Haşhaşilik, Alamut Kalesi, Batınilik, vs... Bunlar, Sünni İslam dünyasında sevimsiz çağrışımlar yapan kavramlardır. Aynı zamanda tarihi gerçeklerdir. Hasan Sabbah’ın örgütleyip kurduğu tarikat, hemen hemen Selçuklu devletiyle aynı ömrü sürmüş. En belirgin hususiyetleri, zehirli hançerleriyle, başta sultanlar, hükümdarlar olmak üzere, önemli din ve devlet adamlarına suikast düzenlemeleridir. Faaliyetlerini aktif olarak devam ettirdikleri yıllar boyunca, başta Selçuklular için, Sünni Müslüman dünyası için ciddi istikrarsızlık sebebi olmuşlardır. İran’da, Suriye’de, Anadolu’da faaliyet göstermişler, Orta Asya Türk topluluklarına kadar nüfuz etmişlerdir. Harzemşahlar devletine ve Moğollara kadar sızabilmişlerdir.

Tarihte ilk terör örgütü olarak da kabul edilir bu teşkilat. Müntesiplerini padişahların, sultanların haremine cariye olarak gönderecek kadar sızabilme işinde ustadırlar. Bilge Kültür Sanat Yayınları tarafından Mart 2015 tarihinde yayımlanan Haşhaşîler & Konya Selçuklu Sultanları ve Batınîler kitabı, Selçuklularla Batınilerin mücadelesi tarihi gibidir. Bu mücadele tarihi roman olarak yazılmış. Romanın yazarı Tahir Harimi Balcıoğlu’dur.

Yazar Balcıoğlu, Edremit’te doğmuş. 1893 veya 1894. El-Ezher Üniversitesi’ni bitirip Türkiye’ye döndükten sonra Batı Anadolu vaizliği görevinde bulunmuş. Bir ara İstanbul Fatih’teki Millet Kütüphanesi’nde çalışmış. Hayatının büyük bölümü Edremit’te geçmiş. Orada yaşamış ve orada ölmüş 1952'de. Bu romanı Ali Birbiçer yayına hazırlamış.

Batınilik siyasi bir mezheptir

Romanda hadise, Bizans yönetici hanedanından bir prensin kendisine bir devlet kurabilmek için Alamut’tan yardım almak istemesi ve onlara karışması, Alamutluların başka bir güç olduğunu anlaması üzerinden gelişir ve anlatılır. Romanda Tahir Harimi Balcıoğlu’nun, tarihe, özellikle Selçuklu tarihine vukufiyeti kendini açıkça belli etmektedir. Romanda konu Batıni daileriyle (misyonerleri) Selçukluların mücadelesidir. Sünni, Şii-Batıni mücadelesidir. Sünni-Şii mücadelesi bugün de olanca şiddetiyle devam etmektedir.

Romanda Batınilik tarihiyle, felsefesiyle, öğretisiyle ilgili önemli bilgiler veriliyor. Batıniliğin İslamiyet’le uzaktan yakından hiç bir ilgisi yoktur. Hatta, Batınilik inancının, öğretisinin Mısır Tanrılarına kadar dayanan bir geçmişi olduğunu öğreniyoruz. Zaten Batınilik dini bir mezhep değil, dinin siyasetçe kullanıldığı siyasi bir mezheptir. Büyük Selçuklu imparatorluğunun yıkılmasından sonraki olaylar, Anadolu Selçuklu devletinde, Sultan İkinci Kılıçarslan’ın Selçuklu yurdunu oğulları arasında pay etmesinden sonra ortaya çıkan taht kavgaları, bundan Batınilerin istifade ederek çıkardıkları kargaşa ve terör, faili oldukları cinayetler romanda başarılı bir şekilde anlatılmaktadır.

Devlet ve millet idaresi en küçük bir gafleti asla kabul etmiyor

Anadolu Selçuklu hükümdarlarının İran edebiyatına, şiirine, Farsçaya meftun olmaları, bu konuda ileri gelen şairlere, edebiyat adamlarına sarayın ve gönüllerinin kapılarını açmaları, çok büyük ihsanlarda bulunmaları, Batıni dailerinin Konya saraylarında çok rahat faaliyet yürütmelerine zemin hazırlar. İhanet ve fesatlarını kolayca icra ederler. Öyle ki, adamlarını sarayda en önemli mevkilere getirirler. Sultanların haremine kadar cariyeler sokarlar. Şehzadelere mürebbi, hoca, atabey olarak adamlarını tayin ettirirler. Sultanların muhafızlığını yapan askerler arasında adamları bulunur. Bütün bu faaliyetler Alamut merkezinden yürütülür. Anadolu’da, Suriye’de ve İran’da, Azerbaycan, Irak, Gürcistan ve Orta Asya’ya kadar zaviyeleri, tekkeleri vardır. Alamut’tan alınan emirler buralarda planlanır, müzakere edilir ve tatbike konur. Selçuklu sultanları bu gafletlerinin bedelini kendilerine tatbik edilen suikastlerle ödemişler, koca bir imparatorluk bu gaflet neticesinde son bulmuş, dağılmıştır. Şunu öğreniyoruz: Devlet idaresi, millet idaresi en ufak bir gafleti kesinlikle kabul etmiyor. Neticesi pek ağır oluyor.

Bir fesat yuvası Baba İlyas Horasani Zaviyesi

Orta Asya, Moğol istilası yüzünden göç halindedir. Moğollardan kaçan Türkmenler ve çeşitli milletlere ait halk Anadolu’ya göç ederler. Batıniler en verimli çalışmalarını bu göç eden aşiretler arasına yerleştirdikleri, “ellerinde sazları, omuzlarında kımız ve şarap testileri olan daileri vasıtasıyla” gerçekleştirirler. Anadolu’daki en bilinen merkez, Amasya’da bulunan Baba İlyas Horasani Zaviyesi’dir. Baba İlyas Horasani, Anadolu halkınca çok büyük veli, çok itibar edilen bir zat olarak kabul edilir. Ünü bütün Türk dünyasına yayılmıştır. Anadolu’daki faaliyetler oradan yürütülür. En sonunda Baba İlyas Horasani, şartlar oluştuğu için isyan çıkarır. Büyük kuvvetleri toplar. Bizans’tan, Gürcistan’dan, Ermenilerden, Rumlardan ve inançlarını zehirledikleri Türkmenlerden büyük bir kuvvet oluştururlar. Konya’ya doğru ilerlerler. Selçuklu ordusu bu isyanı bastırır. Büyük bir darbe vurur Batınilere. Moğollar da Selçuklu’yu tarihten silerler. Selçuklu’nun hayatiyetinin son bulmasında Batınilerin büyük rolü vardır. Çünkü onların tarih boyunca bütün mücadeleleri Sünni İslam ve bunun savunucusu Türkleri yok etmek içindir.

Anadolu Selçuklu tarihi, Batıniliğin felsefesi, iç yüzü, metodları, istihbarat ağları, zehirlerini nasıl akıttıkları, en önemlisi Batıni daisi olan Baba İlyas Horasani gibiler hakkında hayli malumat veriliyor romanda.

Metin Uygun yazdı