Modern hayatın sundukları bilgelik va'detmiyor

Nihayet dergisi, 'sirke yapamayan erkekler' başlığı ile çıktı bu ay. Seda Şennik Ateş dergiden dikkatini çeken bazı yazılara odaklanarak yazdı.

Modern hayatın sundukları bilgelik va'detmiyor

Nihayet dergisi, “sirke yapamayan erkekler” başlığı ile çıktı bu ay. Tam da Özgecan Aslan felaketinin neden yaşandığının kültürel kodlarını sorguladığımız bu günlerde ilaç gibi bir sayı olmuş.

Derginin erkek egemen toplumumuzun ahkam kesen kalemlerinin dışına çıkan erkek yazarlarından Abdullah Kibritçi, çok basit bir konu ile soruna değinmiş. Kibritci, kaleme aldığı “Sirke Yapamayan Erkekler” yazısında önce Refik Halid Karay’ın yemek kültürüne dikkat çektiği yazılarından örneklere yer veriyor. Ardından balta tutmayı, odun kırmayı bilmeyen erkekleri reçel yapmayı bilmeyen kadınlara şikayet ediyor. “Doğaya bıraksak ölecek nazik aydınlarımız utanmadan 'reçel yapmayı bilmeyen İslâmcı kadınlar' diyerek analiz kasadursun, biz eli yanağında düşünür adam pozu veren, dağ kamplarında baltayı yanlış tuttuğu icin eli su toplayan gençler ve evin temizliğini ucuza getirmek isteyen hanımlara kısaca sirke tarifi verelim" diyerek bir çırpıda koskoca bir sosyolojik vakalar zincirine dokunuveriyor. Ve sanki hiçbir şey olmamışcasına sirke tarifi vererek yazıyı dergi sayfalarında sonlandırsa da ardından çok şey düşündürüyor. Toplumda kadının yeri, erkeğin kadına bakışı, erkeğin kadına yüklediği anlamlar, beklentiler... Yazıdan çıkarılacak başlıklar uzar gider.

Hiç bir yaşantı içimizde derinleşecek kadar kalmıyor zihnimizde

Ayşegül Nalçacı'nın şair ve psikiyatr Kemal Sayar'la yaptıgı söyleşideki satır araları da dikkate değer… Sayar’ın, modern toplumun kodlarını güncel yaşantımıza sızdırdığı açıklamaları arasındaki "hiç bir yaşantı içimizde derinleşecek kadar kalmıyor. Zihnimiz, gönlümüz sürekli kelebekler gibi oradan oraya uçup duruyor. Her çiçekten bal alıyoruz. Fakat aldıklarımız bize hayatla ilgili bir bilgelik, bir istikamet duygusu kazandırmıyor." sözleri altı çizlecek cinsten…

Derginin içeriği ile ismine yakışan bölümü “Nesnelerin Mahrem Tarihi”nde işlenen bavul konusu meseleyi oldukça ilgi çekici yerlere götürüyor. Bir bavul hikayesi ile başlayan yazının içinde gezinirken, çok sık kullandığımız bu eşyanın hiç düşünmediğimiz ruhu ile tanışmamıza vesile oluyor. Bavulun tarihine sosyolojik bir bakış atan Fatma Barbarosoğlu, eşya taşımak için tasarlanan bavulların zamanla yol arkadaşlarımız olduğundan yola çıkarak, son yıllarda çok sık duyduğumuz bavulda bulunan kadın cesetlerine getiriyor konuyu. Bavulun hayatımızda değişen yerini hızlıca özetleyen yazar, yazının başındaki sevimlilikten çok uzak bir noktada tek başına bırakıveriyor ruhumuzu…

Ekmek, uygarlıklar arasında bir köprü

Ve son olarak Buket Sever Işık, ekmek meselesini gündelik hayatımıza yansıyan deyimler üzerinden anlatıyor. Sofralarımızdan son yıllarda sağlıklı olmadığı gerekçesi ile yok edilmeye çalışılan ekmeğin, aslında sosyal hayatımızın merkezinde oluşuna vurgu yapan Işık, ekmeğin geçmiş uygarlıklarla bugün arasında köprü görevi kurduğuna işaret ediyor.

Derginin bu sayısı, dikkatimizi çeken bu üç yazı ve bir röportajdan başka birçok usta kalemden farklı konularda yazılara da yer veriyor. Nihayet dergisi, bu ikinci sayısıyla önemli bir boşluğu doldurduğunu ve takibe değer bir dergi olduğunu bir kez daha teyid ediyor.

 

Seda Şennik Ateş yazdı

YORUM EKLE

banner36