Mustafa Kutlu, 70'li yıllarda Türkçe edebiyata hikayeyle giriş yapan, bilhassa da biz 90'lılar tarafından tanınan ve sevilen, kendi alanında artık klasiklemiş bir edebiyatçı. “Mustafa Kutlu’nun hikâyelerinde değişen değer yargıları ve Türkiye” konulu yüksek lisans tezinin sunumunu İlmi Etüdler Derneği’nde (İLEM) Salman Narlı’dan dinledik.
Narlı, tez sunumuna geçmeden önce Mustafa Kutlu hakkında biyografik bazı bilgiler paylaştı. Üslubun, Mustafa Kutlu’nun hikâyelerindeki en belirgin özellik olduğunu belirten Salman Narlı, yalın bir Türkçe’yle kaleme alınan bu hikayelerde taşralı tiplerin kendi ağızlarından konuştuklarını, meddah tarzının da bu anlatılarda sık sık kullanıldığını ifade ederek şunları aktardı: “Mustafa Kutlu, felsefesi-psikolojik tahlillere de nadiren yer verse de genel olarak herkese hitâb eden hikâyeler yazma gayesinde diyebiliriz. Yakın dönemler sayılabilecek Yusuf Atılgan, Sait Faik, Oğuz Atay ve Rasim Özdenören’in aksine Mustafa Kutlu eserlerinde varoluşçuluktan beslenmiyor.
Kendisini hikaye anlayışı olarak 'eski kafalı' olarak nitelendirse de Mustafa Kutlu hikayelerinde üstkurmaca, metinlerarasılık, anlatımda çokseslilik gibi postmodern edebiyat tekniklerini de yer yer kullanır. Fakat nihayetinde Mustafa Kutlu tercihini olaya dayalı hikayeden yana kullanan klasik bir hikâyecidir.”
Onun hikayelerinde siyaset bir dejenerasyon alanı
Salman Narlı, yüksek lisans tezinde Mustafa Kutlu hikâyelerinde değişen değerleri seçmesinin nedeni olarak Kutlu’nun eserlerine kuş bakışı attığımızda karşımıza hep belli sebepler üzerine değişen değer yargılarının çıkmasını gösterdi ve ekledi: “Hikâyelerin muhtevasında en çok yer verilen değişim yargıları siyaset ve dünya görüşü üzerine. Fakat Mustafa Kutlu, hikayelerinde siyaseti ulvi bir değer olarak görmüyor. Onun eserlerinde siyaset bir dejenerasyon alanı olarak ele alınıyor. Özellikle 80'li ve 90'lı yılların Türkiye’sini anlatırken siyasi olaylara ve şahsiyetlere pek iyi gözle bakmıyor. Mustafa Kutlu, Huzursuz Bacak’ta kitabın yurt dışından dönen başkahramanına 'Yol mol kalmamış. 4 eğilim birleşmiş, kimsenin ideali kalmamış.' dedirterek dönemin iktidarının ve siyasi konjonktürünün orta yolcu tavrını tenkit ediyor.
Gönül İşi kitabında da bir köye açılan bir salyangoz fabrikasına tepki gösteren köylülere imam şöyle sesleniyor: 'Bakın ne diyor Sinan Bey, döviz getirecek diyor memlekete. Tabi kalkınma için döviz şart. Ben aydın bir imam olarak memleketin iktisadi gerçeklerini size duyurmakla görevliyim.'
Burada da değişen değerleri anlatmak ve köylü ile imam arasında açılan fikir uçurumunu göstermek için aydın kelimesini kullanan Kutlu, karakterinin sözlerini şöyle devam ettiriyor: 'Din işi değil bu, dünya işi. Laik bir ülkedeyiz İsmail Usta. Unutmayınız, bu fabrikalar açılmazsa siz daha çok sürtersiniz kara sabanın arkasında.'
Endüstriyelleşmemiş olan köylü, kara sabanın arkasında olmaktan herhangi bir rahatsızlık duymazken onlarla aynı habitatta yaşayan, aynı geçmişe sahip imamın olaya ekonomik kalkınma, endüstrileşme gözünden bakması, hikayede iki ayrı noktayı temsil ediyor. Hikâyenin devamında köylülerin imama, 'Peygamber din ile devlet işlerini ayırmış mı ki Hoca?' demesiyle olaya ne denli uzak tepelerden baktıklarını yazar bize yine gösteriyor.”
Bir mesleği ne uğruna seçiyoruz?
Mustafa Kutlu’nun siyaset ve dünya görüşünde değişen değerleri en yoğun işlediği metnin Ya Tahammül Ya Sefer olduğunu söyleyen Narlı, bu kitapta kahramanların İslami harekette bulunan fakat üniversite sonrasında hayatlarını idame ettirebilmek için girdikleri yollarda tutunamayıp zaman içinde bu İslami kimliklerini kaybeden insanlar olduğunu söyledi. Bu kitabında da Kutlu, kahramanların hem gençlik hem de orta yaş dönemlerinden kesitlerle dünya görüşlerinin değişimini, kıyasını bize gösteriyor Narlı'ya göre...
Mustafa Kutlu hikâyelerinin önemli bir diğer motifiyse günlük davranışlar ve bu bağlamda değişen değer yargıları. Salman Narlı bu noktada şunları söyledi: “Hayattaki uygulamalarımızı, alışkanlıklarımızı, bilhassa büyükşehirlerdeki değişimi ve bu değişimin zihinlerde bahanelerle açıklanmasını Kutlu olumsuz bir yönde ele alıyor. Mustafa Kutlu, bir eserinde 'Bayramdan Kaçanlar' diye bir kısmı kaleme alarak bayramın tatil gibi algılanmasından duyduğu rahatsızlığı anlatıyor.
Kutlu’nun hikâyelerinde diğer bir değişen değer yargısı da meslek hayatı bağlamında ele alınmış. 'Bir mesleği ne uğruna seçiyoruz?' sorusu, yazarın bu temayı ele alırkenki düşüncelerinde eklem kemiğini oluşturuyor. Maddi kaygılar ve manâ, idealist ve realist insanlar çarpışması bu temadaki motiflerden.
Yine Huzursuz Bacak eserinde baş kahramınımız yurt dışına çıkmadan evvel babasının arkadaşı olan bir rektörle görüşür ve kendisinden dönüşte hoca olacağına, memleketin kendisi gibi ilim insanlarına ihtiyacı olduğuna dair sözler işitir. Döndüğünde ise aynı rektör baş kahramınımıza, 'Hocalıkta artık iş yok. Senin gibi yetişmiş elemanı piyasa kapar, ceo olursun.' diyor ve Kutlu burada da değişen zihniyet ve yargıları okuyucuya anlatmış oluyor.”
Olaya dayalı hikaye bilinçli bir tercih
Mustafa Kutlu'nun hikâyelerinde aile bağlamında değişen değerler temasının da Chef eserinde yoğun olarak işlendiğini belirten Narlı, devamında şunları aktardı: “Birbirinden habersiz ve bağımsız olan üç kişilik bir çekirdek ailede annenin bir gün sıkılıp evden mektup bırakarak gitmesi, eşinin buna neredeyse hiç tepki vermemesi üzerinden bir yeni aile tenkidi Mustafa Kutlu tarafından dillendiriliyor.
Edebiyata ve hayata bakış konusunda değişen değer yargıları da Kutlu’nun bir hikayesinde şöyle işlenmiş: İki kahramanımız bir gün kitapçıda karşılaşırlar. Diğerinin Balzac kitabını elinde taşıdığını gören kahraman şöyle seslenir: 'Bunlar geçti artık, Russell oku, Sartre oku. Gözün dünya görsün.' Balzac okuyan kahraman ise içinden şöyle geçiriyor: 'Biliyorum, Sartre’ı da okudum desem nasıl da mutlu olacak! Fakat söylemeyeceğim.' Mustafa Kutlu burada kendisinin de edebiyat tekniği olarak modern, post-modern döneme hakim olduğu; fakat klasik tarzı tercih ettiğine bir gönderme yapıyor.”
Mustafa Kutlu için olaya dayalı hikayenin bir mecburiyet değil, bilakis bilinçli bir tercih olduğunu belirten Narlı, yine aynı şekilde sade bir Türkçe ile hikaye yazmasının da yazarın edebi sanatlara ya da modern tekniklere aşina olmamasından değil, bunların kendisi ve edebiyattaki gayesi için uygun olmadığını düşünmesinden olduğunu söyledi.
Mustafa Kutlu hikâyelerinde sık sık karşımıza çıkan bir başka motif de panayırlar. Salman Narlı bu konu hakkında şöyle konuştu: “Panayırlar, karnavallar, fuarlar, parklar; bütün gayenin Marlbora kazandıran penaltı atışlarında başarılı olmak olduğu eğlence yerleri Kutlu’nun hikâyelerinde bir dünya istiaresi, panayırdaki insanlar da dünya hayatında nefislerine uyan, hüsrana düğmüş kişilerdir. 'Dünya hayatı, oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir.' (En’âm, 32) ayeti, Kutlu’nun bu kalabalık eğlencelere, şölenlere neden yer verdiğini de aşikar kılıyor.”
Çoğu kitabında otobiyografik unsurlara yer veren Mustafa Kutlu’nun Salman Narlı’ya göre bu konuda en öne çıkan eserleri ise şunlar: Chef, Bu Böyledir, Yokuşa Akan Sular ve Ya Tahammül Ya Sefer.
Mesaj kaygısına ve değişen yargılar temasına yeni eserlerinde eskisi kadar yer vermeyen, daha içe dönük ve küçük detaylara dair hikayeler kaleme alan Mustafa Kutlu, her ne yazsa muhakkak o alanın en iyi ürünlerinden birini ortaya koyacağını kanıtlamış serüveniyle, karşımızda yaşayan bir edebiyat serüveni olarak duruyor.
Duygu Öksünlü haber verdi