Ekim 2017 Dergilerine Genel Bir Bakış

Şehir ve Kültür, Dil ve Edebiyat, Temmuz ve Hece Öykü dergilerinin Ekim 2017 sayıları hakkında Mustafa Uçurum yazdı.

Ekim 2017 Dergilerine Genel Bir Bakış

Şehir ve Kültür’den Kerkük’e selam

Şehir ve Kültür dergisi Ekim 2017 tarihli 39. sayısında Kerkük’ü kapağına taşıyarak her sayıda olduğu gibi duyarlılığını hissettirmiş oldu. Kerkük ağırlıklı bir sayı var elimizde.

Mehmet Nuri Yardım; türkülerle, şiirlerle bizlere bir Kerkük ağıtı yakıyor adeta. Kerkük dendiğinde içimizde titreyen bir şey var. İçimizde kopan bir şeylere engel olamıyoruz. Yardım, duygularımıza ağır darbeler indiren dizelerle anlatıyor Kerkük’ü. Kerkük’e dair edebiyattan bahisler var yazıda.

Şu dörtlükle başlıyor Kerkük’ün edebiyat yolculuğu: “Kerkük’te talan var / Meni derde salan var / Çek bayraktar bayrağını / Gözü yolda kalan var.”

Mehmet Nuri Yardım, Kerküklü şairleri yazısında anlatıyor ve şairlerin şiirlerinden örnekler veriyor. Nesimî’den başlayıp günümüz şairlerine kadar birçok isim çıkıyor karşımıza. Şiirlerin hepsinde hüzün var, hepsinde bir ağıt havası. Çünkü karşımızda acıyı kendine kader bilmiş bir coğrafya var.

Kerkük’ün türküleri de acı yüklü. İçimize dokunan türkülerin kısa hikâyeleri ile bizleri buluşturuyor Yardım: “Can Kerkük canan Kerkük / Her söze kanan Kerkük / Kalıp da yârdan uzak /Mum kimin yanan Kerkük

Bir sanat malzemesi taş

İsmail Bingöl, sanat ve medeniyet bağlamında taş bahsini konu edinmiş yazısında. Yapılardaki taştan tutun da şiirlere, türkülere konu olan taşlar karşılıyor bizi. “Geç fark ettim taşın sert olduğunu” diyen Cahit Sıtkı da var; “Bağrımı delmeğe taş yetmez, dedin/  Halden anlayanın bir gülü yeter!” diyen Necip Fazıl da.

Tarihi yapılardaki taşların özelliklerinden tutun da nakış nakış dokunan taşların sessiz çığlığını da anlatıyor Bingöl. Elbette Osman Sarı’dan “Taş Gazeli”ni de dize dize düşürüyor içimize: “Ölüm sendendir bana nedir taşlamak beni / Bana güldür çiçektir attığın her taş senin

Şehrin solmayan arka yüzleri

Arka sokaklar deyip de geçmemek gerek. Şehrin kalbinin attığı yerlerdir oralar. Ali Bal; şehrin gerçeği, tarihi, hayatın ta kendisi olan arka sokakları anlatıyor bize. Şehrin zaman tüneli, çocuk seslerinin dinmediği mekânlar, komşuluğun capcanlı yaşandığı arka sokaklar.

Arka sokaklar ve içindeki ruh yaşasın istiyor Ali Bal. Hem de modernizme, kentsel dönüşüme meydan okuyarak. Çünkü şehrin gürültüsünün karşısında hayat arka sokaklarda devam ediyor.

Ali Bal’a şehir yazıları yazmak çok yakışıyor. Yıllarca üzerine oturacak bir elbise arayıp da kendisine tastamam yakışan elbiseyi bulmuş bir seyyah gibi sımsıkı sarılmalı şehir yazılarına.

Dil ve Edebiyat’tan Cevdet Karal dosyası

Dil ve Edebiyat dergisi 106. sayısına ulaştı. Her sayı kendisini tazelemeyi sürdürüyor. Usta isimlerin yanına katılan genç isimlerle canlılığını koruyan sayılar karşılıyor bizi.

Cevdet Karal dosyasında şairin şiiri ve şiir kitapları üzerine yoğun yazılar var. Zafer Acar, Karal’ın “Cesedi Nereye Gömelim” ve “Uzun Sürdü Hazırlığım” kitaplarını merkeze alan bir yazı kaleme almış. Cevdet Karal şiirine bir milat konacaksa bu gönül rahatlığı ile Cesedi Nereye Gömelim kitabı olabilir. Sesi oturmuş bir şair olarak çıktı bu kitapla okuyucunun karşısına Karal.

Aykut Nasip Kelebek de Cevdet Karal şiirindeki değişimi anlatıyor yazısında. Kelebek de şairin son iki kitabını merkeze alsa da Horozlu Ayna ve Ölüm kitabına dair de değinilerde bulunuyor. Şairin şiirdeki artan başarısını ve gelişimini de, Karal’ın şiir üzerine spekülasyonlarla uğraşmak yerine şiirin kendisiyle ilgilenmesine bağlıyor.

Cahit Koytak Dil ve Edebiyat’ta

Bir dergi Cahit Koytak şiiri ile açıyorsa sayfalarını o dergi hakkında iyi şeyler düşünebiliriz. “Öksürük Şurubu” ve “Uyuz” şiiriyle yer alıyor dergide Koytak. “Öksürük Şurubu” şifalı bir şiir: “bir ölçek şafağın dudağı / bir ölçek kuşluğun ruhu / ve bir tatlı kaşığı ezoteri / havanda dövülmeli, dövülmeli

Cahit Koytak, sesi her zaman gür çıkan şairlerimizden. Sıradanlığı sevmez, hayatın rahatsız eden yanını yüzüne çarpan bir yürekliliği vardır onun. “Uyuz” şiiri de ağır göndermeler içeren bir şiir: “ben, ben, ben demeye doymuyor / ve şiir sanatı denen, bu / dört duvarı aynalı tiyatroda / kimi görse, kendine benzetiyor, salak

Dil ve Edebiyat’ta şiirin yeri her zaman özel. Derginin diğer şairleri bunun bir ispatı: Mehmet Aycı, Nurettin Durman, Hasan Akay, Hayrettin Taylan, İlhan kurt, Tacettin Şimşek, Berat Bıyıklı, Turgay Demirel, Gürkan Kaya, Ahmet Şenol Alkılıç, Mehmet Ali Genç.

Eğitim ve eğitim sisteminin sistemsizliği üzerine

Üzeyir İlbak, eğitim sisteminin çıkmazları üzerine uzun soluklu bir yazı ile yer alıyor dergide. Geçmişten günümüze eğitim sisteminden örnekler var İlbak’ın yazısında. Endülüs Müslümanlarının “insanı dünya ve ahiret hayatında mutlu edecek bir yapıya kavuşturmak” olarak belirledikleri eğitimin temel hedefine de değiniyor, İbni Haldun’un eğitimde dün duygusunun zayıflamasıyla başlayan aksaklıkları örnek göstermesine de.

Osmanlı’nın son zamanlarında başlayan aksaklıkların eğitime de yansıdığına değiniyor İlbak: “Osmanlı’nın son döneminden başlayarak ciddi alt yapı ve yetersiz derslik sayısı sorunlarıyla başlayan eğitimimiz, yeterince yatırım yapılmamış özlük ve hakları bakımından doyurulmamış öğretmenlik mesleği sayesinde süreç içinde önemli ölçüde kan kaybetmiştir.”

Dünyaya dokunuyor Temmuz dergisi

Derdi olan bir dergi Temmuz. Ekim 2017 tarihli 15. sayısında da kendi çevresinden başlayarak dünyaya kulak veriyor, acılarla yoğrularak devşiriyor cümleleri. Mustafa Yılmaz, Arakan’a ve dünyanın tüm mazlumlarına sesleniyor. “Ey Toprağın Kökü Sen Şimdi Başkaldır” diyor çıplak ayaklarıyla dünyaya iz bırakan Müslüman kardeşlerine dönerek yüzünü: “Arakan, sevgilim! Toprağın şah damarı, uzak Asya’nın yaralı aslanı. Ben başımı dik tutarım sen ölünce! Yıldızlar gibi ağıt yakarım geceye.”

Necati Atilla Soykan da bir şiirle sesleniyor Arakan’a: “Uzağın bizdeki tarifidir dünyanın bir ucu / Tâli yolları aşıp gidemez miydik Arakan’a / Şu kör yollara sağır taş dökenlerin suçu / Dokuz altı arası kalbimiz yatar uykusuna

“Kalbini Kaybetme” manifestosu

Modern hayat gizliden ya da açıktan bizleri esir almak için kurduğu tuzakları ardı ardına piyasaya sürüyor. Sıkı tutunanlar, kalbinin sesine kulak verenler kendisini bu tufandan bir nebze olsun kurtarıyor.

“Kalbini Kaybetme” manifestosu var Adem Özköse’nin. Her bir maddesi içimize dokunan, derin derin iç geçirdiğimiz bir manifesto bu. İlk maddesi arkadan geleceklerin habercisi gibi: “Meleklerin ellerini bırakmamalarını istiyorsan namazı, dualarını terk etme.. Secdenin de özgürlük olduğunu da unutma.”

Hiçbir maddesine itirazımız olamaz. Yiten insan yanımız. Bunu bilerek yaşıyoruz hepimiz. En acısı da bu: “Çay ocaklarının cafelerden daha vefakâr olduklarını da unutma.” “Özgürlüğünü önemse.” “Nur yüzlü annenle fedakâr babanın duasını alamadan meleklere yoldaş olamayacağını sakın aklından çıkarma.”

Kaybetmek

Kaybetmek dediğimizde aklımıza o kadar çok çağrışım geliyor ki. Kaybettiklerimiz ardı ardına hücum ediyor zihnimize. Ercan Ata da Temmuz dergisinde sıralıyor kaybedilenleri. Büyük, küçük, maddi, manevi kaybetmeler var yazıda. Trajik kayıpların yanında dönüşü olmayan kayıplar ve yitip gidenlerin ardında kalan yarım yanımız.

Bazen kazandıkça kaybederiz, bazen de kaybettikçe kazanırız.” Bütün bunların sonunda tükenen bir ömür var. Beklenen sonu işaret ediyor Ata.

Birkaç edebi türde eserleri olan yazarların yazdığı metinleri okurken her türden ayrı bir keyif almak mümkün. Ben buna söz kardeşliği diyorum. Şiirden, öyküden, denemeden hissesine düşenleri serpiştirerek ortaya çıkarır yazar eserini. Okurken içimize dokunan şiirin, öykünün nefesinin sebebi tam da buradadır. Ercan Ata’nın “Kaybetmek” adlı denemesini okurken bu birlikteliğin keyifli terennümünü hissettim. “Ve kazancın/rızkın temiz, hak, helâl olanın peşine düşmeliyiz. Ne kadar kaldıysa. Dağlardan, ücra yerlerden, kör kuyulardan onu bulup sahiplenmeliyiz.”

Hece Öykü’de Merve Koçak Kurt söyleşisi

Öykünün adresi dergilerimizdendir Hece Öykü. İçeriğiyle okuyucusunu öyküye ve öykü üzerine metinlere, söyleşilere doyurur her sayı.

Merve Koçak Kurt da severek okuduğum öykücülerdendir. Öyküye mesaisini ayıran, okuyucu ve yazar olarak daima bir öykünün içinde olan ender yazarlardandır. Özenli bir yazardır. Bunu az ve öz ortaya koyduğu çalışmalarından anlayabiliriz.

Hece dergisi onun en sık göründüğü dergilerden. Kitapları da Hece Yayınları’ndan okuyucuya ulaşıyor. Hece Öykü’nün Ekim-Kasım 2017 tarihli 83. sayısında Merve Koçak Kurt ile yapılmış bir söyleşi, yeni öykü kitabı Oysa Rüyaydı hakkında bir “gerçeklik” değinisi ve Merve Koçak Kurt’un Bülent Ayyıldız ile gerçekleştirdiği bir söyleşi var.

Ali Necip Erdoğan, Merve Koçak Kurt ile Oysa Rüyaydı merkezli gerçekleştirdiği söyleşide yazarın kitabını bizlere adeta satır satır yeniden yaşatıyor. Merve Koçak Kurt, rüya ile gerçek arasında, daha çok rüyaların peşinde devam eden serüvenini anlatıyor.

Öykülerini nasıl yazdığından, neleri bir öykü olsun diye biriktirdiğinden bahsediyor ve “Biriktirdikçe dilimin ucuna geliyor.” diyerek yaşamak ve yazmak arasındaki çizgiyi nasıl koyulttuğundan bahsediyor.

Öyküye emek veren yazarların söyleşileri dikkatle okunduğunda öykücülük üzerine birçok nota da rastlamak mümkün. Merve Koçak Kurt’un söyleşi de bu bağlamda önemli bir söyleşi: “Gerçek zamandan ziyade kozmik zamanı önemsiyorum yazarken. Flaşbekler de ayrıca önemli benim için: hatırlayışlar, anı sayışlar, gidişler, gelişler, geri dönüşler…”  

Beyaz kıyılara doğru

Bir Hasibe Çerko öyküsü okumak. Bir dergi okurken karşınıza çıkan Hasibe Çerko öyküsü içinizdeki öykü sevgisini depreştirir. Kelimelerin bir ahenkle karşınızda arz-ı endam etmesini hayranlıkla izlersiniz. Hece Öykü size bu imkânı sunan bir dergi.

Hasibe Çerko sizi bir öykü yolculuğuna çıkardıysa uzun bir yola çıkmaya hazır olun. Bu yolculuk pastoral bir senfoni eşliğinde olacaktır muhakkak. Ruhunuzu dinlendirerek aldığınız her yol içinizdeki efkârı da savurup atacaktır: “Kalın bir çağıltı, bir semavi pınar suyun içinden akkorlar köpüğüyle ayrışarak değirmen kanatları gibi döne döne parçalandı rıhtımda ve yaşayan kor parçacıkları kıyıdaki mavi suları sivriltti. Akötesi kıvılcımlanmalar, titreşimler boğuk bir ezgi oluşturdu.”

Yaşayan bir tabloyu tasvir ediyor Hasibe Çerko. Onun öyküsünde ses ve görüntü birlikte ilerler. Bu yüzden kendinizi çok da yalnız hissetmezsiniz. Hasibe Çerko, günümüz öyküsünün yüzakı yazarları arasında olduğunu yazdığı her öykü ile pekiştirmeye devam ediyor.

 

Mustafa Uçurum

YORUM EKLE
YORUMLAR
İsmail Bingöl
İsmail Bingöl - 5 yıl Önce

Değerli Mustafa Uçurum'a; dergileri konu edindiği yazısında bize de yer vermesinden dolayı teşekkürlerimi gönderiyorum. Selam ve muhabbetle...

Ali Bal
Ali Bal - 5 yıl Önce

Dergileri okumak ve bir de değerlendirmek nadiren yapılan bir iş. Kıymetli değerlendirmeleri için Mustafa Uçurum’a teşekkür ediyorum

banner36