Batı Osmanlı'yı Zonaro'nun Fırçasından Tanımış

Fatma Ürekli, 'Sarayın Son Başressamı Fausto Zonaro İkbalden İdbara' kitabında; on dört yıl sarayda başressamlık görevinde bulunan ressam Zonaro’nun İstanbul’a gelişinden sarayın başressamlığına yükselişine, yaptığı tablolardan Abdülhamid Han tahttan indirilince görevden alınmasına ve zor günler geçirmesine, birçok konuyu detaylıca işliyor. Metin Uygun yazdı.

Batı Osmanlı'yı Zonaro'nun Fırçasından Tanımış

Prof. Dr. Fatma Ürekli’nin Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından 2017 yılında yayınlanan Sarayın Son Başressamı Fausto Zonaro İkbalden İdbara isimli kitabıyla ilgili olarak, Yedikıta dergisinin Nisan 2018 tarihli 116. sayısında Fatma Ürekli hocayla kitabına ve sarayın son ressamı Fausto Zonaro’ya dair bir röportaj yer alıyor. Röportajı yapanlar Veysel Sekmen ve Tunahan Kanıcı.

Avrupa’ya Osmanlı’nın Kalbini Gösteren Ressam Fausto Zonaro” başlığını taşıyan röportajda; on dört yıl sarayda başressamlık görevinde bulunan ressam Zonaro’nun İstanbul’a gelişi, saraya ressam olarak alınabilmek için gösterdiği faaliyetler, yaptığı tablolar, Osmanlı’yı Avrupa’ya resimleriyle tanıtışı, sanatının değeri, ressamlık dışında aldığı görevler, bu dönemde çok rahat bir hayat sürmesi ve imtiyazlara nail olması, Abdülhamid Han tahttan indirilince görevden alınması, elindeki imtiyazların ve imkanların kaybolmasıyla sıkıntıya düşmesi gibi hususlar işleniyor. Kitabın ortaya çıkış hikayesi anlatılıyor.

Fatma Ürekli, uzmanlık alanının 19. yüzyıl eğitim, kültür, sanat kurumları ve faaliyetleri üzerine olduğunu belirtiyor. Bu konular çerçevesinde Osmanlı Arşivi’nde çalışırken Zonaro’nun Osmanlı Devleti’ne yazdığı 1909 tarihli dilekçesine rastlar. Dilekçede Zonaro’nun çaresizliğini anlatıyor olması Ürekli’nin ilgisini çeker. Saray başressamı olmuş birisinin ikbal içindeyken çaresizliğe düşmesi onu meraklandırır. ‘Öncesi neydi, sonuç ne oldu, nasıl bir yaşantısı vardı’ diye düşünürken ‘bütün çalışmalarımı bırakıp bu konu üzerine yoğunlaştım’ diyor. Dilekçede sarayda başressamlığa kadar yükselen Zonaro, sahip olduğu bütün imtiyazların elinden alındığından, işsiz kaldığından, oturduğu konuttan çıkarıldığından, yaptığı hizmetlerden bahsetmiş, yapabileceği farklı projelerini de anlatmış. Hükümet dilekçeyi Maarif Nezareti’ne havale ediyor ve dilekçe oradan da Sanayi-i Nefise Mektebi’ne geliyor. Buradan da ret cevabı alan Zonaro’nun çaresizliklerinin artarak devam ettiğini belirten Ürekli, o zamanlar bir tasfiye süreci yaşandığını, bu sürecin kurbanlarından birinin de Zonaro olduğunu ifade ediyor. Kitabı 10 yıl gibi bir sürede hazırlamış olduğuna da dikkat çekiyor.

Yıldız Sarayı sanat bakımından bir akademi hüviyetindedir 

19. yüzyılda modern sanatların desteklendiğini ve sanatkarların istihdam edildiğini ifade eden yazar, özellikle Sultan İkinci Abdülhamid Han döneminde Yıldız Sarayı’nın bir akademi hüviyetine büründüğünü belirtiyor. 1891 yılında İstanbul’a gelen ressam Zonaro, Pera ve civarında çalışmaya başlar. Siparişler alır ve saraya yakın kimselerle dostluklar kurar. O devrin elit ve bürokrat tabakasına da kendini kabul ettirir. Saraya intisap etme çabaları da olan Zonaro ancak 1896 yılında saraya girebilir. Yazar 1891 yılında İstanbul’a gelip ancak 1896 yılında saraya girmesinin sebebini; o tarihe kadar Sultan Abdülhamid’in Acquarone isimli bir ressamının bulunması ve bu ressamın 1896 yılında ölene kadar saray ressamlığı görevini sürdürmesi olarak açıklıyor.

Sultan Abdülhamid’in sulu boya resimleri sevdiği, bu yüzden de Zonaro’ya sulu boya resimler yapması telkin edilir. Zonaro’nun üzerinde çalıştığı sulu boya tablolardan ‘Ertuğrul Süvari Alayı’ tablosu 1896 yılında saray başressamı ölünce saraya sunulur. Bunun üzerine Zonaro boşalan ressamlık görevine getirilir ve Mecidi Nişanı ile taltif edilir. Çok çalışkan bir ressam olan Zonaro, padişah tarafından maddi olarak ödüllendirilir. Diğer sanatçılardan daha çok maaş alır. Akaretler’de 2500 metrekare kullanım alanı olan bir eve yerleşir kendi isteğiyle. 1896 yılından itibaren 14 yıl çok rahat bir hayat sürer.

Abdülhamid Han’ın portresini yapan tek ressam

Röportajda dikkat çeken bir husus da, Zonaro’nun Osmanlı’ya sanat alanında yaptığı hizmetlerdir. O devirde ülkede resim müzesi yokken onun evi bu görevi görür. Osmanlı ülkesine gelen yabancı diplomatlar, elçiler, kültür adamları onun evindeki resim galerisini de ziyaret ederler. Bir İtalyan sanat tarihçisi; “Zonaro, Avrupa’ya Osmanlı’nın kalbini gösterdi. Ve onu Batılıların anlayışına dönüştürerek yansıttı” sözleriyle ressamın Osmanlı’ya verdiği hizmete dikkat çeker. Ürekli; “Ben bir tarihçi gözüyle söyleyeyim. İstanbul’un kaybolmuş gelenek göreneğini, şimdi göremediğimiz özellikleri onda görüyoruz. Bunun için de tarihi bir belge niteliğinde bunlar” ifadesiyle ressamın hizmetlerinin ve sanatının değerini ortaya koyar.

Arzuhalciler, Tulumbacılar, Kandilli’de Boğaz Manzarası, Hücum (Dömeke zaferi), Ertuğrul Süvari Alayı tabloları Osmanlı tarih ve kültürünü yansıtması bakımından çok önemli eserlerdir. Ürekli’nin belirttiğine göre Zonaro, Abdülhamid Han’ın portresini yapan tek ressamdır. Sultanın saltanatının son senesinde portresini yapmak için mektupla durumu saraya bildiriyor. Abdülhamid Han olumlu karşılık veriyor ve portresini yapıyor. Bu tablonun orjinalinin hâlâ kayıp olduğunu öğreniyoruz Ürekli’den.

Batı Osmanlı’yı Zonaro’nun fırçasından tanımış. Zonaro’nun başressam olduğu devir, yoğun olarak Avrupa’nın etkisinin yaşandığı bir devirdir. Kültür sanat alanında da bu etki yaşanıyor. Zonaro askeri tablolar yapıyor, tarihi olayları çiziyor, İstanbul’un geleneklerini yansıtıyor. Müslümanların bayramlarını, gayrımüslimlerin törenlerini, değişik meslek mensuplarını – tulumbacılar, arzuhalciler, seyyar satıcılar vs.- , hasılı Osmanlı kültür ve medeniyetini resmediyor. Zonaro’nun her şeyi olduğu gibi yansıttığını belirten Ürekli, bu hususun önemli olduğunun altını çizerek Osmanlı ile Avrupa arasında üstlendiği kültür köprüsü rolüne dikkat çekiyor.

İkbalden İdbara

‘İkbalden idbara’ tabiriyle Fatma Ürekli, Zonaro’nun zirvedeyken, en bahtlı dönemlerini yaşarken birden sıkıntı içine düşmesini, eski günlerinde sahip olduğu imkanları kaybetmesini anlatıyor. Bunun Zonaro’yu tam tarif eden bir cümle olduğunu belirtiyor. Abdülhamid Han tahttan indirildikten sonra İttihat ve Terakki döneminde bir tasfiye süreci başlar. Birçok saray görevlisi gibi Zonaro da gözden düşer, imtiyazlarını kaybeder. Konutundan kira istenir. İstanbul’daki son aylarında eserlerinin çoğunu satar. 1910 yılında istemeyerek de olsa İtalya’ya döner.

Zonaro ressamlık dışında askeri kıyafetler ve eski silahlar komisyonunda da görevler almış. 1902 yılındaki albümünü Süheyl Ünver dosyalarını çalışırken bulduğunu söyleyen Ürekli, Ünver’in 1968 yılında Zonaro’nun albümünü, siyah beyaz fotoğraflarını alıp incelediğini, kendi el yazısıyla notlar almış olduğunu görmüş araştırma yaparken. Bu notlar hayli ilgisini çekmiş. Ünver onun için “çok mahir bir ressam” ifadesini kullanmış. “Nakış işler gibi işlemiş, bu sulu boya resimleri zamanımızda yapacak ressam yok, ben bile yapamam. 27 suluboya asker resmi, her biri tablo niteliğinde. Altına edeben imzasını da koymamış” sözlerini aktarıyor Fatma Ürekli, Ünver’den.

Fatma Ürekli bu çalışmasıyla tarih arşivinden önemli bir dönemi, tarihi bir şahsiyeti, o devre ait bir sanat ve kültür anlayışını ve yaklaşımını gün yüzüne çıkarıyor. Yedikıta dergisi de bu röportajla buna katkı veriyor.

 

Metin Uygun

YORUM EKLE