Mimar Sinan'ın Hamamını Vakıflar İdaresi Yıktırmış

Yedikıta dergisinin 92. sayısında, Eminönü’nde, tarihi Mısır Çarşısı’nın karşısında bulunan, Hürrem Sultan’ın Mimar Sinan’a inşa ettirdiği hamamın yıkılışının hazin hikayesini anlatan bir yazı yer alıyor. Metin Uygun yazdı.

Mimar Sinan'ın Hamamını Vakıflar İdaresi Yıktırmış

Türkiye’de bir dönem, geçmişe ait, tarihe ait, hatasıyla sevabıyla ’muhteşem’ olan mazimize’ ait ne varsa yok edilmeye çalışılmış, o ihtişamlı, görkemli geçmişin izleri adeta hafızalardan silinmek istenmiştir. Bu dönemin en büyük tahribatı da şuurlarda meydana gelmiştir. Maziyi, tarihimizi küçük görme, geçmişin doğrularını bile itibarsızlaştırma, onlara tepeden bakma gibi eğilimler, milletimizin şuuraltına yerleştirilmiş ve bu süreç çok uzun bir zaman,  hususiyetle kamuda, eğitimde ve diğer kamu kuruluşlarında hem politika ve hem de anlayış olarak devam etmiştir. Bu anlayış halka da empoze edilmeye çalışılmıştır. Ecdadın bin yıldan daha fazla bir sürede nice zorlu mücadeleler neticesinde oluşturduğu bir medeniyetin, medeniyetimizin ve tarihimizin sembolü olan eserler, bu eserleri korumakla görevli kurumlar tarafından satılmış, amaçları dışında kullanılmış, yıkılmış ve yerlerine ticari maksatlı binalar yapılmıştır.

Yedikıta dergisinin Nisan 2016 tarihli 92. sayısında, Eminönü’nde, tarihi Mısır Çarşısı’nın karşısında bulunan, Hürrem Sultan’ın Mimar Sinan’a inşa ettirdiği hamamın yıkılışının hazin hikayesini anlatan bir yazı yer alır. İstanbul VI Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürü Ahmet Hamdi Bülbül’ün kaleme aldığı yazıda, hamamın yapılış tarihinin kesin olarak bilinmediği, ama 16. yüzyıla tarihlenen Hürrem Sultan Hamamı’nın 1920 senesinde yıkıldığı bilgisi verilir. Yazar, bu eserin yıkılışıyla ilgili olarak bizlere, Eski Eserler Encümeni Arşivi’ndeki dosyada yer alan şu ifadeleri aktarır: “Her biri mimarlık sanatındaki kabiliyet ve istidamızı gösteren ve halkın faydasına olan işlere ne kadar ehemmiyet verdiğimize kesin delil olan bu gibi sıhhi müesseseler medeniyet sayfalarımızdan birer birer silindi.”

Bir hamamın adım adım yıkılışı

Ahmet Hamdi Bey, yazısında hamamın ve diğer eserlerin yıkılış sürecine ve matbuatta bunların meydana getirdiği yankıya dair bilgiler verir. 20. yüzyıl başlarında vakıf hamamlarının satıldığı veya yıktırılıp yerlerine iş hanı gibi gelir getiren yüksek binaların yapıldığı belirtilen yazıda, Bahçekapı Haseki Hürrem Sultan Hamamı’nın önce İtalyanlara satıldığı, daha sonra da tüm engellemelere rağmen yıkıldığı anlatılır. Yazar, devrin yazarlarından Mehmed Ziya’nın 1918 tarihinde hamam hakkında yazdığı makalesinden kısaca şunları aktarır: “Pek muazzam taşlarla inşa edilen bu hamamın dört tarafına gayet çirkin dükkânlar, mağazalar yaptırılarak pencereleri tamamen kapanmış olduğundan bu cihetin tetkik ve temaşası şimdilik kabil olmuyor… Günün birinde muazzam abidemiz olan bu hamamın etrafındaki barakalar istimlak edilerek sanatkârane yapılmış olan cephesinin meydana çıkartılarak karşısındaki tarihi kabristanımızın temiz duvarlarına nazire teşkil edeceğine şüphemiz yoktur… Hasis, pek hasis bir menfaatperestlikle, memleketin şerefini, halkın sıhhatini hiçe sayarak böyle meşhur ve muhterem bir mimarımızın yaptığı hamamı yıkmaya kalkışmak asla caiz değildir.”

Yazıda, o dönemin basınından hamamın yıkılışının kronolojisi de takip edilir ve adım adım devam eden yıkılış seyri anlatılır. 1920 yılında İleri gazetesinde hamamla ilgili haberler yer alır. Bu haberlerden bazıları şöyledir:

“Mimar Sinan’ın enfes eserlerinden olan, Yeni cami civarında, Hobyar Mahallesindeki meşhur Haseki Hamamı’nın kubbesinin yıkımına başlandığı üzülerek görüldü.” (11 Ocak 1920)’

“Kaç günden beri Bahçekapı’da Türk mimarisinin en güzel tarihi eserlerinden Haseki Sultan Hamamı’nın yıkılmakta olduğunu hayretle ve üzüntüyle gördüğümüz zaman kahrolmamak mümkün değildi. Bir tarihi eser mahvediliyor, şehrimizde geçmişte olduğu gibi, gelecekte de Türklüğün şerefini, medeniyetini, şanlı tarihini yaşatacak bir Türk sanat eseri bile bile yok edilmeye maruz kalıyor, göz önünde yıkılıyor. Fakat zavallı sanatın, bedbaht ilmin kollayanı, koruyanı bulunmuyor.  O halde yarın (Allah esirgesin) kayıtsızlık, kadir kıymet tanımazlık sayesinde Yeni Cami, Süleymaniye, Sultanahmet gibi camilerimizin veya öteden beri bulunan vakıf eserlerimizin, bir yol açmak için feda edilmeyeceğini kim garanti eder?” (17.01.1920)

Basında ve halk arasında meydana gelen bu şikâyetler bir netice vermez. Hamam, Vakıflar İdaresi tarafından 1930 yılına doğru tamamen yıktırılır. Bir müddet sonra Vakıflar Baş Müdürlüğü, 11 Haziran 1942 tarihinde, eski Haseki Hamamı arsasının müzayedeye çıkartıldığını, bu yerin Yeni Cami ve 4. Vakıf Han’a yakınlığı nedeniyle Vakıflar namına 500.000 lira bedelle satın alınmasını, Vakıflar Umum Müdürlüğü İdare Meclisine bildirir. Daha sonra bu meclisin aldığı bir kararla hamam arsası ile birkaç arsa birleştirilir ve üzerlerine işhanı yaptırılır. Yazar, Semavi Eyice’nin şu ifadeleriyle yazısını nihayetlendirir: “Eserleri yaşatması gereken bir idarenin, Türk sanatının değerli bir yapısını yok edişine üzülmemek mümkün değildir.”

Yazıda hamama dair görseller, teknik bilgiler, görsel verilerden faydalanılarak hazırlanan aksonometrik restitüsyon denemeleri ile su yolları krokisi ve kartpostallar da yer alır. Ayrıca Beyazıt Yangın Kulesi’nden hamamı gösteren bir resim de yer almaktadır.

Eski eserler konusunda bugünkü durumumuzun ve anlayışımızın, o dönemlerle kıyaslanmayacak kadar iyi olduğunu kabul edebiliriz. Bununla beraber, bu konuyla ilgili yine de tarihi eserlerin restore edilirken orjinalinin bozulduğuna dair haberler zaman zaman basında yer almaktadır. Bu durum da gösteriyor ki, bu konuda şuur, anlayış ve teknik olarak daha alacağımız çok mesafe vardır.

Bütün hukukçular için mühim ve temel bir kaynak

Dergide dikkat çeken diğer bir yazı da, Ahmet Cevdet Paşa’nın hazırladığı Mecelle ile ilgilidir. İslam hukukuna göre Ahmet Cevdet Paşa başkanlığında hazırlanan Mecelle, hazırlanışı ve veciz ifadeleriyle, ihtiyaçlara cevap vermedeki pratikliğiyle Avrupalı hukukçuların dahi beğenisini ve takdirini kazanmış bir son dönem Osmanlı Medeni Kanunudur. Asıl ismi Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye’dir. Mecelle ile ilgili çok ilmi çalışmalar yapılmış, çok şerhler yazılmıştır. Bunların arasında en tanınmış olanı ve en tafsilatlısı İstanbul Hukuk Fakültesi hocası ve hususiyetle Mecelle Mütehassısı olan Ali Haydar Efendi’nin hazırladığı Durer-ul-Hukkam Şerhu Mecellet-ül Ahkam isimli eserdir. Bu eserin mukaddemesi olan Kavaid-i Külliye Şerhi’nin tıpkıbasımının yeniden yapılması vesilesiyle Ali Haydar Efendi ve şerhi hatırlanmış ve bu konuda bilgi verilmiş. Tıpkıbasımı da hazırlayan Mevlüt Çalışkan’ın yazısında, Ali Haydar Efendinin 24 Nisan 1853 yılında Batum’da doğduğu, babasına nisbetle Hocazade ve Emin Efendizade dendiği de belirtilir. İlk tahsilini Batum’da yaptıktan sonra İstanbul’a gelmiştir. Mevlüt Çalışkan, aynı devir âlimlerinden ve Usul-i Fıkıh Dersleri isimli kitabın müellifi Büyük Ali Haydar Efendi ile karıştırılmaması için, yaşça küçük olması itibariyle Küçük Ali Haydar Efendi diye meşhur olduğunu ifade eder. Soyadı Kanunu’ndan sonra Arsebük soyadını almış Ali Haydar Efendi.

Ali Haydar Efendi, İstanbul’da Medrestu’l Kuzat adı verilen en yüksek hukuk mektebinden mezun olur. Yine Hukuk mektebinde Mecelle ve Usul-i Muhakemat-ı Hukukiyye dersleri verir. İstanbul İstinaf Mahkemesi azalığı yapar. Fetva eminliği görevinde bulunur. Bir dönem Temyiz Mahkemesi Reisliği görevi de yapan Ali Haydar Efendi, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda ilan edilen cihat fetvasını 23 Kasım 1914’te fetva emini sıfatıyla Fatih Camii’nde okur. Kendisi bu fetvayı hazırlayan 29 kişiden biridir.

Haydar Efendi, hukuk mekteplerinde Mecelle dersi okuturken Mecelle’yi şerh etme ihtiyacını hissetmiş ve Durer-ul-Hukkam Şerhu Mecellet-ül Alam ismiyle şerh etmeye başlamış, ilk olarak hukukun esas kaideleri olan ilk yüz maddeyi, yani Kavaid-i Külliye’yi şerh etmiştir. Bu eserde, bütün maddeler diğer fıkıh kitaplarında olduğu gibi izah edilmiş, içindeki şer’i hükümlerin kaynakları belirtilmiş. Ayrıca müellif Mecelle Heyeti’nin ihmal ettiği konuları da kitabına alarak bu konudaki eksiklikleri de gidermiştir. Mevlüt Çalışkan, bu bilgileri verdikten sonra, bu eserin sadece İslam hukukçuları için değil, bütün hukukçular için mühim bir temel kaynak olduğunu söyler. Eserin tıpkıbasımı, Nadir Eserler Kitaplığı tarafından yayına hazırlanmış.

Emeği geçenlere teşekkür ediyoruz.

 

Metin Uygun

YORUM EKLE
YORUMLAR
Ahmet Hamdi Bülbül
Ahmet Hamdi Bülbül - 7 yıl Önce

Yok yere yıktırılan hamamın ayağa kaldırılması dileğiyle. Allah'a emanet olum

banner36