İsmail Kara 'Bir Kitap-Ömür' Diyerek Anlatmış Ali Birinci'yi

Ali Birinci, kitabiyat, matbuat, tarih, biyografi, terceme-i hal gibi kelimeler ile otomatik çağrışım yapan ilim adamlarının başında geliyor. Birinci hakkında konuşabilecek nadir isimlerden İsmail Kara, Dergah dergisinin yeni sayısında 'Bir Kitap-Ömür' başlığıyla Ali Birinci'nin iş ahlakını ve tarihçiliğini hatıraları eşliğinde yazmış. Mehmet Erken bu yazıya değindi.

İsmail Kara 'Bir Kitap-Ömür' Diyerek Anlatmış Ali Birinci'yi

Ali Birinci, kitabiyat, matbuat, tarih, biyografi, terceme-i hal gibi kelimeler ile otomatik çağrışım yapan ilim adamlarının başında geliyor. Hakkında konuşmanın, değerlendirme yapmanın hakikaten zor olduğu bir isim. Bunu yapabilecek nadir insanlardan bir tanesi İsmail Kara. Yani 40 yılı aşkın bir süredir kendisini tanıyan, teşrik-i mesaide bulunan, aynı zamanda kitaplarının editörü, aynı zamanda kitabyiat ve terceme-i hal vadisinde yol arkadaşlarından bir tanesi. Dergah dergisinin Haziran 2018 tarihli 340. sayısında işte bu İsmail Kara-Ali Birinci ilişkisina dair bir yazı yer alıyor. Yazı az rastlanır türden olduğu için hem dolu dolu hem de mecburen erken bitmiş. [Yazının daha uzun versiyonu geçtiğimiz günlerde Polis Akademisi tarafından yayınlanan Ali Birinci Armağanı içinde de yer alıyor]

Yazının istisnailiği ve güzelliği bir yana, bir süredir Ali Birinci’nin eski konuşma ve yazıları ile ilgilendiğim ve bu konulardan bir şeyler yazabilir miyim acaba diye düşünürken bu yazının karşıma çıkması benim açımdan güzel bir tesadüf oldu. Evet, en azından bu yazıdan bahsedebilir ve o esnada başka konuşmalara da temas edebilirim.

Eskaza birisi onun çalıştığı konu hakkında birkaç kelam ettiyse…

Ali Birinci ismini geç tanıdım. Yazılarından birkaç tanesini okuduğumda ise hem hoşnut hem de rahatsız oldum. (Bu kendine has üsluba aşağıda yine gelebilirim herhalde) Birincisi yazılarında ekseriyetle başka hiçbir yerde bilgi bulamayacağımız bir adam ya da konu ele alınır. İkincisi başka hiçbir kimsenin görmediği ve kullanmadığı kaynakları kullanıyor. Ama eskaza birisi bu konu hakkında birkaç kelam ettiyse, Ali Birinci genelde bu şahsa ateş püskürüyor. Çünkü konuya ilgi duymuş kişi haliyle Ali Birinci ile kıyas kabul etmez derecede az çalışmış, bakabileceği kaynaklara bakmamış oluyor. Bunu yakalayan Birinci ise affetmiyor. Beni rahatsız eden de bu noktaydı açıkçası. Bazı zaman acımasızlaşan eleştiriler. Fakat bir yandan bakıldığında da oldukça samimi bir şekilde konunun öneminin altının çizilmesi, hakikatin ortaya konulması talebi… Bu fasıl başka bir fasıl.

Tarihçiliğin ahlakı

Fakat geçtiğimiz nisan ayında Bilim ve Sanat Vakfı’nın biyografi ile ilgili başlattığı yeni konuşma dizisinin ilkinde yapılan açıkoturum vesilesi ile Ali Birinci’yi ilk kez dinledim ve canlı görmüş oldum. İlginçtir, çok zaman önce duyduğum ama eserleri ile geç münasebet kurduğum bu adamın merak edip de adını yazmamışım Google’a. Herhangi bir konuşmasını da izlememişim. Nasip. Birinci’nin konuşmasında büyük bir meraktan ve yeri geldiğinde ızdıraptan başka hiçbir şey yok. [Bu konuşma birkaç gün önce BİSAV’ın Youtube hesabında yerini almış. Şuradan ulaşabilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=ulACyXze1-Y ]

Eve geldiğimde ilk izlediğim konuşması, tarihçiliğin ahlakı hakkındaki konuşması oldu. Kitaplarını, dinlediklerim ile beraber tekrar ele aldım. Gerçekten ince işçilik. Belki Ali Birinci dışında kimsede olmayan kitaplara müracaat edilmiş, başka hiç kimsenin bakmayacağı kaynaklar didik didik edilmiş. Abdülhamid Kırmızı’nın yukarıda dile getirdiğim oturumda mealen dediği gibi, “hocam yazılarınıza imza atmanıza gerek yok zaten, Ali Birinci okurları sizi üslubunuzdan rahatlıkla tanıyabiliyor.” İnce işçilik, konu hakkında bilgi bulunabilecek bütün kaynaklara müracaat.

İsmail Kara’nın dergideki yazısında onun cebindeki defterlere dair anlattıkları benim için tam olarak bu noktada yerini aldı: “Yolculuklarda yahut kütüphane, arşiv çalışmalarında yanında bulundurduğu bir iki adet ciltli ve çizgili defter vardır: Biri vefat ilânlarındaki kayıtlar başta olmak üzere bir şekilde tesadüf edilen veya yakınlarından öğrenilen mühim vefat tarihlerinin kaydedildiği kütük defteridir (...) İkinci bir defterde yıllardır takip edilen bazı süreli yayın koleksiyonlarının eksik sayıları, nadir risâlelerin künyeleri hatta bir kısmının bazı eksik formaları, yırtık kapakları...” Bu dikkat ile oluşturulmuş kütüphanenin cesameti nasıldır? O da merak konusu tabi ki.

Burada benim aklıma bu dikkat ile iş tutan birisinin iş ahlakı mevzusu geliyor. Ali Birinci’nin iş ahlakını ve Türkiye’de tarihçilik sahasındaki bazı iyi-kötü örnekleri görmek ve anlamak isteyenler ise şu konuşmaya göz atabilir: https://www.youtube.com/watch?v=lIK3H-briHs

Ali Birinci kimdir?

Şimdiye kadar değindiğimiz bütün kaynakları ele alsak çok temel bir soruya cevap bulamıyoruz. O da “Ali Birinci kimdir” sorusu. Kimdir, kimden etkilenmiştir? İsmail Kara, özellikle Kazakistan’a gittiği zamanlarda kendisinden hatıralarını yazmaya başlamasını rica ettiğini söylüyor: “Ali Ağabey, orada iken hatıraları yazmaya başlarsın artık” demiş, “Hatırat yazamasan da kitap hatıraları yaz, satın aldığın, yıllarca peşinde dolaştığın kitapların hikâyesini yaz... Bak bunları yapmazsan arkandan ‘herkesi hatıralarını yazmaya teşvik etmesine rağmen kendisi hatıralarını yazmadan gitti’ diyeceğim” diye latife yollu ilave etmiştim.

Ali Birinci’nin bu talebe cevabı ise manidar: “Hatıra yazmak gündemimde ama ilk kelimeyi bir türlü yazamadım. (...) Hep başkalarından beklediğim şeyin bir gün bana terettüp eden bir vazife olacağını düşünmemiştim.

Fakat bu diyalog 2000’lerin başında yaşanmış. Biz halen mufassal bir Ali Birinci biyografisi bilmiyoruz. [Yukarıda zikrettiğim Polis Akademisi’nin yayınladığı kitap bu konuda yardımcı olabilir mi tam emin değilim.] Bu anlamda bildiğim ilk röportajına da geçen haftalarda denk geldim, ki zaten yeni bir röportajmış. Ali Ayçil ve Turgay Bakırtaş geçtiğimiz aylarda Uzun Hikaye programında ağırlamışlar Ali Birinci’yi. Ali Birinci de uzun uzun anlatmış. Uzun uzun ve tatlı tatlı, ve programın imkan verdiği oranda çok fazla detaya girerek ama hiçbir detayda boğulmadan geri toparlayarak. O konuşmanın linki de şurada: https://www.youtube.com/watch?v=P4a_-9jwpXo

Ali Birinci’nin kütüphanesi gibi hatırat koleksiyonu da emsalsiz

İsmail Kara’nın yazısına “Bir Kitap-Ömür” ismini veren kitap sevdasına ise burada hiç değinemedik. Yazıdan ufak bir alıntı, konunun Ali Birinci açısından derinliğini anlatmaya yetecektir diye düşünüyorum: “Ali Birinci’nin kütüphanesi gibi hatırat koleksiyonu da bilebildiğim kadarıyla istisnai kelimesiyle ifade edilebilir. Bunun için yapılan “amansız” takiplerin bir miktar şahidi sayılırım. Şimdilik sadece bir örnek vereceğim: Yusuf Mardin’in Kocataş Yalısı Anılarım [bu kitap daha sonra yayınlanmıştır] kitabının ilk baskısı 1988’de özel yayın olarak çıkmıştı. Sayın Ahmet Güner Sayar bana bir nüsha hediye ettiği için haberdar olmuş ve o günün akşamı haberi hatırat odağına bildirmiştim. Özel baskı olunca ilk sorduğu şey matbaa adı oldu. Atlayıp İstanbul’a gelmiş ve matbaadan, düşünülmüş ve denenmiş teknikler kullanarak, elbette diller dökerek bir nüsha-i fevkalâde almış, dönmüştü.”

Son olarak bir biyografın bir biyografı anlattığı, Ali Birinci’nin İbnülemin’i anlattığı konuşmaya şuradan ulaşabilirsiniz. Tabi ki konuşmada sadece İbnülemin’i değil, biyografilerin hepimizin için neden önemli olduğunu da anlattığını eklemem icab eder: https://www.youtube.com/watch?v=y0w5CFmPCSM

 

Mehmet Erken

YORUM EKLE