Rumeli'nin Fethi Osmanlı Siyasetinin Temelini Teşkil Eder

Yedikıta dergisinde bu ay ‘Osmanlı Medeniyetinin Aynası Balkanlar’ başlıklı bir yazı yayınlanmış. Derin Tarih dergisinde de Nizamiye Medreseleri'nin işlevine dair bir yazı yer alıyor. Metin Uygun bu iki yazıya temas etti.

Rumeli'nin Fethi Osmanlı Siyasetinin Temelini Teşkil Eder

Osmanlı Devleti’nin Balkanlar politikası, Anadolu’yu ihmal edip Balkanlara ağırlık verdiği düşüncesi, Balkanlar üzerinden Avrupa’ya ilerlemesi; hatta Osmanlı Devleti’nin bir Balkan devleti olduğu söylemleri, Osmanlı tarihinin en çok tartışılan konuları arasındadır. Bu konulara açıklık getiren Prof. Dr. Mehmet İpşirli’nin 12 Kasım 2016 tarihinde Kubbealtı Vakfı’nda gerçekleştirdiği, ‘Balkanlarda Osmanlı Kültür Mirası’ konulu konferansı, İlker Süleyman Doğan tarafından derlenerek, Yedikıta dergisinin Mart 2017 tarihli 103. sayısında ‘Osmanlı Medeniyetinin Aynası Balkanlar’ başlığıyla yer almış.

“Osmanlı Anadolu’yu ihmal etti”

İpşirli Hoca’nın belirttiğine göre Osmanlı Devleti için Avrupa’nın fethi bir idealdir. Rumeli, Osmanlı için bir ‘kızıl elma’dır. Rumeli’nin, Balkanların fethi Osmanlı siyasetinin temelini teşkil eder. Osmanlı’nın Rumeli’ye verdiği değeri protokollerde de görmek mümkündür. Rumeli Kazaskeri, Anadolu Kazaskeri’nden; Rumeli Beylerbeyi, Anadolu Beylerbeyi’nden önce gelir protokollerde. İpşirli, ‘Osmanlı Anadolu’yu ihmal etti, bütün ağırlığını Rumeli’ye verdi’ hususuna da açıklık getirir. Bir yere kadar bu düşüncenin doğru olduğunu belirtir. Anadolu’nun Selçuklular döneminde İslamlaşmış bulunduğuna dikkat çeken İpşirli Hoca, Osmanlı’nın Anadolu’yu hazır bulmuş olduğunu, bu sebeple bütün siyasetini Rumeli üzerine yöneltmiş bulunduğunu açıklar. Bunun da yanlış olmadığını ifade eder.

Osmanlı’nın fethettiği topraklarda adil bir düzen kurabilmek için hemen tahrirler, yani bölgenin envanterini çıkarttığı belirtilen yazıda, bunun dünyada başka örneğinin bulunmadığı vurgulanır. Osmanlı’nın fetih sonrası politikası üç merhaleden oluşur. Tahrir, imar ve iskan. Vakıf sisteminin Balkan şehirlerini 3-4 kat büyütmüş ve geliştirmiş olduğu İpşirli Hoca’nın dikkat çektiği diğer bir husustur. Bu sistem Balkanların imarına büyük katkı sağlamıştır. En önemlisi, bölgenin İslamlaşmasında çok önemli rol oynamıştır.

Hoca’nın derlenen konuşmasında bizim için Balkanların önemine, Balkanlar için de İstanbul’un önemine dikkat çekiliyor. İpşirli Hoca’nın çeşitli vesilelerle seyahat ettiği Balkanlarda, halkın kendisine ve öğrencilerine göstermiş olduğu yakınlık, samimi alaka, yaşanılan hatıralarla dile getiriliyor.

Nizamiye Medreseleri, Şii-İsmaili düşünce akımlarına karşı kalkan görevi görmüştür

İslam tarihinin, hususiyetle Türk-İslam tarihinin önemli hususlarından birisi de, Selçukluların ehl-i sünnetin muhafazası için Şii kökenli Batıni-İsmaili ve diğer radikal fikirlere karşı verdiği mücadeledir. Bu mücadelede öne çıkan isim Nizamülmülk’tür. Tarihimizin en büyük şahsiyetlerinden olan Nizamülmülk’ün Selçuklu devletine büyük hizmetleri olmuştur. O, Selçuklu Devletini askeri, idari, mali ve ilmi yönden teşkilatlandırmış müstesna bir devlet adamıdır.

Derin tarih dergisinin Mart 2017 tarihli 60. sayısında Yrd. Doç. Dr. Mustafa Alican, ‘Şia Tehdidine Eğitim Panzehiri Nizamiye Medreseleri’  başlıklı yazısında; Nizamülmülk’ün şahsiyeti, devlet adamlığı, Şii kökenli radikal fikirlere karşı yürüttüğü çok yönlü mücadele konuları yer alır. Yazıda öne çıkan en önemli husus ise, onun Sünni İslam dünyası için yıkıcı bir tehdit oluşturan Şii-Batıni düşünce ve faaliyetlere karşı ilmi yönden mücadele etmek için kurulmasında büyük himmet ve gayretlerinin bulunduğu Nizamiye Medreseleridir.

Bağdat’ta kurulan medrese, merkezde iki katlı bina olmak üzere külliye şeklinde inşa edilmiştir. Bünyesinde, kütüphane, yatakhaneler, kiler, mutfak, yemekhane, depolar, mescit ve sarnıç bulunan bu külliyenin ihtiyaçları zengin vakıflarla karşılanır. Medresenin vakfiyesinde belirtilen en dikkat çekici husus, medresede Şafii fıkhının okunması, medresenin bu mezhep mensuplarına ait olmasıdır. Müderristen müstahdeme kadar herkesin Şafii olması şarttır. Yazar bunun sebebini, Şafii mezhebinin geçmişte büyük zulüm görmüş olması olarak açıklar.

Nizamiye medreseleri hızlı bir şekilde yaygınlaşır. Diğer Selçuklu şehirleri ile Şiilerin kalabalık oldukları şehirlerde de bu medreseler inşa edilir. Şehirler kısa sürede ilim ve kültür merkezi haline gelir. Medreselerin kurulması çok bilinçli bir şekilde gerçekleştirilir. Zararlı fikirlere karşı halkın eğitilmesi de amaçlanan medreselerde, müderrislerin tayini hususunda çok titizlik gösterilir.

Nizamiye medreselerinde Şafii-Eş’ari eğitim anlayışı esastır

Nizamiye medreselerinin İmam Şafii ve Ebu’l Hasen el-Eş’ari’nin fikirleri etrafında gelişen bir eğitim anlayışına sahip olduğunu belirtir Mustafa Alican. İslam dünyasının her yerinden talebe gelir medreselere. Eğitim olarak hadis, tefsir, kıraat gibi Kur’an ilimleri başta olmak üzere sarf, nahiv, lügat, aruz, şiir, ahbaru’l Arab, ensab, adab, Farsça, hitabet, tarih, miras hukuku (feraiz), riyazet, aritmetik, hesap, hendese, tıp ve daha başka ilimler de öğretilir.

Mustafa Alican bu medreselerin iki büyük etkisi olduğunu belirtir. Bunlardan ilki: Selçukluların adli, dini, mali ve bürokratik alanlardaki memur ihtiyacı karşılanmıştır. İkinci olarak, Selçuklu çağından günümüze uzanan eğitim geleneğinde Şafii-Eş’ari düşüncesinin belirgin bir ağırlığa sahip olmasıdır. Bu etki o kadar büyüktür ki, birçok Hanefi-Maturidi medresesinde Eş’ari kelam okutulmuştur. Bu etki İslam dünyasıyla da sınırlı kalmamış; Salerno, Paris, Oxford ve Cambridge gibi Avrupa’nın köklü eğitim kurumlarını da kapsamış. Nizamiye medreseleri, Şii-İsmaili düşünce akımlarına karşı ehl-i sünnet için kalkan görevi görmüştür.

İki dergi de, biri Osmanlı, diğeri Selçuklu tarihine ait iki konuyu işleyerek okuyucularını bilgilendirmeye çalışırlar.

Metin Uygun

YORUM EKLE