Küçük bir ağız, ağızla mütenasip küçük bir burun… Sözgelimi, mahşerde, yahu ben beklemekten sıkıldım deyip kenara çıkmış, o muazzam kımıldamaya hafif çapraz dönmüş, bir tabiri hoş görün, muzip bir çehre…

Davut Gazi Benli… Sahiden benli… Hatta yüzü bile benli. Benleri de muzip…

İlahiyat okumuş. Öğretmenlik, özel kalem müdürlüğü, danışmanlık, daire başkanlığı… Merdivenleri ağır tırmanmaktan şikâyetçi… Gücü, mevkii, makamı seviyor; yakışır da… Aceleci…

O kadar aceleci ki, dokuz aylık değil, beş aylık diyesi geliyor insanın…

Başladığı kitabı bitiremiyor

Hayatında hiçbir kitabı başından sonuna okumamış. Yarım hafız. Anadili dâhil üç dili sular seller gibi biliyor. Kütüphanesinden birkaç kıymetli kitabı göstere çaktıra çantanıza atsınız, sesini çıkarmaz. Soğukluğundan değil, gani gönüllü adam…

Ağalık vermekle hesabı, yedirip içirmekte mahir… Yalnız var olunca bölüşür, borçtan ve riskten korkar.

Kamuflaja ihtiyacı yok, her ortama uyumlu…

Hoşuna gitmeyen bir şey duyunca suskun…

Alışverişten, ev işlerinden, çocuk büyütmekten anlamaz.

Gözleri yerinde duramıyor ki kendisi dursun.

İnsan ilişkileri profesörüDavut Gazi Benli Çan'ın Kayıp Tarihi

Bir zamanlar sevgili Devran Kutlugün, Hüseyin Kocabıyık için “bir ilişki mühendisi” demişti. Davut, o mühendisliğin profesörü…

Birkaç makaleyi, anımsı birkaç yazıyı, bir vakfiye monografisini yazarlığa yeterli görürsek, yazar da sayılır.

İnsan hayatında önsözünden son sözüne bir kitabı okumadan bu kadar nasıl malumat sahibi olur, bildiğim tek örneği Davut Gazi Benli…

Kafasının içinde yaramaz bir çocuk basket oynuyor gibi zekâsı yerinde durmuyor.

Zekâsının zekâtıyla hayatını idame ettiriyor,  inanılmaz bir kafa rahatlığı var.

Adam o kadar sevimli ki, ne genel müdürlük ve mebusluk için yaptığı kulisler, ne dayanılmaz rahatlığı, ne yerinden memnun olmaması ve bütün bunları da kapsayan konuşmalar sıkıcı kılmıyor onu. Hatta sevimli bile…

O bir malumat deposu

Kayıtsız değil… O kayıtsız görünüşü altında ciddi meselelere nasıl kulak kesildiğini satır aralarından okumak mümkün…

Boş kalan her derse girebilir. Bildiğini anlatsa kâfi… Esasında hayat onu boş kalan derslere tayin etmiş.

Maiyetinden duydum iyi bir yönetici imiş. Kıvıramayacağı iş yok… İntibakı en fazla yarım gün sürer… Leb’den nohut tarlasında çalışan işçinin şeceresini bile çıkarabilir.

Sıhhiyeci. İğnesi acıtmaz. İyilikler aşılamakta üstüne yok… Misyon adamı değil, hasta da aramaz, kendiliğinden aşılar, farkında değil.

Aynası da benli…

Gaziliğini bir türlü çıkaramadım, savaş görünce sıvışacak bir mizacı var.

Böyle biliriz.

 

Mehmet Aycı tanıştırdı