Yazının icadı, tarihin akışını değiştirecek derecede etkili olmuş bir gelişmedir. Bu yüzden tarihin başlangıcı yazının icadına, keşfine dayandırılarak, tarihin yazıyla başladığı ifade edilir. Düşünceler, kelimelerle şekil alır. Kelimeler de kitapta ete kemiğe bürünerek cismanileşir. Bilgi ve düşünce kitap sayesinde kalıcı bir hal alır ve çoğaltılarak kalabalıkların istifadesine sunulur. Kitap, bilginin çok eski zamanlardan bugünlere ve geleceğe nakledilmesini temin eder. Yazının ve kitabın çağlar öncesine dayanan tarihi vardır.
Matbaayı Uygur Türkleri buldu
Yedikıta dergisi, Ocak 2017 tarihli 101. sayısında, kitabın tarihini işler. ‘Kil Tabletlerden Elektronik Tabletlere Kitabın Tarihi’ başlığıyla konuyu Doç. Dr. Mustafa Gündüz ele alır. Gündüz yazısında, Sümerlerin ve Anadolu medeniyetlerinin yazı materyalinin kil tabletler olduğunu açıklar. Bu tabletlerin büyük ekseriyetinin İngiltere ve Amerika kütüphanelerinde bulunduğunu belirtir. Sümer ve Asur tabletleri insanlığın ilk arşiv kaynakları ve kitaplarıdır. ‘Günümüz kitaplarının prototipinin kil tabletler’ olduğunu ifade eden Mustafa Gündüz, tabletlerden önce Antikçağ’da yazı için çok çeşitli malzemelerin kullanıldığını nakleder. Bunlardan belli başlılarını; taş ve madenler, ağaç yaprakları ve kabukları, tahtalar, farklı türde levhalar, kil tablet, seramik parçaları, topraktan yapılmış kaplar, keten ve ipek, çeşitli hayvan kemikleri ve derileri, papirüs, parşömen ve en son olarak kâğıt olarak sıralar.
M.S. 105 yılında Çinlilerin kâğıdı icat etmeleriyle yazıda kağıt kullanılmaya başlanmıştır. M.S. 7. yüzyılda Çinlilerle Müslümanların Buhara ve Semerkant’ta karşılaşmaları kağıdın Ortadoğu’da tanınmasına ve yaygınlaşmasına yol açmıştır. Uygur Türkleri matbaa teknolojisini geliştirerek ileri seviyede kitap basımı ve neşir faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Gündüz, Uygurların ilk defa muharrik (hareketli) hurufatla baskı yaptıklarının bilgisini verir. Dünyanın en eski cilt tekniklerinin de Uygurlarda görüldüğünü belirtir. “Johannes Gutenberg matbaayı, Uygurlardan en az altı-yedi yüzyıl sonra kullanmasına rağmen mucit olarak şöhret buldu. Ancak onun yaptığı sadece matbaaya yaygınlık kazandırması ve Avrupa’ya tanıtmasıydı” sözleriyle yazar, matbaanın icadı ile ilgili olarak bu hususa da dikkat çeker.
Dipnot ve referans yöntemi İslam dünyasında ortaya çıkmış
İslam tarih ve medeniyetinde kitap, gerek içeriğiyle olsun gerek cildi, yazı ve süslemeleriyle olsun, hem ilim ve hem de estetik ve sanatın bir araya getirildiği bir değer olmuştur. Kur’an-ı Kerim’in inzalinin kitap tarihine yepyeni bir boyut kattığını, anlam kazandırdığını ifade eder yazar. Kur’an-ı Kerim’in kitap halinde toplanması ihtiyacı, daha sonra hadis-i şeriflerin yazılması İslam ilim tarihinde kitap yazımını başlatmıştır. İslam âlimlerinin ilme verdiği önem, kitap yazımında gösterdikleri hassasiyet, sağlam bir geleneğin oluşmasını sağlamıştır.
İlmi metot olarak bugün de kullanılan kaynak gösterme, belirtme esasını İslam âlimleri keşfetmişlerdir. Gündüz’e göre, eser telifinde kim, hangi bilgiyi, hangi kaynaktan almışsa onu mutlaka zikretme şartı, Müslüman âlimlerin eserlerinde intihalin yok denecek kadar az olmasını sağlamıştır. Modern dünyanın makale ve kitap yazım tekniğinin vazgeçilmez esası ve güvenilirlik sistemi olan dipnot ve referans yöntemi de İslam dünyasında ortaya çıkmıştır.
Yazıda İslam âlimlerinin kitaba yaklaşımındaki hassasiyete dair bilgiler de verilir. Kitap telif etme olgunluğuna erişen bir âlimin kitabı telif etmek için çok düşündüğü ifade edilir. Kitabın sonuna imzasını ‘el-fakir, al-aciz, el-muhtac’ diye atan âlimler, bu yolla tevazu ve mahviyetlerini dile getirirler. Bazı âlimlerin de kitaplarının ancak vefatlarından sonra neşredilmesini istedikleri belirtilir.
Kitap yerini hiçbir şeye bırakmayacak
Batı dünyasındaki kağıt ve kitaba dair gelişmeler hakkında da bilgiler verilen yazıda, İslam âleminde kitabın yazı, hat, minyatür, cilt, kağıt ve daha başka süslemelerle nasıl bir sanat değeri haline getirildiği anlatılır. Batı ve İslam dünyasındaki kütüphanecilik anlayışı ve önemli kütüphaneler hakkında bilgiler verilir. Matbaanın Avrupa toplum ve siyasetini derinden etkilediği ifade edilir. Ayrıca Osmanlı’da İbrahim Müteferrika sonrası matbaanın geçirdiği seyir ve gelişme da anlatılır.
Bugün kitapta dijital çağa ulaşmış olduğumuzu belirten Mustafa Gündüz, şu sözlerle kitabın ebediliğine dikkat çekiyor: “Elektronik kitabın zihnimize, hikmetimize katkısı ne? Bu soruya cevap vermek için henüz erken. Üzerine yemin edilen kalem gibi kitap da yerini hiçbir şeye bırakmayacak. Anlamak için durmak gerekiyor… Altı duyu ile okunduğunda kitap okumaktan mana hasıl olur.”
Dinimiz ilme ve öğrenmeye büyük önem vermektedir. Bu yüzden tarih ve kültürümüzde kitap müstesna bir yere sahiptir. Mustafa Gündüz, yazısında kitabın kültürümüzdeki bu müstesna konumuna temas etmektedir. Emeğine sağlık.
Metin Uygun