"Çocukta, uçurtmayla göğe çıkmaya gayret;
Karıncaya göz atsa 'niçin, nasıl?' ve hayret."
Dizeleriyle Necip Fazıl Kısakürek çocuklardaki merak ve hayret duygularını ne de güzel ifade ediyor. Sahi çocuk için bu dünya, gizemlerle dolu bir yolculuk değil midir? Bir çocuk, kendi hikâyesini yazarken ve hayatı anlamlandırırken fıtratına yerleştirilmiş olan merak duygusundan büyük destek alıyor. Her yeni gördüğü şeydeki bilinmezlik, onu hayret ve merak duyguları ile başbaşa bırakabiliyor. Ve hayranlığın eşlik ettiği bu bulmacayı çözmek için bitmek tükenmek bilmeyen sorular yumağının içinde buluyor kendini. Sonrasında “neden ve niçin”ler bir matruşka gibi hep iç içe devam edip gidiyor. Sanki çocuğun var olma sürecindeki maceraları, onun soru sormasıyla başlıyor.
Hz. Mevlana, dizelerinde "Şimdi yeni şeyler söylemek lazım” derken insanın içindeki bu merak ve hayret duygusunu kaybetmeden diri ve uyanık kalmasını kastediyor olmalı. Şayet hayret ve merak etmiyorsan içindeki çocuğu kaybediyorsun demektir. Öğrenilmiş tekrarlar içinde, dünün kalıbıyla yaşamaya başlamışsın anlamına geliyor. Oysa değişen ve dönüşen dünyada kişilerin ve toplumların terakkisi 'neden?', 'niçin?' ve 'nasıl?' sorularının ön planda tutulduğu, keşfe kapı aralayan bir merakla ancak mümkün görünüyor. Merak duygusu ölen bir insanın nasıl ki hayatla bağı kopuyorsa, merak duygusunu kaybetmiş bir toplumun da içinde yaşadığı çağla irtibatı kesilecektir.