Dile kolay, tam 26 yıl olmuş İlim ve Sanat’ın ilk sayısının çıkışından bu yana… İlk sayısı Mayıs-Haziran 1985’te çıkan dergi izleyebildiğim kadarıyla tam beş yıl, iki ayda bir aralıksız çıkmıştı. Daha da devam etti ama ne yazık ki sonuna kadar izleyemedim.
Sıcak yüzlü akademik dergi
Merhum Esad Coşan Hocanın önderliğinde çıkan İlim ve Sanat, bizim camiada ilk kez rastlanan bir kurulum ve sayfa düzeni ile sunulmuştu okuyucuya. Öncelikle bu yönüyle bir ilkti. Dergi akademik bir dergide rastlanacak türden oylumlu yazılara yer veriyor, fakat yine de son derece sıcak bir görünüm arz ediyordu. Malûm akademik dergiler ilk anda çok soğuk ve akademik-kibirli bir görünümü püskürtür insanın yüzüne; bu sebeple okuyucu eline aldıktan bir müddet sonra sıkılır ve onu bırakır. İlim ve Sanat bu soğuk görünümü, bu kibri benzerleri arasında sevimli duruşuyla aşabilmiş nâdir dergilerdendir.
Dergide ustaca kullanılan görseller, ne ‘ilim’ ağırlıklı bir derginin bu yönüne bir zarar veriyor, ne de ona şenlikli bir manzara katıyordu; bu ikisi arasında vakur bir duruşu vardı. İşte merhum Coşan’ın ilmî kişiliğiyle birebir örtüşen bir görünüm… Yalnız dergiye bu görünümü katan ekibin başında grafik tasarımcı Hamid Çelebi’nin rolü ve imzası vardır. Derginin Mayıs-Haziran 1987 tarihli 13. sayısına kadar derginin jeneriğinde “Grafik Tasarım: Hamid Çelebi” ismine rastlanır. Daha sonra herhangi bir grafik-tasarımcının adına rastlanmaz. Çelebi’nin oturttuğu grafik-zeminde bir müddet daha özenli bir tasarımla ilerleyen derginin o kendine özgü görünümü gittikçe sıradanlaşmaya başlar. İlim ve Sanat koleksiyonu bize açıkça gösterir ki grafik tasarım bir derginin ruhu mesabesindedir ve asla ihmale, küçümsemeye gelmez. İhmal edildiğinde dergi âdeta kişiliğinin önemli bir bölümünü yitirir. İlgi çekici sayılabilecek bir gözlem olarak kaydedelim ki; -yine İlim ve Sanat özelinde söylüyorum- grafik tasarım ihmal edilmeye başlandığında dergi çıkış azminden bir şeyler yitirmeye başlamış ve bir müddet sonra kapanacak demektir.
Kimler yazmış?
Başta Esad Coşan Hocaefendi olmak üzere dergiye hem yayın yönetimi, hem yayın kurulu hem de yazarı olarak emek veren, Özkul Eren, Yusuf Yazar, Adnan Tekşen, Tahir Yaren, Celil Güngör, Zülfikar Güngör, Mehmet Akkuş, Ali Yılmaz, İsmail Kıllıoğlu, Ersin Nazif Gürdoğan, Ferman Karaçam, M. Hilmi Güler, Hüseyin Karakaya, Osman Sarı (ilk üç yıl boyunca) isimlerini İlim ve Sanat’ın emektar kadrosu olarak anmalıyız.
Dergide Enes Harman (Nabi Avcı), İhsan Süreyya Sırma, Kâmil Erdem, İlhan Kutluer, Mustafa Armağan, Rasim Özdenören, Alim Kahraman, Raşit Küçük, Beşir Ayvazoğlu, Fuat Sezgin, Kemal Kahraman, Erol Özbilgen, Ömer Lekesiz, Osman Öztürk, Serdar Yakar, İsmet Özel, Yusuf Selman, Ali Bulaç, Mehmet Bayrakdar, K. Eşfak Berki, Ahmed Davudoğlu, Mahmut Kaya, Şakir Kocabaş, Yusuf Kaplan, Ethem Cebecioğlu, Orhan Okay, Mustafa Özçelik, M. Ruhi Şirin, Hasan Akay, M. Fatih Erdemli, A. Turan Arslan, Teoman Duralı, Hayri Kırbaşoğlu, Aytekin Yılmaz, Muhsin Mete, Lütfullah Göktaş, Davut Dursun, Sadık Kılıç, Cemil Çiftçi, M. Atilla Maraş, Erol Göka, Bekir Karlığa, Selçuk Özçelik, Hüsrev Hatemî, Alâattin Karaca, Lokman Naci gibi yazarların yanı sıra röportajlarıyla Ali Sali, Adnan
Tekşen, Necati Güneyceli, Ahmet Kot ve Recep Koçak en sık görünen kalem erbabıydı diyebiliriz.
Tercüme yazılar ön plandaydı
İlim ve Sanat’ta -bir kısmını Türk okuyucusunun ilk kez okuduğu- Edward Ploman, Hamid Mevlana, Miless Orvell, Kerim el-Râvî, Nuruddin Itr, Tevfik el-Hakim, Seyyid Hüseyin Nasr, René Guénon, Muhammed R. Dewji, Ziyaüddin Serdar, Muhammed Hamidiullah, Alia İzzetbegoviç, İbrahim Titus Burckhardt, Abdülaziz A. Sachedina gibi isimlere rastlanır. Tercüme yazılara gösterdiği ilgi bakımından ilk cildi (ilk altı sayı) ile sonraki cildi arasında önemli ölçüde fark vardır: İlk ciltte tercüme yazılar daha yoğundur, ikinci ciltte neredeyse hiç tercüme yazıya rastlanmaz.
Prof. Dr. A. Nihat Eskioğlu'nun derginin 7. ve 8. sayılarında yazdığı rüyet-i hilâl konulu yazıları (1986), getirdiği uzlaşmacı yaklaşımıyla - aldığı tepkilere rağmen- o yıllarda hararetle tartışılan bu konunun daha sağlıklı bir zeminde tartışılmasına katkı sağlamıştır şüphesiz.
Kitap yatağı olabildi mi?
Dergide Esad Coşan Hocaefendinin yazdığı başyazılar daha sonra kitaplaştı: İslâm Çağrısı (Vefa Yay., 1989). Bunun dışında sürekli İlim ve Sanat’ta yazarak yazdıklarını kitaplaştıran bir yazar var mıdır, bu durum çok belirgin değildir. Fakat yukarıda isimlerini saydığımız yazarlar burada yazdıklarını da kitaplarına almış olmalıdırlar.
Dergicilik tarihimizdeki yeri
İlim ve Sanat dergisi; Büyük Doğu, Diriliş ve Maverâ dergilerinin hazırladığı edebî-fikrî zemini değerlendiren ve bir müddet bu zemini kendine özgü (soft-akademik) bir platformda sürdüren bir yapı göstermiştir kanaatimizce. Sürdürmekle de kalmamış, kendisinden sonrakilerin yürüyecekleri yolu da genişleten bir işlev görmüştür. Bu derginin ciltleri hâlâ dönüp bakılacak bir birikimi bünyesinde barındırıyor. Bugüne kadar bir indeksi bile yapılmamış olan bu dergi, yakın dönem fikir tarihimizi yazacakların kesinlikle es geçemeyecekleri bir toplamdır.
Yusuf Turan Günaydın hatırlattı
ilim sanat öncü bir dergi idi. eski sayılarını karşıma çıktıkça toplamaya devam ediyorum. son çeyrek yüzyılda okul olabilmiş önemli bir merkezdi. derginin dosya konuları hem gündemi farklı bir şekilde ele alırken, kimi zaman da önemli entelektüel gündem konularından oluştu. İslam, Kadın Ve Aİle, Panzehir, Gülçocuk, Teklif Hukuk ve SAĞDUYU gazetesi ile AK TV önemli kayıplarımızdır. Kalan AKRAFM... neyse hala geri döneceklerine dair umut içerisindeyiz.