'Görünmek', 'olma'nın önünde bir engel

Nihayet dergisi, Şubat 2016 tarihli 14. sayısında, bir çoğumuzu ağına düşüren sosyal medyanın ruhumuza verdiği acılardan bahsediyor. Seda Şennik Ateş yazdı.

'Görünmek', 'olma'nın önünde bir engel

Eski dostlarımızı bulmanın sevinci ile “face çok güzel, sen de gelsene” diyerek başladık, ardından ilkokulda bıraktığımız, eski işyerindeki tanıştığımız dostlara şimdilerde ne kadar mutlu olduğumuzu ispat etmeye çalıştık. Hastanede check-in, hasta  yatağında selfie, derken bunun sonunun cenazede selfie'ye varacağını hiç birimiz beklemiyorduk!

Nihayet dergisi, Şubat 2016 tarihli 14. sayısında, bir çoğumuzu ağına düşüren sosyal medyanın ruhumuza verdiği acılardan bahsediyor. Acılar deyince zihninizde solgun efektli bir masa, şık bir fincanda yarım kalmış kahve ve göz alıcı bir mum ile “#acımı seviyorum” fotoğrafının instagramdan paylaşılması canlanmış olabilir mi? Eğer öyle ise geçmiş olsun. Zira artık siz de hayatın gerçekliği ile hayali arasındaki boşluktasınız.

Hayallerimiz gerçek oldu!

Ali Ayçil, meseleyi derinlemesine irdelediği “Montajlanmış Hayat” başlıklı yazısında sosyal medyanın tarihini sanayi devrimine dayandırıyor. Ve bu devrimlerin sonuncusu dijital çağ ile bütün kültürlerde mahremiyetin en kalın çizgisi olan evlerimizin duvarlarının sonsuza dek kaldırıldığını anlatıyor.

Mahremiyet duvarlarının kalkması ile başlayan yeni yaşamımızda artık hiç birimiz kendimiz olmak zorunda değiliz. Hayatın gerçekliği ile hayali arasındaki boşlukta bir yerde yaşamaya başlayan yeni nesil için bu durum bir yaşam şekli olarak yerleşmeye başlarken, bizler gibi bir adım geriden gelen, eve telefon bağlandığı günün heyecanına şahitlik edip, bir de üzerine ilk zamanlardaki adı ile seyyar telefonlarla tanışanlar arada kalmışlık sendromu yaşıyor.

Pazar günleri bakkaldan alınan sucuğu gazete kağıdına sardırması tembihlenen bizler, kuş sütü eksik sofralarımızı “#pazarqeyfi” hashtagi ile paylaşıp mutluluğumuzu, ne kadar müreffeh bir yaşam sürmekte olduğumuzu gösterdikten sonra huzur ile çaylarımızı yudumluyoruz. Hem de dünya açlıkla kasıp kavrulurken, hem de yanı başımızda Suriye yanmakta iken...

Gözetlemek, gözetlenmek...

Nazife Şişman, yeni medya düzeni için yeni bir ilmihal ihtiyacının hasıl olduğuna dikkat çeken yazsında, konuyu bir de Müslüman penceresinden masaya yatırıyor. Zira İslam, gösterişi, kusurların veyahut mahrem (!) olanın açığa çıkarılmasını doğru bulmaz. Fakat gözlerimizi kamaştıran yeni dünya gelenekleri, önceliklerimizi hızla unutturdu. Bu duruma kılıf da yine teknolojinin yaratıcılarından geliyor. Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg, 2010 yılında verdiği bir röportajda mahremiyetin artık bir norm olmadığını, insanların hayatlarını paylaşmaktan memnun olduğunu söylüyor. 

Nazife Şişman’ın yeni ilmihal önerisinden şu sözleri oldukça değerli: “Müslümanlar için ayıpların örtülmesi temel ahlak kaidesidir; kendini övmek en büyük ahlak zaafı, 'görünmek' de 'olmanın' önündeki en büyük engellerden biridir. Bu kabullere rağmen Müslümanların, görmenin, görünmenin hiyerarşisini değiştiren yeni teknolojileri sorgulamaksızın hayatlarına dahil ediyor oluşu, zamanımızın en çelişkili ve en ekletik durumu...”

Telgrafın tellerine konan kuşları çekip instagramda paylaşırsam kaç like alırım?!

Derginin sayfalarını çevirdikçe meselenin aslında ne denli çapraşık bir hal aldığı, bu halin ruh dünyamızı, ahlak anlayışımızı ve kültürümüzü tarumar ettiği görülüyor. Bir de somut gerçeklikler var. Sosyal medya kazaları! Selfi çekerken arabası ile uçuruma yuvarlananlar, bir güvenlik şirketi çalışanının, paylaştığı fotoğraflar dolayısı ile işinden olması... Ülkemizde de buna benzer kazalara geçenlerde bir yenisi eklendi. Balıkesir’de bir kadın, eşinin, zamanının çoğunu Facebook’ta geçirdiği gerekçesi ile kocasından şikâyetçi oldu ve mahkeme kocayı haksız buldu.

Hayatımızı kolaylaştırdığını sandığımız akıllı telefonlarla, yaşamımıza eklenen yeni uygulamalar pek çok sorunun da başlangıcı oluyor. Bu kazalara her geçen gün yenisi eklenirken bizler artık şaşırmıyoruz. Zira, zihinlerimiz hep bir sonraki sayfada önümüzde açılacak olan garipliklere odaklı....

Bir de sosyal medya ile hayatımıza giren yeni kelimeler var ki bir sosyal medya sözlüğü ihtiyacı hasıl olmuş durumda... Yayınevlerine tavsiyem bu konuya bir el atmaları... Neyse ki dergi bunun için de iki tam sayfa ayırmış. Yeni başlayanlar ya da sosyal medyadan (kaldı ise) uzak yaşam sürenler öncelikle bu sayfadaki kelimeleri öğrendikten sonra dergiyi okumaya başlayabilirler.

14 Şubat’ı ve 28 Şubat'ı da atlamayan Nihayet dergisi, Neşet Ertaş’ı da unutmayıp “Sevda sırrınan olur” türküsüne ithafen kaleme alınan yazı ile hem sosyal medyaya, hem de sevgililer gününe gönderme yapıyor. Etkisi 100 yıl sürmese de, dramatik sonuçları sebebi ile unutulmayacak olan 28 Şubat’ı Necip Tosun derginin sayfalarına taşımış.

14. sayısı ile Nihayet, sosyal medya girdabında savrulup giden yaşamlarımıza sarsıcı bir uyarı niteliğinde...



Seda Şennik Ateş yazdı

YORUM EKLE
YORUMLAR
Abdullah S
Abdullah S - 7 yıl Önce

Dosya konusu, çok zengin olsa da,doktor Hüseyin Bey ve eşinin "Aman Allah'ım nasıl bir imtihandır bu!" dedirtecek yaşanmış hikayesi ve "Topla Dağıt Dinsin Ağıt" ısrarla tavsiye olunur...Dergiyi severek takip ediyoruz.

banner36