Yedikıta dergisinin Kasım 2016 tarihli 99. sayısında, Prof. Dr. Ali Birinci’nin 27 Mart 2015 tarihinde İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nde gerçekleştirdiği ‘Neden Biyografi?’ başlıklı konferans derlenerek ‘Türkiye’de Biyografi Geleneği’ başlığıyla yayımlanmış. Derlemeyi İlker Süleyman Doğan yapmış. Ali Birinci, derlenerek yazı haline getirilen konferansında; Türkiye’de biyografi çalışmalarının tarihi, biyografi ilminin problemleri, bu alanda yapılan çalışmaların mevcut olmakla beraber yetersizliği, çok tanınmış ilim adamlarının eserlerinde yaptıkları biyografik yanlışlar, bu yanlışların kimse tarafından fark edilmemesi ya da çok az kişi tarafından fark edilmesi, biyografilerin ilmi çalışmalarda kullanılmaması gibi hususlarda görüşlerini dile getirir.
Ali Birinci, biyografiyi, ‘bir insanın çevresiyle bağ kurması için gerekli ilk bilgi’ olarak tarif eder. ‘Tarihin de kişilerin veya kahramanların hikayesiyle, peygamberlerin siyeri veya hikayesiyle başladığını’ söyler. Biyografinin bizim özellikle yakın tarihimiz açısından vazgeçilmez bir bilgi olduğunu belirtir. Ama bunun önemini fark ettiğimize dair işaretler de çok azdır hocaya göre.
Biyografik bilgi üretimi eksik ama zaten olan bilgi de kullanılmıyor
Ali Birinci, Osmanlı tarihinde biyografinin ilginç bir geleneği olduğunu anlatır. Bir kişi öldüğü zaman, bilhassa yüksek memurların sicilinin çıkarıldığını ve gazetelerde yer aldığını belirtir. Osmanlı tarihinde biyografinin ciddiye alındığını, zaman zaman dikkate değer biyografi kaynaklarının neşredildiğini ama Türkiye’de bu biyografi kaynaklarının derlenmediğini ifade eder.
Ali Birinci’nin belirttiğine göre, Türkiye’de biyografik bilgi üretimi belli derecede de olsa mevcuttur. Başka ülkelerden farklı olarak ülkemizde biyografi ilmi teşkilatlanamamıştır. 1881 yılında Rus Çarı Alexander’in 24 cilt muhteşem bir biyografi hazırlattığını ve bazı biyografilerin kitap hacminde olduğunu ifade eden Birinci, bizde buna benzer biyografilerin olmadığını söyler. Son zamanlarda Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nde çok önemli biyografilerin mevcut olduğunu, bunların eksiklerinin tamamlanıp müstakil bir biyografi ansiklopedisi şeklinde bastırılabileceğini açıklar.
Bizde biyografi ilminin eksikliğiyle ilgili olarak başka bazı tesbitlerde de bulunan Ali Birinci’ye göre, biyografik bilgi üretimi eksiktir ama işin üzücü tarafı üretilen biyografik bilgilerin araştırmalarda kullanılmamasıdır. Mesela İbrahim Alaaddin Gövsa’nın tek ciltlik “Türk Meşhurları” isimli biyografisi çok önemlidir. Buradaki biyografik bilgilerin kullanılmaması hoca tarafından büyük eksiklik olarak görülür ve bu eserin tarihçi ve edebiyatçılarda mutlaka bulunması gerektiğini belirtir.
İskilipli Atıf Hoca’yı “Üsküplü Atıf” yapmışlar
Ali Birinci, çok tanınmış tarihçi ve edebiyatçıların eserlerinde yapılan biyografik yanlışlara da örnekler verir. Yine bazı eserlerde yapılan yanlışları dile getirir. Burada üzerinde önemle durduğu hususlardan birisi de, bu yanlışların hiç kimse tarafından fark edilmemesi veya çok az kişinin bunları fark etmesidir. Mesela hocanın bu konuda verdiği örneklerden birisi, Tarık Zafer Tunaya’nın Türkiye’de Siyasi Partiler kitabıdır. Tunaya, kitabında, Keçecizade İzzet Fuat Paşa ile Müşir Fuad Paşa’yı aynı adam zannetmiş. Öyle olunca Müşir Fuad Paşa’nın kitabı diye İzzet Fuad Paşa’nın kitaplarını anlatmış.
Başka bir örnek de şudur: Yakın tarihimizde İstiklal Mahkemeleri hakkında çıkan bir kitapta birçok isim geçtiğini söyleyen Birinci, burada İskilipli Atıf Hoca’nın isminin “Üsküplü Atıf” diye geçtiğini belirtir. Bu yanlışlarla ilgili daha başka örnekler de verir.
Türkiye’de biyografinin asıl kaynağının arşivler olduğunu ifade eden Ali Birinci, arşivlerden istifade etmenin çok zor olduğunu, hatta bunun bir çileye dönüştüğünü kendisinin bizzat yaşadığı hadiselerden örnekler vererek açıklar. Bazı arşivlerin durumu istifade edilecek gibi değildir. Bu konuda personel veya yetkililerin yaklaşımı da arşivden istifadeyi çile haline getiren problemlerdendir.
Bizim tarihimizde biyografisi yazılması gereken birçok şahıs vardır. Bunlara örnekler verir. Mesela Şeyhülislam Yahya Efendi’nin hayatı… ‘Neden Baki’nin bir romanı olmasın’ diye sorar Ali Birinci ve “Karacaoğlan gibi biz de ‘kim var imiş biz burada yoğ iken’ demek zorundayız. Bunu dediğimizde mesleğimizin veya içinde yaşadığımız toplumun biyografik bilgisine müracaat etmeliyiz demektir. İçinde yaşadığımız toplumu tanımak da entelektüel veya münevver olmak için ilk şarttır” sözleriyle konunun nezaketini, hassasiyetini dile getirir.
Metin Uygun