Hangi kitabını elinize alırsanız alın, hangi sayfasını açarsanız açın ve hangi paragrafını okursanız okuyun; size muhakkak surette bir mesaj veren, bir bilinç aşılayan, bir öğüt sunan ve bir uyarıda bulunan hem yazar, hem mütefekkir, hem entelektüel ve hem de hakiki bir Müslüman gibi Müslüman olan bir şahsiyetle muhatap olmak ister misiniz? Her bir cümlesi, tablolara yerleştirilip duvarlara, meydanlara, bilbordlara, totemlere asılacak türden olan mümin, muttakî bir adam olacak hepsinin yanında bir de.
Herkesin kendine göre sevdiği, saydığı, değer verdiği bir yazarı olabilir yukarıda özelliklerini saydığımız şekliyle. Bizdeki, benzerine pek az rastlanır olan bu kişimiz, Atasoy Müftüoğlu’dur. Mübalağa etmediğimizin anlaşılması için, kitaplarından herhangi birine el uzatılabilir fazla vakit kaybetmeden mesela. Bizim dikkatimizi saran ve dahi sarsan eseriyse, Haziran 2013 tarihinde Hece Yayınları’nın 276. yayın ürünü olarak biz okurlara emanet edilen “Teslimiyetçilik Kader Değildir” namındaki çalışmasıdır.
İslam’a vahiy penceresinden bakmak
Atasoy Müftüoğlu’nun yazılarında ve kitaplarında genellikle, hep olumsuz ve karamsar bir hava estiğini söyleyenler çıksa da; o havanın olumluluğa ve kararlılığa dönüştüğüne çoğu kez şahit olduğumuzu belirtmeliyiz. Yaşadığı ülkeyi ve ülkenin sorunlarını iyi okuyan, teferruatlıca tahlil eden; dünyaya karşı da umarsız kalmayan yazarımız, büyüğümüz her şeye ve herkese İslam nazarından, vahyin penceresinden bakmayı yeğlemektedir. Bunun böyle olduğunu, bütün çalışmalarında adım adım görüyor, anlıyor ve hissediyoruz. Bu güzel eserinde, Müslümanların hâlihazırdaki sorun ve sıkıntılarına, sorumluluk bilinci çerçevesinde nasıl bakmaları ve ne tür bir tavır takınmaları hususunda fikirler beyan ediyor. “Hastalığı teşhis etmenin tedavinin yarısı olduğu hakikati”nden hareketle, Atasoy Müftüoğlu üstadımızın beyanatlarına hem kulak, hem de gönül verdik.
Yüce dinimiz olan İslam’ın millileştirilmesi, resmileştirilmesi, Sünnileştirilmesi, Şiileştirilmesi, selefileştirilmesi, Vahabileştirilmesi, batınîleştirilmesi, folklorikleştirilmesi ve bireyselleştirilmesi karşısında, bütün Müslümanların derin bir tevhid ve ümmet dikkati, hassasiyeti içerisinde bulunmaları gerektiğini ifade ediyor yazarımız/büyüğümüz. Ve sonra da bilincimizin, aklımızın ve kalbimizin yüksek bir sorumluluk duygusu içerisinde, dünyanın bütün ufuklarını, aynı içtenlikle kucakladığı zaman ancak, sağlıklı bir yol üzerinde yürümekten söz edebileceğimizi; evrensel sorumluluk ve bilincin, etnik ve mezhepçi bencillikleri, saplantıları, bağnazlıkları aşmakla başlayacağını; bütün insanî alanları ve ilgileri kapsamayan İslamî bir perspektif ve ufuk düşünülemeyeceğini vurguluyor bu kitabında.
Kıymetli büyüğümüz Atasoy Müftüoğlu’na göre, geçmişte hayatı, tarihi yüzyıllarca yöneten bir medeniyet, İslamî ilkeleri, ahlakı, amaçları hayatın her alanına yansıtmayı başarabildiğimiz takdirde, yeniden bir kez daha tarihi ve hayatı yönetebileceğiz. Bunun için de, biz Müslümanlara öncelikle, insanın ve toplumun İslamî sorumluluklarıyla hiçbir ilgisi bulunmayan anlayışlara, tartışmalara ve uğraşlara veda etmemiz gerektiğinin gerekliliğini hatırlatıyor.
Derin bir ümmet bilincine sahiptir Müftüoğlu
Derin bir ümmet bilincini üzerinde tavizsiz bir şekilde taşıyan Atasoy Müftüoğlu, ümmet ailesinin fertleri olan kardeşleriyle zihnî ve kalbî sancılarını paylaşıyor kitap boyunca. Tarihin ufkunda görülebilenleri doğru okuyabilmek için, gerçek bir fikir mücadelesi içerisinde, zihnimizi ve hayatımızı kendimizin biçimlendirmesi gerektiğini; İslam’ı, kerim kitabımız Kur’an’ı bir bütün olarak ne kadar istediğimizi, ne kadar arzu ettiğimizi, İslamî bütünlüğe ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu kendimize samimi olarak sormamız, tatmin edici cevaplar aldığımız takdirde de umutlanma hakkımızın olduğunu söyledikten sonra, İslam’ı bütün varlığımızla, ruhumuzla, bilincimizle istemiyor ve arzu etmiyor isek, İslamî aidiyetimizi bir kez daha gözden geçirme cesaretinde bulunmamızı tavsiye ediyor.
Hakikati temsil etmek Atasoy Müftüoğlu’nda, gerçekler karşısında, bedeli ne olursa olsun, eleştirel bir duruşa, akla, tavra, tarza sahip olmak şeklinde beliriyor. O’nun için nereden geldiğimiz değil; şimdi, nerede, nasıl durduğumuz önemli.
Son olarak, kitabın surlarında yol alırken şunların idrakine vardığımızı söylememiz gerekiyor: Hangi alana ilişkin olursa olsun, Müslümanlar olarak yüzeysel, temelsiz algılamalara itibar etmemeli; bir zulme tepki verirken, başka bir zulme seyirci kalmamalı; kimlerin yanında, kimlerin karşısında nasıl konumlandığımızı, nasıl durduğumuzu yeniden değerlendirebilmeli; incelikten yoksun tartışmalardan uzaklaşmalı; medya tutsaklığından özgürleşebilmeli; etnik, mezhep ve hizip merkezci, tek akla dayalı yorumları aşarak küresel yankısı olabilecek bir söylem oluşturabilmeliyiz.
Bu eserini, henüz bitirecekken hemen peşi sıra, Ocak ayının başında yine Hece Yayınları’ndan “Ağır Hasarlı Algılar” kitabıyla çıkagelmesin mi Atasoy Müftüoğlu. Bu yeni eseriyle birlikte, 26. kitabına imzasını atmış oldu değerli yazarımız/büyüğümüz. (Çoğu kardeşi, ona “ağabey” diye hitap ediyor; benden tam 40 yaş büyük olan bu güzel adama, bu baba gibi adama “ağabey” demeyi uygun görmüyorum kendimce.) Rabbimiz ona vereceği hayırlı ve bin bereketli ömürle, biz kardeşlerine daha nice hayırlı eserler bırakmasını nasip eylesin.
Fatih Pala yazdı