Aralık 2017 Dergilerine Genel Bir Bakış

Türk Dili, Temmuz, Şehir ve Kültür, Yarın ve Dil ve Edebiyat dergilerinin Aralık 2017 sayıları hakkında Mustafa Uçurum yazdı.

Aralık 2017 Dergilerine Genel Bir Bakış

Türk Dili dergisinde İlhan Geçer Özel Bölümü

Hakkında çok söz söylenmemiş bir şair İlhan Geçer. Şiiri gibi sessiz ve hüzünlü bir hayat yaşamış. Adının önüne geçmiş şiirleri var. Özellikle bestelenmiş şiirleri toplumun çok büyük bir kesimi tarafından biliniyor: “Sanki billur bir pınar/ kahverengi gözlerin / ruhuma neşe sunar / kahverengi gözlerin

Türk Dili dergisi de Aralık 2017 tarihli 792. sayısında İlhan Geçer için özel bir bölüm ayırmış. Öztürk Emiroğlu, şairliğinden, yazarlığından ve yayıncı yönünden bahsediyor Geçer’in. Şiir üzerine düşünceleriyle birlikte şiirlerinden örnekleri, yazarlığından bahsederken de yazdığı yazı türlerinin açılımını da paylaşıyor okuyucu ile. Tanıtım yazıları, makaleler, şiir üzerine metinler İlhan Geçer’in kalem oynattığı yazı türleri arasında.

Emiroğlu yazının sonuç bölümünde İlhan Geçer’i özetliyor: “Yeni Gelenekçi bir şair olarak, sanat için sanat anlayışıyla geçmişe ve geleneklere saygılı, estetik ölçütlerden uzaklaşmamak kaydıyla toplumsal sorunları ideolojilere bulaşmadan yansıtmaya gayret etmiştir.

İlhan Geçer’in bileşenleri

Tacettin Şimşek de dopdolu bir yazı ile İlhan Geçer’i ortaya koyan bileşenleri sıralamış. Şairin hayat hikayesi ile başlayan yazı daha sonra mizaç, lirik ben, insan, mekân, çocuk, dil, musiki, gibi başlıklarla ilerliyor. Bu, Geçer hakkında bilinmesi gereken birçok noktayı aydınlatan bir yazı.

Şairin hayatında yer eden şehirler şiirler eşliğinde veriliyor: “Kubbeler şehri”, “Samatya’da güz akşamı”, “Erdek’te zaman”, “Gemlik için mısralar”…

Şimşek şunları da söylüyor: “Geçer kendi çocukluğunu ve çocukluğa özgü saflığı ömür boyu içinde yaşatmıştır. Bu nedenle çocukluk ve çocukluğa özlem, Geçer şiirin uğrak noktalarındandır. (…) İlhan Geçer Hisar topluluğunun lirik ve romantik şairidir.”

Gömümüz alın terimiz idi

Kâmil Yeşil, emek ve alın terinin hikâyesi ile yer alıyor Türk Dili dergisinin aralık sayısında. Betimlemesi güçlü bir hikâye bu. Çukurova’nın sıcağını, tarlalardaki insanların iki büklüm bir şekilde toprağa akıttıkları terleri hissedebiliyoruz hikâyeden. Baştan sona kadar adım adım emeğin karşılığının peşinden koşmanın kutsallığını anlatıyor bizlere Kâmil Yeşil.

Çocukluk yıllarının saflığı, zamanın şartları, Kıbrıs Harekâtı, Karaoğlan, her şeye rağmen gece gündüz demeden çalışan işçiler. Elbette emeğin karşılığı da alınıyor. Elbette ter düştükçe toprağa, bereket olarak fışkırıyor tarlalardan pamuklar.

Hikâyemizin kahramanı olan çocuğun dedesi hakkında gömü bulup da tarlaları, traktörü, besili danaları aldığı söylentisi çıkarılınca dede ilk kez o kadar çok sinirlenir ve tarlalarda yankılanan bir sesle bağırır: “Gömü bulmuşum ha! Gömü bulsam tepemden güneş, altımda toprak yalın ayak neden yanayım? Gömü işte burada. Küreğin sapında.”

Temmuz’da Ercan Ata ile söyleşi

Temmuz dergisinin Aralık 2017 tarihli 17. sayısında Ercan Ata ile Selvigül Şahin’in yaptığı bir söyleşi var. Yazma serüvenini anlatıyor Ercan Ata söyleşide. Kendime en yakın hissettiğim isimlerdendir Ata. Öykü ve şiire olan yakınlığı bu muhabbetimin en önemli sebeplerinden biri. İki türde de kendine has bir ses yakalamış, bu içtenlikle eserler veriyor.

Yazma ve okuma serüvenini anlatıyor Ercan Ata. Şiirle yazı hayatına başladığını öğreniyoruz. İlk okuduğu kitaplardan yazdığı eserlere, aldığı ödüllere kadar birçok konudan bahsediyor Ata. Son Bisküvi öykü kitabı, Ten ve Gölge şiir kitabı.

Selvigül Şahin’in sorduğu sıkı sorularla Ercan Ata’nın öykü ve şiir dünyasına giriyoruz. Okuma tutkusunun yazma tutkusuna nasıl dönüştüğüne şahit oluyoruz. 2018’de bir deneme kitabının çıkacağı haberini de öğreniyoruz söyleşiden. Şiir, öykü, deneme… Daha ne olsun.

Hızırla Kırk Saat 50 yaşında

Ali Emre, “Hızırla Kırk Saat” üzerine yazmış temmuzda. Sezai Karakoç’un şiirleri arasında önemli bir yerdedir “Hızırla Kırk Saat”. Kitabın tahlili, şiirlerin yazılış-yayınlanış süreci yer alıyor yazıda. Önemli bir tespitle sona eriyor yazı: “Müslümanların tarihinin, kültürünün ve medeniyetinin bizdeki ilk atlasıdır Hızırla Kırk Saat.”

Çilingir var, çilingir var

Şener İşleyen, romanlarıyla tanıdığım bir yazar. İçten bir anlatımı var. Okuyucuya anlattığı çağı hissettiriyor. Şiirsel bir üslup cümlelerinin arasında kendine yer buluyor. “Çilingir” adlı öyküsü, içinde mesajı olan bir öykü. Çilingir sofrasından başlayıp bir kapının kilidini açan çilingire uzanan bir olaylar halkası var. Çilingir kapıyı açar, bir ölüm karşılar Selim’i. Çilingir sandığı açar, hayatının çizgisi değişir Selim’in.

Mülteci olmak, acılardan iltica etmek ve dünyada yalnız olduğunu hissetmek üzerine bir öykü bu.

“Zamanı kuşatan yer var, bizimdir”

Yarın dergisi 3. sayısına ulaştı. Yolun başında bir dergi ama ayakları yere sağlam basan 3 sayı bu. Kendi toprağının sesini çoğaltarak önemli işler yapmak istiyor dergi. İlk üç sayı da bunun bir ispatı. Her yeni sayısı merakla beklenecek dergiler arasına alıyorum Yarın’ı.

Seyyid Ahmet Arvasi ağırlıklı bir sayı çıkarmış Yarın dergisi. Mütefekkir, dava adamı Ahmet Arvasi. Mutlaka tanınması gereken isimlerden. Davasını bilmek gerek. Hikmetullah Arvas “Orada Bir Mütefekkir Var Uzakta” adlı yazısında bir dava adamı portresi sunuyor bizlere. Kitaplarından alıntılarla günümüz olaylarına göndermeler yapan, ışık tutan bir yazı bu: “Bir millet için en büyük tehlikelerden biri tek devlette toplanamayıştır. Böyle bir millet lokma lokma edildiği veya bu durumda olduğu için emperyalistlerin iştahını kabartır.”

Ahmet Alperen Arvas’ın tasavvuf eksenli yazısı da Ahmet Arvasi’yi daha iyi tanımaya yarayacak notlar içeren bir yazı. Arvasi’nin tasavvuf tanımı var yazıda: “Şeriatın sınırları içinde kalmak şartı ile samimi bir aşk, vecd ve heyecan ile dinin özüne, esrarına ve zevkine kemal-ı edep ile ulaşma gayretini ifade eder.”

Mustafa Kutlu ile karşılaşmak

Özge Özgür’ün samimi bir yazısı var dergide. “Hüzün ve Tesadüf derken Mustafa Kutlu ile karşılaşmak” şeklinde sona eren bir yazı bu. Hayran olunan, her satırı büyük bir heyecan ve coşku ile okunan bir yazarı tanımış olmanın mutluluğu var satırlarda.

Yaşarken değer vermek denen o hassas denge çok önemli. Özge Özgür, Mustafa Kutlu ziyareti ile bunu ziyadesiyle hissettirmiş ve yaşamış.

Ödüllü dergide Kudüs hassasiyeti

ESKADER 2017 şehir dergiciliği ödülünü aldı Şehir ve Kültür dergisi. Sadece Türkiye şehirleri değil dünyanın her köşesine uzanan bir yazı yelpazesi ile okuyucularına şehir ve kültür merkezli yayın yapıyor dergi. Mehmet Kamil Berse’yi emeklerinden dolayı kutlamak gerek.

Neredeyse her sayı Filistin ve Kudüs üzerine yazılar yer alıyor dergide. Bu hassasiyet önemli. Ruhu, zihni diri tutmak gerek.

Aralık 2017 tarihli 41. sayısında da Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, Filistin tarihini anlatıyor. Siyonizmin tarihten günümüze kadar Filistin üzerine oynadığı oyunlardan bahsediyor. Özellikle I. Dünya Savaşı’nda başlayan faaliyetler işleniyor yazıda. İngilizlerin Kudüs’ü işgali, Avrupa’daki Yahudi sermayedarlarının gizli işgal planı yazıda yer alan ayrıntılar arasında.

Filistin konusunda nereden nereye geldiğimizi öğrenmek isteyenler için kaynak niteliğinde bir yazı bu.  

Hz. Peygamber zamanında şehircilik nasıldı?

Şimşek Deniz, peygamber zamanındaki şehirciliği ve mimarideki temel ilkeleri mesleğinin inceliklerini de kullanarak anlatıyor. Şimşek Deniz, bir mimar.

Peygamber Efendimizi her açıdan tanımak gerek. Bunun tam olarak yapılmadığına inananlardanım. Bu tür yazılar akıllardaki peygamber algısına yeni açılımlar sağladığı için daha önem arz etmekte: “Hz. Peygamber, kaçak yapıya karşı kesin tavır almıştır. Evini yüksek yapan ve komşusunun manzarasını, güneşini kapatan sahabe ile konuşmamıştır.” Hayatın içinde bir peygamber.

Evlerin, çadırların hangi malzemelerden yapıldığını da ayrıntılı olarak anlatıyor Deniz: “Fustat: Kıldan yapılan çadır, Hiba: Yünden yapılan çadır…”

İlahiyatçı gözüyle Hindistan

Gizemler ülkesi Hindistan. Rengârenk bir kültür. Prof. Dr. Enbiya Yıldırım ilahiyatçı gözüyle bakıyor Hindistan’a. Cemaatlerin birbirlerine yaklaşımı ve camilere dair tespitlerde bulunuyor Yıldırım. Camilerde hutbelerin Hz. Peygamber’e uymak adına tamamen Arapça okunması, daha sonra mahalli dille hutbenin verilmesi, camilerde sağ ve sol olmak üzere iki kapının bulunması, yaz aylarında susuzluktan dolayı camilerde havuz bulunması gibi konulara değiniyor yazar.

Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Diriliş Ertuğrul” dizisinin Hindistan’daki karşılığına da değiniyor Yıldırım. Cumhurbaşkanımızın “adam gibi adam” olarak görüldüğünün vurgulandığı yazıda “Diriliş Ertuğrul” dizisinin de çok beğenildiği anlatılıyor.

Dil ve Edebiyat’ta Kudüs, hep Kudüs

Dünya gündemi Kudüs ile çalkalanınca dergilerimiz de buna kayıtsız kalamıyor. Kalmamaları da gerekir. Dil ve Edebiyat dergisinin Aralık 2017 tarihli 108. sayısında kapaktan başlayarak Kudüs ağırlığı var dergide.

Kudüs’ü gündemde tutmak gerek. Dergiler, televizyonlar, programlar derken Kudüs yankılanmalı göğümüzde. 

Yasin Aktay’ın “Dünyamızın Aynası: Kudüs”, Ahmet Şenol Alkılıç’ın “Mescid-i Aksa’nın Kudüs’ü”, Mustafa Erim’in “Yusuf Kuyusundan Kudüs’e Giden Yol” yazıları ve Ömer Lekesiz, Ali Satan ve Belkıs İbrahimhakkıoğlu’nun cevapladığı bir soruşturma yer alıyor dergide.

Hüseynî şiirleri bekliyoruz

Özcan Ünlü kayıp şairlerin peşini bırakmıyor Dil ve Edebiyat’ta. Her sayı sessizliğe gömülen şairlerin kulağını çınlatıyor. Bu sayı Hüseyin K. Ece var sırada. Şairin biyografisini veriyor, “Akşamı Böyle Yorumladım” şiirini paylaşıyor ve aslında az görünen şairin dergilerde daha sık görünmesi temennisi ile bitiriyor yazısını: “Akşam bir sofra vaktidir / Cenneti konuşuruz bir de şeb-i arusu / Bir bir ayıklayıp yaban sesleri / Kendi adımızı buluruz kendi göğümüzde

Bir acı lokmadır dünyadan beklenen

Çetin Oranlı memleketi Ordu yöresinden bol yeşillikli, emek kokan, alın terinin huzurunu yansıttığı yazısı ile yer alıyor dergide. Mevsimlik işçiler, ölümle burun buruna yaşayanların dramı var Mustafa’nın şahsında. Bir acı lokmanın ardına düşmek ve ölüme ramak kala yaşamak. Bu çoktur bizim topraklarda. Bu acı var Oranlı’nın satırlarında.

Bir yüksek gerilim hattında son bulan bir hayat ve boğaza düğümlenen acı lokmalar. Çetin Oranlı, hayatla sıkı bir bağ kuran hikâyeler yazıyor. Onun kaleminden daha çok sıcak hikâyeler okuyacağız. “Acı Lokma”, bunun bir kanıtı.

 

Mustafa Uçurum

YORUM EKLE

banner36