Editöryal sorumluluktan ne anlıyorsunuz?

Değirmencinin taşıdığı sorumluluk benzeri bir durum var. Değirmen’e getirilen ürün sisteme- anlayışa- ilkelere uygun şekilde işlenecektir. Burada değirmenci gelen hammaddeyi ustalıkla, güzel bir işçilikle, insanlığa en güzel bir şekilde sunmanın gayreti içinde olacaktır. Geleni insanlığın ihtiyaç duyduğu şekilde üretip, şekillendirip ortaya koyacaktır. Bunu ortaya koyarken aslından- özünden uzaklaştırmayacaktır. Öğütürken kullandığı araçlar zamanın ve âlemin akışına zarar veren değil imar ve inşa eden bir anlayışa göre seçecektir.

Yazarına danışmadan editöryal müdahalenin doğru olup olmadığı konusunda düşünceleriniz nelerdir?

Yazı dergiye emanettir. Yazar emaneti ehline teslim etmenin huzuru içindedir. Bu emanet teslim edilirken verilen taahhütler önemlidir. Yazar yazısını olması gereken halin en iyisi olduğunu düşünerek editöre teslim eder. Editörün yazarına danışmadan esere müdahale etmesi emanete ihanet etmektir. Onun mesajını iğdişlemektir. Yazı  ile ilgili tashih edilecek bir nokta var ise yazar ile birlikte karar alınmalıdır. Yazı türleri içinde en az müdahaleye layık olanı şiirdir. Deneme, makale ve hikâyelerde editörün tavsiye edeceği hususlar yazıyı kuvvetlendirir, zayıflatmaz. Hiçbir metin nihai değildir. Eklemeler ve çıkarsamalar yapılabilir. Yalnız bunun nihai karar vericisi yazarın kendisi olmalıdır.

Bir yazarın veya şairin ürünü size ulaştığında eser sahibinin ismine mi bakarsınız, eserin niteliğine mi?Değirmen dergisi

Kişinin eserinin önüne geçtiği zamanlardayız. Eser sahipleri içinde marka değeri olarak piyasada yer almaya çalışanlar çoğalmaktadır. Eser sahibinin ismine bakıyoruz. Eser isim ile geliyor. Biz bu süreçte misafir ağırlamasına benzer bir durum ile karşılaşıyoruz. Misafir önce dış görünüşü; yani ismi, imajı ve dış görüntüsü ile karşılanır; söz, ahlak ve tutumları ağırlanır. İlk girişteki olumlu veya olumsuz yargı değişir. Değirmen olarak tanınmış kişilerle yola çıkmamaya gayret ettik. Tanınmış kişileri dergiye çekip çekmemek önceliğimiz olmadı. Edebiyat ve düşünce dünyasına bizimle beraber adım atan arkadaşlarımızın yazıları bizleri daha çok heyecanlandırmaktadır. Ancak Türkiye’de okur kültürü açısından henüz kim değil ne yazdığına bakılarak yapılan değerlendirmeler oluşmamıştır. Her okuyucu dergileri eline aldığında önce piyasacı marka değeri olan yazar var mı yok mu, ona bakmaktadır. Bu da yeni ve orijinal yazıların ortaya çıkışını ertelemektedir. Dergiler vitrinlerine muhakkak böyle bir isim yerleştirme kaygısıyla dergiyi süsleyip pazarlamaya çalışmaktadırlar. Markaist algı düşünce ve edebiyat çevrelerini sarmış durumdadır.

Özellikle genç şair ve yazarların ürünleri geri çevrildiğinde ne tür tepkilerle karşılaşıyorsunuz, bu durum karşısında sağlıklı editör tavrı nasıl olmalıdır?

Bu noktadaki tutumda öncelikle yazı serüveninin bir sınıfsal mesele olarak algılamamak gerek. Yazınsal türlerin herhangi biri insanın kendini ifade etme imkânı sağlıyorsa bu başarıdır. Bu ifade imkânının devam etmesi için genç şair ve yazarlara kapıları kapatmamak gerekir. Yol gösterici eleştirellik çerçevesinde yaklaşmakta fayda vardır. Genç şair ve yazarlar kendilerini usta gören yazarlara göre daha hoşgörülüler. Çoğunluğu eserleri hakkındaki düşüncemizi almak istemekte ve ona göre yol almak istemektedir. Yazısı yayımlanmayan yazı serüveninde mesafe kat etmiş kişiler daha çok alınganlık göstermektedirler. Eserlerini tartışılmaz bir seviyede görmektedirler. İnsana ait olan her şey eleştiri değeri taşıyorken çoğunlukla böylesi bir tutumla karşılaşmak edebiyat ve düşüncenin gelişimini sekteye uğratmaktadır.

Sizce genç şair ve yazarlar, gönderecekleri dergileri belirlerken, ne tür kıstaslar çerçevesinde hareket ediyorlar?

Var olma ve kabul görme tutumu burada kendini daha belirgin halde hissettirmektedir. Bir dergide yazısının yayımlanması kabul görmek ve değer olarak algılanmaktadır. Eserinin derginin genel dili içindeki yeri ile ilgili konumunu dert etmemektedir. Dergide yayımlandıktan sonra büyük bir şehvetle bazen her çıkan dergide görünmek istemektedir. Farklı dergilerde görünmek prestij vesilesi olarak algılanmaktadır. Bu dağınıklık zamanla tükenişi beraberinde getirmektedir. İnternet gibi paylaşım imkânı yokken dergiler yazı hayatına yeni başlayanlar için aşama imkânı olarak görülmekteydi. Ancak internet ortamında her halükarda kendini ifade edebileceği birçok imkâna sahip olan yazar sanal ortamın geçici popülaritesine teslim olmaktadır. Bu ise onun mesafe almasını önlemektedir.

Son olarak, sizce ideal editör tasavvuru nasıl olmalıdır?

Düşünce ve edebiyatın kalitesinde editörlerin çok büyük katkısı vardır. Aynı şekilde engelleyici rolü de bulunmaktadır. Dergide kendi ekip arkadaşlarına karşı müsamahakâr, dışardan katılmak isteyenlere karşı pervasız olmamalıdır. Değerlendirmelerinde adalete uygun hareket etmelidir. Rehber olarak yol arkadaşı olmanın sabrını taşımalıdır. Hakikate olan saygısını korumalı, grup asabiyetlerinden arınmalıdır. Edebiyatın her yazı alanı hakkında karar vermemelidir. Her şeyden anlayan yerine bir şeyden anlayan olmalıdır. İstişareye önem vermelidir. Üstadlık rolünden pay çıkarıp, genellemeci, dışlayıcı, incitici, savurgan davranarak, kendini yanlış konumlandırmalardan uzak tutmalıdır. Yazılara gereken zamanı ayırarak üzerinde durmalı, değerlendirmelerini aceleye getirmemelidir.

 

Mustafa Celep, sordu