonrasında çeşitlenerek çoğalan bir çizgiden bahsediyoruz.

Komünizm tehdidi” konseptinde yeni bir “ortak alan”

Bu muhalif ana kanalın dışında, bir şekilde bu kanal ile irtibatlı ama Türkiye’nin ve dünyanın sosyolojik, siyasal konumunu okumak, oradan kendi konumunu biçimlendirmek bakımından 70’lerden itibaren ayrışan bir başka yürüyüşten daha bahsedebiliriz. Ben bu paralel yürüyüşü şöyle sıralıyorum :

Hareket (1939-1982)→Büyük Doğu (1943-1978)→Serdengeçti (1947-1962)→Hisar (1950-1980)→Töre (1971-1985)→Türk Edebiyatı (1972-…)→Divan (1978-1979)→Doğuş Edebiyat (1982-1985)…

Görüleceği gibi Nurettin Topçu’nun Hareket dergisi ile başlatıp, Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’su ile irtibatlandırabileceğimiz, oradan Osman Yüksel’in Serdengeçti’sine ulaşabileceğimiz bu kanalın bir şekilde İslamcı düşünce geleneği ile ortak alanı söz konusu. Bu “ortak alan” tanımlamasını anlamlı kılan mesele ise bu yayınlarda yazan isimlerin çeşitliliği. Turancı, Türkçü, milliyetçi düşünce geleneği içerisinde bugün kendisini çözümleyebileceğimiz isimlerin yanısıra İslamcı kültürel, edebi, siyasal akım içerisinde karşımıza çıkan sayısız ismin bütün bu dergilerin sayfalarında bir arada bulunabildikleri zamanlardan bahsediyoruz. Büyük Doğu da böyledir, Serdengeçti de...

Hareket dergisi milliyetçilik meselesini hem tarihsel olarak kavradığı zaman dilimi (1071) hem de Turancı, Türkçülere karşı mesafeli duruşu bakımından bu ortak alandan nüanslar ile ayrılır. Tabi bu ortak alan oluşumunun meydana gelmesini zorunlu kılan gerekçeler mevcut. Birincisi Tek Parti iktidarı karşısında bu dergiler, çeşitli isimlerin bir araya gelerek savunma hattı kurdukları bir mevzi. Tabi o yıllarda milliyetçilik fikri ile İslamcılık fikrinin bugünkü gibi apayrı akımlar şeklinde yapılanmadığını, kurumların, isimlerin bu denli ayrışmadığını ekleyelim. Hatta 1950 sonrası bu birlikteliğin ortadan kalkan Tek Parti diktasının zulmü yerine bu sefer dünya konjonktürüne paralel olarak “komünizm tehdidi” konseptinde yeni bir “ortak alan” üzerinden yürüdüğünü görürüz.

Kanaatimce bu “ortak alan”, 1969 yılından itibaren CKMP’nin MHP’ye dönüşmesi ve Milli Görüş hareketinin siyasal kurum olarak ortaya çıkması ile ayrışarak derinleşmeye başladı.

Milliyetçi entelijansiya da Divan dergisi üzerine çalışmadı

İlk sayısı Kasım 1978 tarihini taşıyan Divan aylık kültür ve edebiyat dergisi, Hareket ile başlatıp, Büyük Doğu, Serdengeçti ile sürdüğünü düşündüğümüz kanal içerisinde salt edebiyat merkezli ürünler yayınlamak gayesi ile biraraya gelmiş ve o dönem için genç kuşak biçiminde değerlendirebileceğimiz birçok ismi sayfalarında görebileceğimiz önemli bir yayın. Ne yazık ki bu zamana kadar üzerinde nerede ise hiç çalışılmamış. Uzun yıllar Türkiye’de edebî iktidarı elinde tutan ve resmi ideoloji ile patronaj ilişkisi içerisinde yapılanan çevreler zaten kendisi dışındaki bütün edebi oluşumları “gerici” gördüğü için Divan ve benzeri yayınları görmezden geldi. Bunu edebi ahlak bakımından anlamak zor ise de Türkiye’de gerçeklik böyle.

İslamcı düşünce geleneği ise 70’lerde iyice ayrışmaya başlayan yollar göz önüne alınırsa Divan gibi milliyetçi gençlerin bir araya gelerek yayınladıkları bir dergiyi görse ve okusa bile suskun kalarak mesafe koydu. Bu anlamda Mavera dergisinin Ocak 1979 tarihini taşıyan 26. sayısında Rasim Özdenören'in Divan’ı konu alan yazısından bahsedebiliriz belki. O da kendi durduğu yer bakımından dergiye eleştirel yaklaşmıştır.

Ama bunun da ötesinde Türkiye’de milliyetçi entelijansiya da Divan dergisi hakkında kıymet taşıyabilecek bir metin ortaya koymamakla eleştiriyi hak ediyor. Kemalist ve İslamcı çevreleri kendi konumları itibari ile belki anlamak mümkün. Oysa vakti ile Divan’da yazıp sonra gerek akademyaya intisap eden ya da yazı dünyası ile irtibatını kesmeyip farklı yayınlarda yolculuğunu sürdüren birçok ismin de böylesi bir çalışma yapmadığını görmek üzüntü verici. Divan dergisinde yazan isimleri sıraladığımız zaman mesele anlaşılacaktır sanırım: Yavuz Bülent Bakiler, Abdurrahim Karakoç, Bahaettin Karakoç, Beşir Ayvazoğlu, D.Mehmet Doğan, Ali Akbaş, Ahmet Turan Alkan, Vedat Bilgin, Derviş Edip, A.Nezihi Turan, Mehmet N.Bostan (Naci Bostancı), Vedid Eymen, Mehmet Tekin, Cemal Kurnaz, A.Bican Ercilasun, Sadık K. Tural, Mehmet Önal, Muhip Alp, Namık Yaykın, Avni Doğan, Mustafa Çalık, A.Yağmur Tunalı, Saadettin Elibol, Musa Doğan, Mehmet Muhsin, Bayram Bilge Toker, Ahmet Tevfik Ozan, Rıdvan Çongur, Muhsin İlyas Subaşı, Yahya Akengin, İbrahim Berber, Rıfat Aras, Osman Feymani, İsa Kocakaplan, Yaşar Çağbayır, Ömer Albayrak, Ahmet Ali Arslan, Zeki Gürel, Burak Kolbaşı, Erdal Başbuğ, Osman Çeviksoy, Abdullah Postallı, Faik Tufan, İsmet Dinçel, Sefa Kaplan, Yunus Zeyrek, A.Vahap Akbaş, Kemal Yurdakul Aren, Hidayet Y.Nuhoğlu, Ercan Çalışkan, Muharrem Erdoğan, Yılmaz Soyer, Elif Özer, Şevket Ç.Dedelioğlu, Nejat Sefercioğlu, Nermin Öztürk, Sait Önaçan, Nazım Hikmet Polat, Ahmet Ergun, Umay Günay, Kemal Gürsoy, A.Metin Şahin...

Sadece bu isimler ile de sınırlı değil. O dönem düşünce dünyasının saygı isimleri olarak ele alabileceğimiz Cemil Meriç, Mehmet Kaplan, Taha Akyol’un da zaman zaman Divan’da isimlerine rastlamak mümkün.

Divan, üzerinde çalışılmayı hak eden bir yayın

İlk dört sayı Beşir Ayvazoğlu’nun yönetiminde yayınlanan dergi, daha sonra gerçekleşen yönetim değişikliği ile yayınını Ekim 1979 tarihine kadar 12 sayı sürdürüyor. İlk sayısı Yahya Kemal özel sayısı, 3. sayısı yine Mehmet Akif özel sayısı olan derginin şimdilerde bakınca, burada uzun uzun bahsetmeyi hak eden önemli edebi metinler yayınladığını görüyoruz. Yukarıda andığımız isimleri yeniden gözden geçirirseniz Divan dergisine yüklediğimiz anlam sanırım daha iyi anlaşılacaktır.

Çoğu bugün kendi alanlarında önemli isimler haline gelen, Divan’ı çıkarırken kimisi üniversite talebesi, kimisi daha akademik hayatının başında yer alan birçok şair, öykücü, yazarın edebi yolculuklarının saygın bir yerinde duran bu dergiyi unuttuklarını düşünmüyorum kuşkusuz. Burada girmeyi istemeyeceğim başkaca özel iç meseleler dolayısı ile derginin baskıya uğraması, kendi geleneği içerisinde bir patronaj ilişkiye kurban gitmesi gibi gerekçeler, orada yazan bazı önemli isimleri o yıllar dergi dışına çıkmak zorunda bıraksa da Divan, üzerinde çalışılmayı hak eden bir yayın... Umarım Divan üzerine başkaca araştırmalar yapılarak yeniden edebi kamunun ilgisine sunulur.

 

Selçuk Küpçük yazdı