Çocuk, üzerine hayal kurulan, dua edilen, evin en kutsî misafiri aynı zamanda en değerli emaneti. Emanet kelimesi bizde bir kimliği temsil eder. Emin olunan kişi. Bu insan, mesûliyet alanıyla ilgili ahde vefa üzerine yaşama gayreti içinde bulunandır. Bizi anne babalık makamı ile tanıştıran, en büyük emanetimiz olan çocuklarımız, daha dünyaya gözlerini açmadan başlarız onlar üzerine hayal kurmaya. İsteriz ki bu dünyada insanın yaşayabileceği bütün güzellikleri yaşasınlar. Savunduğumuz değerlerle mücehhez, iyi insan, iyi vatandaş ve iyi bir kul olsunlar. İsteriz ki 'iyi' kavramlarının, zamana ve zemine göre değişmeyen sabiteleri olsun. Zamanın çeldirici davetleri karşısında savrulmasınlar, yalpalamasınlar. Dünyanın her neresine giderse gitsin, değişmeyen nitelikte olsun güzel ahlâkları. Sorumluluk sahibi her anne baba bu hayâli kurarken ideal insan yetiştirme adına 'Ne yapmam gerekiyor?' sorusunu da kendilerine sürekli sorarlar. Bilirler ki bu insan tipi kendiliğinden yetişmeyecektir. Ve sadece aileler değil, toplumlar ve milletler de bu insanı yetiştirecek eğitim modellerini ararlar. Çünkü dünya, insanın eliyle değişecektir. Biliriz ki her çeşit hizmet, güzel ve değerlidir. Ancak insana yapılan yatırım çok daha mukaddes ve bir o kadar da muhteremdir. Ve tarih bize göstermiştir ki bir insan bazen bir ülkenin kaderini değiştirir. Bu ideal insana duyulan özlemle ilgili olarak, Hz.Ömer (ra) zamanında yaşanmış bir olay anlatılır kaynaklarda.