Mahfel’in 2. sayısı
Dergilerin 1. sayılarından sonra tedirgin bir bekleme sürem olur her zaman. Tek sayılık dergiler cenneti olan memleketimizde bir dergi ikinci sayısına kavuşunca rahat bir nefes alırım. Bu tedirgin bekleyiş, dergiler oturmuş bir periyoda kavuşuncaya kadar devam eder.
Mahfel dergisi 2. sayısı ile baharı karşıladı. Birinci sayıya göre daha derli toplu, farklı edebi türlerde ürünlerin yer aldığı bir dergi hüviyetine kavuşmuş. Bu elbette iyiye işaret.
Divan şiirinde sosyal hayatın izleri
Mustafa Söğüt, Nef’i’nin şiirinden hareketle müzik aletleri üzerinden bir değerlendirme yazısı ile yer alıyor dergide. Ney, rebab, çeng dile geliyor yazıda: “Ney, dokunaklı sesi; yanmış, boşalmış içi ve kurumuş haliyle; âşığa, gönlü temizlenip ahlakı güzelleşmiş insana benzer:
Görüp çarhın bu zulmün derd ile def sine değmez mi
Kadeh kâh ağlamaz mı çeng ü ney feryâda gelmez mi
Çeng, eğri büğrü manasındadır. Küçük boyda kânuna benzeyen ve dik tutularak çalınan bir sazdır. Arpın ilkel şekli denilebilir. Bu telli çalgı parmakla çalınır:
Hûn âbe değil bâdesi zehr-i gam-ı hicrân
Her nağme-i çeng ü neyi feryad ü figândır
Rebab, aşk ile inleyen âşık gibidir ve acıklı sesi vesilesi ile zikredilir. Onun sesinde hicran siteminin hikâyesi duyulur:
Kemâne döndü kaddim târa benzer za’ftan cismim
Acep mi nâle kılsam bezm-i aşkına rebab âsâ
Klâsikleşen Türk edebiyatında çocuk
Mehmet Altınova da Divan edebiyatındaki çocuk temasına değiniyor yazısında. Elbette şiirler eşliğinde. “Oynar ḳoşar çocuḳlarımız öyle şād şen/ Ḳahr-ı şitā ile yine pek bi-mecāl iken” (Leylâ Hanım) “Cihānı yıḳdı cefāyile ṭıfl iken dil-ber/ Muʿallim aña meger nāz u şḭve mektebdür” (Hamdi Divanı)
Ahmet Menteş’ten Kördük Gördük şiiri
Ahmet Menteş şiire mesai harcayan şairlerden. Bunun en net göstergesi dergilerle olan münasebeti. Şiirinde diri bir ses var Menteş’in. Sözü yormadan şiirler söylüyor. Mahfel’de “Kördük Gördük” şiiri yer alıyor. Özgün imgeler bu şiirde de karşılıyor bizi: “nehirde ağlarıyla balık avlayan Kamboçyalı kör kadınlar/ inanırlar/ bir gün ağlarından balığa dönüşmüş/ kendilerinin çıkacağına/ bu inançla tüm balıkları/ öpüp koyarlar kovalarına”
Yarım asrın çıplaklığıdır: Sevgilim Hayat
İsmet Özel üzerine bir yazı var dergide Muhammed Münzevi’ye ait. “Sevgilim Hayat” şiirinin bir çözümlemesi yapılmış. Sadece şiir değil; Özel’in hayatının önemli kesitleri de var yazıda: “Şair hayatı tanımak ve idrak etmek için aşılmaz dağları aşmış, başladığı yere geri dönmeyi göze almayarak olgunlaşmaya başlamıştır. Kendisi gibi birçok insanı karanlık kahvelerde “tıraşı uzamış genç adamlardan” huylarını öğrenerek bulmuş ve tanımıştır. Bu insanlar sistemin en alt seviyesinde ezilen ve ölmekte olan, direnen, elinde umudundan başka bir şeyi olmayan insanlardır.”
Mahfel, 2. sayısında çizgisini yükseltti. Bu, yeni sayılarında da devam ederse adından söz ettiren dergiler arasına girebileceğine inanıyorum.
Edebiyat Ortamı’ndan Şiir Yıllığı
Edebiyat Ortamı 61. sayısına ulaştı. Her sene Mart-Nisan sayısı merakla bekleniyor derginin. Çünkü okuyucular bu sayı ile birlikte şiir yıllığına da ulaşmış oluyorlar. Yıllıkların sayısının neredeyse yok denecek seviyeye ulaştığı edebiyat dünyamızda Edebiyat Ortamı’nın bu çalışması oldukça önem arz ediyor. Yıllığın bir de Arif Ay süzgecinden geçtiği düşünülecek olursa bu da yıllığı daha dikkat çekici hale getiriyor. Yıllık hazırlamak sadece dergilerden şiirleri toplamakla olmuyor ne yazık ki. Ben bu anlamda şairlerin hazırladığı yıllıkları çok önemli buluyorum. Önceki yıllarda Mustafa Aydoğan’ın, şimdilerde de Arif Ay’ın hazırladığı yıllık, bir yılın şiirine dair değerlendirmelerin olması bağlamında dikkate değer bir çalışma.
2017 yılı şiiri üzerine değerlendirme yazıları, dergilerden seçilen şiirler, poetik yazılar, 2017’de çıkan şiir kitapları üzerine yazılar ve söyleşilerle zengin bir içerik bekliyor okuyucuyu.
Arif Ay’dan Dağsızlık şiiri
Derginin ilk şiiri Arif Ay’a ait: Dağsızlık. Söyleyecek sözü olan şairlerden Arif Ay. Şiirsel bir duruşu ve kendine has bir sesi var. “Dağsızlık” şiiri de yüksek sesli bir şiir: “Bütün gün karanlığa çizik attım / ruhuma haciz koyanlar için / dağ halimdi defteri dürülecek / gökdelenler arasında kaybolmuş / halaylar çekilecek marşlar söylenecek/ davul zurna ve köçek”
Arif Ay şiirine direnişçi ses çok yakışıyor. “Gerilla” şiirindeki havayı düşündüğümüzde bu duruş şairin şiirini de diri tutuyor: “fitili yağladım / denizi ateşe verdim / ruhumu örtüp dağa yola çıktım / ömür dediğin ne ki / bir masaldan daha kısa / dere tepe düz gittik / bakmayın siz ne güzel feodaldik”
Göğün Ucundan Koşarak Gelenler
Edebiyat Ortamı, şiir yönü ağır dergilerden. İyi şiirler var dergide. Bu da bir dergi için önemli artılardan bir tanesi. Hacı Şaban Boztaş’ın “Göğün Ucundan Koşarak Gelenler” şiiri, günümüz şiirine dair de düşünmemizi sağlayan bir şiir. İmgesel yönü ve söyleyiş rahatlığı olan bir şiir bu: “Alınacak muradımızdır/ İçimize batarken söylediğimiz şarkı / İşte biz kuyular ertesi yele karşı / Yelken diye açtık gömleğimizi / Eğnimize hançer değdi / Alnımıza gül.”
Recep Seyhan ile söyleşi
Öykücü Recep Seyhan ile İsmail Turan’ın gerçekleştirdiği bir söyleşi var dergide. Söyleşinin merkezinde Seyhan’ın “Bana Hikâye Anlat(ma)” kitabı yer alıyor. Hikâyelerini yazma aşamalarını eserlerinden örnekler vererek anlatıyor.
Söyleşi, öykü üzerine düşünen, öykünün dar kapısından girmek isteyen gençler için rehber olacak açıklamalar içeriyor. Hayata karşı, zamana karşı öykünün takındığı tavır ve günümüzde öykünün durduğu yer üzerine tespitlerde bulunuyor Seyhan. Sanatçı-öykü bağlamında yaptığı kuramsal açıklamalar, altı çizilecek satırlar sunuyor okuyucuya: “Sait Faik neslinden bu yana hikâyenin içine öykünün girdiğini, kurgunun hayal olanın tarafına daha fazla yöneldiğini, imgenin daha fazla söz sahibi olduğunu söylüyorum.”
Hikâyede imgeleme üzerine Merve Koçak Kurt ile
Metin Acıpayam, öykücü Merve Koçak Kurt ile imge ve hayal merkezli gerçekleştirdiği bir söyleşi ile yer alıyor dergide. Merve Koçak Kurt öyküsüne aşina olduğum için biliyorum ki onun öyküsü, imge ve hayalin omuz omuza yolculuğa çıktığı bir rüya bahçesidir. Söyleşi Metin Acıpayam’ın sıkı sorularına karşı Merve Koçak Kurt’un verdiği ustalıklı cevaplarla ilerliyor.
Öykü kuramına ilgi duyanlar Edebiyat Ortamı’nın 61. sayısını mutlaka okumalı.
Tahrir’de Mustafa Çiftci söyleşisi
Tahrir dergisi bahara yakışan cıvıl cıvıl bir kapakla 12. sayısını çıkardı. Derginin kendini yenileyen ve geliştiren bir yapısı var. Anadolu’nun yüz akı olabilecek bir içtenliğe ve içeriğe sahip Tahrir. Böyle dergileri desteklemek gerek ama Anadolu’nun bereketli toprakları olduğu kadar bu tür çalışmalara destek veren mangal yürekli kültür elçileri ne yazık ki yok. İstanbul ve Ankara merkezli dergilere bakıyoruz. Türkiye’nin en büyük firmaları bu merkez dergilere çarşaf çarşaf reklâm veriyor her sayı. Sadece firmalar değil belediyeler de bu merkez dergilerin yanında. Reklam ve destek konusunda dergiler yalnız bırakılmıyor. Anadolu dergileri o dergilerin aldığı bir reklamı dahi alabilseler kafaları dinç bir şekilde o kadar güzel işlere imza atacaklar ki… Anadolu’yu kendi kaderi ile baş başa bırakmak, kırgın kalplerin edebiyat dünyamızda arz-ı endam etmesine sebep olacak. Bu hep böyleydi, böyle olmaya devam ediyor. Bu gidişata dur diyecek Anadolu’nun yürekli insanlarına ihtiyaç var.
Tahrir dergisi, 12. sayısında Mustafa Çiftci ile bir söyleşi gerçekleştirmiş. Öykü dünyası, yazma serüveni, öyküleri üzerinden değerlendirmeler yer alıyor söyleşide. İbrahim Aslaner’in sorularını içtenlikle cevaplamış Çiftci. Roman yazmayı düşünüyor musunuz sorusuna da aynı içtenlikle cevap veriyor: “Dedem rahmetli mantıyı çok severdi. Canı mantı istediğinde ‘Olsa kötü mü olur şimdi?’ der, bizi de iştahlandırırdı. Ben de öyle sorayım; olsa kötü nü olur yani şimdi?”
Necip Fazıl üzerine
Remzi Köpüklü, Necip Fazıl üzerine bir yazı ile yer alıyor Tahrir’de. “Meçhuller Aleminin Derbeder Seyyahı Necip Fazıl” başlıklı; Necip Fazıl’ın poetikasından bahseden bir yazı bu. Hem Çile kitabından hareketle hem de şiirlerini merkeze alarak bir poetik çözümleme yapmış Remzi Köpüklü. “Anladım işi sanat Allah’ı aramakmış / Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış” şiiri aslında Necip Fazıl’ı ve poetikasını özetleyen bir şiir. Necip Fazıl şiirinin kodlarını Üstad’dan örnekler vererek açıklayan yazıda şiir ve hakikat kavramlarına göndermelerde bulunan tespitler mevcut.
El yazgısı şiiri
Kevser Evsen, “El yazgısı”şiiri ile Tahrir’de yerini almış. Dergilerle irtibatı kuvvetli isimlerden Kevser Evsen. Şiir ve yazı alanında çalışmaları var: “Sevdalı ellerim çatlak ve kuru / dokunur bir at koşumu yalnızlığına/ yüzü bahar kokulu ve yumuşak / kahverengi saçlarıyla toprağa/ kötü yanlarından budanmış yarınların / umutsuz yemiş ağaçlarına”
Tahrir dergisi kısa sürede kabul gören dergiler arasına girdi. Özgün yaklaşımları dergiyi okunur kılıyor. Bu tür özgün duruşlu çalışmalar daha da çok olmalı dergide. Ben ileriki sayılar için bir not düşmek isterim. Dergide yer alan kitap yazıları çok fazla yer tutuyor. Her sayı bir ya da iki kitap yazısı olmalı bir dergide. Daha fazla özgün eserler görmek ister dergi okuru.
Afrin’de Çanakkale’yi düşünmek
Üzeyir İlbak, Dil ve Edebiyat dergisinin 111. sayısında “Afrin’de Çanakkale’yi Düşünmek” isimli yazısında geçmişten günümüze uzanan bir süreçte Ortadoğu’da oynanan oyunlar ve yaşanan gelişmeleri merkeze alarak bir değerlendirme yapmış: “Kadim gelenekten söz edildiğinde tarihi metinlere bakmak gerek. Bir mesele ile karşılaştığımızda tarih yol gösterir, takaddüm eder. Geçmişte yaşananlara kim neye baktı ve bize ne bıraktı sorularının cevaplarını tarihimizde, şiirimizde, hikâye ve diğer metinlerimizde ararız.”
Haçlıların gizli, saklı oyunlarına karşı takınılan tavır da yer alıyor yazıda. Dün Çanakkale’de, bugün Afrin’de gizli emellerini hayata geçirmek isteyenlere karşı tek yürek olarak bütün engelleri aşacağımızın umut kıvılcımları var yazıda: “Afrin’den gelip Çanakkale’de şehit olanların davetiyle Afrin’de mücadele verdiğimizin bilincine vararak yeni bir tarih yazabilirsek; tarih tekerrür etmeyecektir.”
İstiklâl Marşı bize ne söyler?
Dil ve Edebiyat dergisindeki ikinci vurgu İstiklâl Marşı’na dair. Mustafa Özçelik, “İstiklâl Marşı Bize Ne Söyler?” adlı yazısında marşın bizlere verdiği evrensel mesajlara dikkat çekiyor. Marşın önemi, şiirden örneklerle anlatılıyor. “Millet” kavramına özellikle dikkat çekiyor Özçelik.
“Toprak, vatan, millet” kavramlarının üzerinde duruluyor yazıda: “Şiirde bahsi geçen millet, zengin bir tarihi geçmişe sahiptir. Bu uzun geçmiş asla devletsiz kalmamış, başka bir milletin esaretine girmemiştir.”
Toplum nazarında İstiklâl Marşı’nın değerine de değiniyor Özçelik: “Bu nitelikteki eserler, bir şairin eseri olmaktan çıkıp toplumun ortak eseri/ değeri haline gelirler. İstiklâl Marşı bu yönüyle yediden yetmişe milletin bütün fertlerinin ortak duygusunu terennüm eden bir eser olarak, bir ‘mutabakat’ belgesi olarak görülmelidir.”
Abdullah Harmancı ile söyleşi
Mehtap Altan Dil ve Edebiyat dergisi için Abdullah Harmancı ile bir söyleşi gerçekleştirmiş. Mehtap Altan’ın yaptığı söyleşileri bir sanata dönüştürdüğünü çok iyi bildiğim için onun adının olduğu söyleşileri daha bir dikkatle okurum. Bir de karşısında Abdullah Harmancı gibi işinin ehli bir öykücü olunca yazılan her satırın altını çizmek gerekir. Yazmak eyleminin inceliklerine dair tespitler var söyleşide. Yalnızlıktan beslendiğini öğreniyoruz Harmancı’nın. İnsanlardan uzak durup kelimelere saklanan bir yazar var karşımızda.
Kitaplarından kesitlerle, kitapların oluşum hikâyeleri ile zenginleştirilmiş bu söyleşi Abdullah Harmancı okurlarını bekliyor dergide.
Özcan Ünlü’den Sükût
Özcan Ünlü’nün ruha şifa denecek tarzda bir şiiri var dergide. İyi ki şiir var dedirten bir şiir bu: “Şimdi sen sustuğun için/ Ve hep sustuğun için/ Sanıyorsun ki bekleyecek / Paslı iplere asılmış sözcükler / Mandalların da bir kaderi var”
Mustafa Uçurum