Yetişkinlerin Din Eğitimine Bakışları ve Din Eğitimi İhtiyaçları” başlıklı araştırma raporunun sonuçları Yaygın Eğitim ve Kültür Derneği (YEKDER) ile İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği’nin düzenlediği panelde açıklandı. Nisan 2012’de başlayan ve yaklaşık bir yıl süren araştırmanın veri kaynağını değişik meslek ve yaş grubundan, din eğitimi seviyeleri farklı kişilerle yapılan mülakatlar oluşturuyor. Din eğitimi hizmetlerinin daha etkili ve verimli olabilmesi için önerilerin de yer aldığı raporun sunumunu araştırmacı Arife Gümüş gerçekleştirdi.

Panelde; İLKE Derneği başkanı Davut Şanver ve YEKDER başkanı Yusuf Alpaydın birer selamlama konuşması yaptılar. Çocuklardaki din eğitimi problemlerinin, yetişkinlerin dinî eğitim seviyesiyle ilişkili olduğunu söyleyen Şanver, “yetişkinlerin din eğitimi problemleri çözülmezse, çocuklarda da bu eğitim eksik kalacaktır” dedi. Yapılan araştırmanın yetişkinlerin din eğitimine bakışlarını ve eğitim problemlerini analiz etmesi bakımından dikkat çekici olduğunu söyleyen Alpaydın, “araştırma, yetişkin eğitiminin ön planda tutulması gerektiğini vurgulaması bakımından önemli bir çalışmadır” dedi. Selamlama konuşmalarından sonra raporu sunmak üzere söz Arife Gümüş’e bırakıldı.Arife Gümüş

Din eğitimi, ibadet bilgilerinden mi ibarettir?

Konuşmasına yetişkinlerin din eğitimi algıları ile din eğitiminden beklentilerinin uyuşmadığına dikkat çekerek başlayan Gümüş, şunları söyledi: “Yetişkinler ‘din eğitimi’nden ziyade ‘din öğretimi’ algısına sahipler. Araştırmamızda yetişkinlerin din eğitimi algılarının Arapçasından Kur’an-ı Kerim okumak, namaz kılmayı öğrenmek, dua ezberlemek vb. ile sınırlı olduğunu gördük. Kişi temel ibadet bilgilerine sahip olmayı yeterli görmesi nedeniyle din eğitimi faaliyetlerine yönelmeyi istememektedir. Kişilerin din eğitimi algıları böyle iken din eğitiminden beklentileri daha çok davra­nış merkezli olmuştur. Din eğitiminin sadece bilgi veren bir tutumda değil, aynı zamanda o bilginin davranışa dönüşmesine yardımcı olacak bir tutumda olması beklenmektedir.”

Seküler zihin dinî ihtiyaçlarının farkında değil

Araştırmanın bir ihtiyaç analizi olması hasebiyle çalışmanın bu bölümünde “ihtiyaç” kavramına dair bazı değerlendirmelerin de yapıldığını belirten Arife Gümüş, “görüşmelerde din eğitiminde yetişkinlerin ihtiyaçları da analiz edilmeye çalışılmış ancak bu noktada yetişkinlerde bir ‘farkında olmama’ durumunun hâkim olduğu gözlenmiştir. Bu durum, zihinlerin seküler, bölünmüş işleyişine ve din eğitimi seviyesinde ileri olanların dahi ‘din eğitiminde ihtiyaçlar nelerdir’ sorusuna sınırlı cevaplar vermelerine yol açmaktadır. Bu bölünmüşlüğün doğurduğu sıkıntıların çözümüne de; eğitimin ve davranışın birbirinden ayırt edildiği, ilmin muamelattan ayrı görülmeye başlandığı zamanların iyi analiz edilmesiyle ulaşılabilecektir” dedi.

Din eğitiminin, aile ilişkilerinin kontrolüne ve aile içi problemlerin çözümüne yardımcı olacak bir içeriğe sahip olmasının istendiğini belirten Gümüş, din eğitimi veren kurumlardan da halka psikolojik destek sağlayan, ailevî danışmanlık hizmeti sunan imkânlar beklendiğini söyledi.

Ne devletli ne devletsiz

Kişilerin din ve devlet ilişkisine bakışlarında da ‘farkındalık’ sorununun görüldüğünü söyleyen Gümüş, “din eğitiminde devletin gerekliliği sorulduğunda katılımcılar ilk olarak, ‘din eğitiminde devletin yeri olmamalıdır’ şeklinde cevap vermişlerdir. O zaman da çok başlılığın olacağı şüphesiyle, katılımcılar tekrar ‘ne devletli ne devletsiz’ anlayışına sığınıp devletin kontrol merkezi olarak görev alması gerektiğini belirtmişlerdir” dedi.

Ebeveynler çocuklarının eğitimini kurumlara terk edebilirler mi?

Araştırma kapsamında görüşülen yetişkinlere, “çocukların dinî eğitim yeri olarak aile mi, din eğitimi veren kurumlar mı tercih edilmeli” sorusunu da yönelttiklerini belirten Gümüş, konu hakkında şunları ifade etti: “Kişilerin ilk din eğitimlerini ailelerinden aldıklarını ve bu eğitimlerinin her zaman kendilerine olumlu etkilerinin olduğunu ifade etmişlerdir. Buna rağmen ebeveynler çocuklarına din eğitimi verme noktasında kendilerini yetersiz bulmuşlar ve bunun telafisi için kurumlardan yardım talep etmişlerdir.”. Ayrıca; eğitim kurumlarının ideolojik veya siyasi bir tarafının olmaması gerektiğini söyleyen ailelere, kendi çocuklarını -din eğitimi için- gönderdikleri kuruma emanet etme sebepleri sorulduğunda alınan cevapların, aslında kişilerin kendi ideolojisi ile uyumlu kurumlar istediklerini ve bu eğitim anlayışına sahip kurumları tercih ettiklerini göstermekte olduğunu söyledi.

Araştırma verilerine göre din eğitimi veren kurumların Diyanet İşleri Başkanlığı, sivil toplum kuruluşları ve tarikatlar-cemaatler olarak tasnif edilebileceğini söyleyen Gümüş; görüşülen kişilerin bu kurumlara yaklaşımlarınınsa şu şekilde olduğunu söyledi: “DİB bir kamu kuruluşu olması nedeniyle kapsayıcı ve güvenilir bulunurken, siyasi bir tavrı olduğu için eleştirilmektedir. Sivil toplum kuruluşları ise bilgi noktasında Diyanet’e göre daha doyurucudurlar. Fakat verilen bilgilerin davranışa dönüşmesi için yetersiz kalmaktadırlar. Cemaatlere ve tarikatlara gelince onlar bilgiyi doğrudan davranışa dönüştürmeye yönelik faaliyetler yapmaktadır, dinî bilginin yanı sıra dinin adabını, ahlakını da öğretebilmektedirler. Ancak cemaat ve tarikatlar belli bir görüş etrafında faaliyet yürüttükleri ve kgenelde yasal olmadıkları için kapsayıcı olmaktan uzaktırlar. Aynı zamanda taassup sahibi oldukları düşünülmektedir. Bu veriler dikkate alındığında katılımcıların gözünde, diğer kurumsal yapılanmalara göre sivil toplum kuruluşlarının en avantajlı grup olduğu söylenilebilir. Avantajlı durumda olmalarına rağmen kuruluşların az biliniyor olması da bu avantajı yeterince kullanamadıklarını göstermiştir.”

Diyanet’in artık camiyi merkeze alan politikası önemsenmeli

Arife Gümüş’ün yetişkinlerin din eğitim programlarına, din eğitimcilerine ve din eğitimi hizmeti veren kurumlara yönelik önerilerini başlıklar halinde sıralayarak rapor sunumunu sonlandırmasının ardından rapor değerlendirme bölümünde Sakarya Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Mahmut Zengin ile YEKDER Yönetim Kurulu üyesi Veli Karataş söz aldı.

Dr. Zengin ihtiyaç ve problem odaklı bir araştırma olması ve bu alanda yapılmış nadir çalışmalardan birisi olması hasebiyle çalışmanın önemli olduğunu belirtti. Nitel araştırmaların, resmin bütününü göstermede yetersiz kaldıklarının altını çizen Zengin, bu özelliği gereği çalışmanın, genellemeye pek elverişli olmadığını da söyledi. Raporda belirtilmiş olan ‘verilen din eğitiminin, kişinin, bilgisini gündelik yaşamıyla ilişkilendirebilmesine yardımcı nitelikte olması gerekmektedir’ bölümüne dikkat çekti.

Diyanet’in artık camiyi merkeze alan ve toplumun tüm kesimlerine hitap etmeye çalışan bir program takip ettiğini belirten Zengin, bu yaklaşımın önemsenmesi ve desteklenmesi gerektiğini ifade etti. Cemaat ve tarikatların içine kapanık ve mutaassıp olduğu söylemlerine de değinen Zengin, “bu problemin sebebini cemaat liderinde aramak ve cemaatin bilinçli olarak böyle bir ideoloji peşinde olduğunu söylemek çok da doğru değildir. Teolojik olarak böyle bir problem yoktur. Hatta cemaatlerin-tarikatların kapısı herkese açıktır. Ancak pratikte kendi içlerine kapanma ve diğer insanları dışlama sorunundan kurtulamamaktadırlar” dedi.

Sistem problemi, eğitim çalışmalarının önünde engeldir

Değerlendirme kısmında söz alan Veli Karataş, “aslında din eğitimi diye bir alanın varlığı, başlı başına tartışılması gereken bir konudur ancak şimdilik bunu bir tarafa koyalım” diyerek sözlerine başladı. Din eğitimi denildiğinde toplumun, bunu direkt çocuklarla ilişkilendirmeye meyilli bir algıya sahip olduğunu söyleyen Karataş, “bu bakımdan raporda, din eğitiminde yetişkinleri önceleyen çalışmalara odaklanılması gerektiği vurgusu önem arz etmektedir” dedi.

Asıl problemin sistem problemi olduğuna dikkat çeken Karataş, “din eğitimi çalışmaları bu ve benzeri raporlarda analiz edilmiş problemler, öneriler dikkate alınarak programlandırılmış ve yetkin din eğitimcisi eksiği giderilmiş olsa da; bu çabaların başarılı olmasının önünde engel teşkil edecek bir sistem problemimizin olduğunu düşünüyorum. Bu bakımdan raporda belirtilen ‘din eğitimi hayatın her alanını kapsamalı ve kendisini tüm renkleriyle açığa çıkartmalıdır’ vurgusunu çok önemsiyorum” dedi.

Din eğitimcileri hakkındaki görüşlerini de aktaran Karataş, “eski hocalar eğitim metotlarını bilmedikleri gerekçesiyle sürekli eleştirilmişlerdir ancak büyük kısmı nitelikli hocalardır. Bugünse belki eğitim metotlarını bilen hocalara sahip olmuş olsak da, onların da büyük kısmı ilmin özünden mahrum hocalardır” dedi.

 

Sıbgatullah Bostancı haber verdi