“Meşhur olmaktan ziyade sanatkârım, şöhret afettir.” diyen klasik musikimizin son büyük bestekârlarından, yorumcularından Mustafa Âsım, Yesâri Âsım Arsoy ya da ilk plaklarındaki ismiyle Mustafa Âsım Türkoğlu, 1890 yılında Drama’da doğmuş. Evlad-ı Fatihan’dan… Bugün Yunanistan sınırlarındaki Doğu Makedonya’nın en büyük şehri olan Drama, 1371’de Osmanlı İmparatorluğunun egemenliğine girmiş. Beş yüz yıldan fazla bizim egemenliğimizde kalmış. Arsoy’un ataları Konya’dan göç edip buraya yerleşmiş. Köklü bir aileye mensup. Babasının dedesi Ömer Efendi, Prizren’de tekkesi olan bir şeyh. Aynı zamanda bilinen, sevilen bir hattat. Mezar kitabeleri yazmakta ve kitabelere tarih düşürmekte oldukça usta. Sol elle yazıyor… Mustafa Âsım ve ablası da solak. Bu sebeple Yesâri (solak) adını alıyorlar. Türk Sinemasının “altın çocuk”u Göksel Arsoy, Âsım Bey’in yeğeni. Abisinin oğlu.
Arsoy’un babası Ömer Lütfi Efendi de son derece dindar, gelenek göreneğine bağlı bir Osmanlı efendisi. Ailede çok ciddi anlamda talim ve terbiye var. Bu dini yaşayış ve terbiye Arsoy’un hayatında çok etkili. Kendisi de aynı babası gibi dindar ve son derece terbiyeli, titiz biri.
“Derviş mizacı, başka türlü yaşamasına imkân vermezdi”
Âsım Bey ilk ve orta mektep tahsilini Drama’da tamamlar. Sesi çok güzel olduğundan dolayı camide müezzinlik yapar. 93 Harbi, Balkan Faciası gibi sebeplerden dolayı Makedonya’dan Anadolu’ya çok acıklı, kahredici bir göç başlar. 1912 yılında Yesâri Âsım ve ailesi de göç etmek zorunda kalırlar. Soğukta, yaşta yağmurda, çamurlu yollarda Balkan Türkleri göçe başlarlar. Büyük bir çileye… Alelacele, hazırlıksız… Hatta Arsoy’un beşikteki kardeşi telaştan unutulur. Onu almak için geri dönerler. Bu esnada Âsım Bey, “Bir ara geriye dönüp baktım, sarı inek kapıda, arkamızdan melül mahzun bakıyordu, hâlâ gözlerimin önündedir.” diyerek trajedinin boyutuna dikkat çeker.
Göç esnasında ilk durakları İstanbul olur. Daha sonra Adapazarı… Burada hem çalışır hem de musiki öğrenir. Ud dersleri alır. Babası onun müzikle uğraşmasına sıcak bakmaz. Her zaman onun hafız olmasını istemiştir. Muhasebecilik, avukat kâtipliği, Antalya’da bir gemide kâtiplik, İzmit’te maliye dairesinde memurluk gibi işlerden sonra İstanbul’a dönerek kendini tamamen musiki çalışmalarına verir. Udî Refet, Kemanî Namık, Kanunî Süreyya, İzzettin Hümayi, Hafız Aşir Efendi, Bahriyeli Şahap, Udî Selanikli Ahmet Efendi ders aldığı önemli müzik adamları.
Sesiyle, besteleriyle, tavrıyla klasik müziğimizde önemli yeri olan Âsım Bey mütevazılığıyla da gönülleri fetheder. Plaklara okuduğu şarkıların çoğunun güftesi kendisine aittir. Dinleyeni kendine bağlayan kadife gibi yumuşak bir sese sahip. Meşhur olup çok para kazanmak yerine kanaatkârlığı seçmiş. Klasik müzik sanatçısı Prof. Dr. Alaaddin Yavaşça şunları söylüyor: “Âsude ve gösterişsiz bir hayatı, ömrü boyunca tercih etmiştir. Zaten derviş mizacı, başka türlü yaşamasına imkân vermezdi. İsteseydi, dünya nimetlerine garkolacak imkânlara sahip olabilirdi. Ama o son derece mütevazı bir bütçe içinde, köşesinde yaşamayı yeğledi. Bu sayede manen yüceldi.”
Nazik, zarif, paraya gereğinden fazla değer vermeyen gerçek sanatçı
Yesâri Âsım Arsoy çok titiz, prensip sahibi bir sanatkâr. Şarkılarını sadece plağa okumuş. Kesinlikle konsere çıkmamış, radyoda şarkı okumamış. Nevzat Atlığ Bey ona İstanbul Radyosu’nda çalışmasını için teklif götürür. Önce kabul etmez, sonra anlaşırlar ve sözleşmeyi imzalar. Radyoda stajyerlerle çalışacaktır. Onlara musiki öğretecek. Aynı zamanda radyoda şarkı okuması da isteniyor.
Derslere büyük bir titizlikle girer ama konser programı düzenlemez. Radyo yönetimi onun konser vermesini de ister. Aradan üç beş ay geçmesine rağmen radyoda şarkı söylemez. Sonunda ayrılmaya karar verir. Konser düzenlemediği için kendisine verilen parayı kabul etmez. Radyoyu bırakır. Para alması noktasındaki ısrarlara, “haksız kazanç olur, ders verdim ama konser programı yapmadım.” diye cevap verir. Aslında bu dönemde maddi sıkıntı içindedir, plaklarına eskisi kadar rağbet yoktur. Sahneye zaten çıkmıyor. İhtiyacı olduğu halde bu parayı almıyor.
Âsım Bey işte böyle bir kişilik. Nazik, zarif, paraya gereğinden fazla değer vermeyen gerçek sanatçı. Onurlu, menfaat gözetmeyen bir müzik adamı. “Ömrüm Seni Sevmekle Son Bulacak”, “Ümitlerim Hep Kırıldı”, “Yine Kalbim Coşar Ağlar Bu Gece”, “Ada Sahillerinde Bekliyorum”, “Menekşe Gözler Hülyalı”, “Yar Saçların Lüle Lüle”, “Adalardan Bir yar Gelir”, “Sazlar Çalınır Çamlıca’nın Bahçelerinde”, “Perişan Saçların”, “Fariğ Olmam Meşreb-i Rindaneden”, “Akasyalar Açarken” gibi muazzam şarkılar bıraktı.
18 Ocak 1992’de İstanbul’da sonsuzluğa kanatlandı.
Ruhu şad olsun. Mekanı Cennet!...
Muaz Ergü