Okullar açıldı, maraton başladı. Neyse ki geçen sene ikinci dönem itibarıyla kızım okula kendi başına gidip gelmeye alıştığı için tempo benim için biraz daha hafifledi sayılır.

Kızım okuldan eve gelir gelmez hemen başlar anlatmaya, artık o gün okulda ne olup bittiyse yorulmadan sıralar, durur. “Kızım dur, bir soluklan, elini yüzünü yıka, üzerini değiştir, sonra devam edersin” derim ama bir taraftan bıcır bıcır konuşur durur. Çenesi bir tek evde çalışıyor zaten, arkadaşlarım yakın zamana kadar onu dilsiz zannediyorlardı.

İyiliğin büyüğü, küçüğü olur mu?Birdirbir dergisi

Yani maşallah gene son hız mesaiye başladı: “Anne bugün ne oldu biliyor musun? Hani sen yağmurluğumu koymuştun ya çantama yağmur yağacak diye, işte ben de Ezgi’ye ‘Çarşamba, Perşembe günü yağmur yağabilir’ demiştim. O da yağmurluğunu almış ben öyle dediğim için, bugün çıkışta yağmur yağdı ve o da ıslanmadı evine giderken, bana teşekkür etti.” “Yani iyilik yapmış oldun, aferin benim kızıma.” Kızım zevkten beş köşe, birilerine yardımcı olduğu için, işe yarar bir şeyler yaptığı için o kadar heyecanlanmış ki. Çocuklar işte, böyle ufacık bir olay bile onları sevindirmek için yeterli.

Tabi ben sıramı savmıştım ama eve gelen tüm aile ferdine naklen yayın yapılmaya devam. Ablası eve gelince ona da anlattı coşkuyla. Sonra sabırsızlıkla beklediği babasına, yemeğini yerken gülücükler saçarak aynı yayın sürmekte. Fakat babası henüz bedenen evde kafası dışarıda takılı kaldığı için parçaları tam toparlayamıyor. Bunu ben gözlerinden anlıyorum ama kızım dinlenildiğini zannediyor. “Kızım baban seni tam dinleyemedi galiba, istersen bir daha anlat” diyorum, eşime kaş göz işaretleri yaparak bu arada. Çünkü biliyorum ki kızım için anlattıkları çok önemli ve dinlenmek ve biraz aferin istiyor. Nihayet biraz duruldu ve sonunda canlı yayın sona erdi.

Dergiler tesirini zamanla belli ediyor

Mutfakta çay hazırlarken kızım bir telaş içeri girdi ve “anne Ezgi’ye yaptığım iyiliği zınk diye unutmam gerek.” “Ne oldu kızım” derken aslında ne söyleyeceğini tahmin ettim ama bana bir şey izah ederken, özellikle de bilmiyormuş gibi yaptığımda daha çok hoşuna gidip adeta öğretmen havasına girdiği için hiç çaktırmadım ve anlamazlıktan geldim. Kızım, “çünkü yaptığımız iyilikleri unutmamız gerekiyor” dedi. “Ya doğru tabi, aferin benim akıllı kızıma” dedim. “Peki, sen bunu nereden öğrendin?” “Birdirbir’de okudum anne” dedi. “Bana da gösterir misin, merak ettim ben de” dedim.

Sonra birlikte odasına gidip dergiye baktık. Fark ettim ki hem de Birdirbir’in 2007 yılında çıkan sayılarından birinde geçen “Kulağa Küpe” bölümünde anlatılmış bu mevzu. O yıllarda henüz ablası onun yaşlarındaydı ve o daha ufacıktı. Ancak dergilerin bir güzelliği de geriye dönüp eski sayıları gözden geçirip, tekrar tekrar okuma imkânı. Bu yaz bütün sayıları elden geçirdiği için bizim küçük hanım, taze taze aklında kalmış demek ki okudukları. Elbette sürekli bakıp, okuduğu için de öğrendikleri pekişiyor ve kalıcı hale geliyor. Bir de kızımı dergileri ile haşır neşir iken gizlice izlemek ayrı Birdirbir dergisibir keyif. Kimi gülüyor kıkır kıkır, kimi bulmacasına dalmış, kimi de ilgisini çeken farklı bir bilgiyle karşılaştığında bize de okuyup, sınıyor aklı sıra afacan.

Hiç değilse en az bir çocuk dergisi girmeli her eve!

Bilmiyorum dergilerin çocuklar için nasıl bir yer tuttuğunun hâlâ farkında olmayan büyükler var mı? Olduğunu zannediyorum, zira çocuğunun okumamasından, televizyona, bilgisayara fazla ilgi göstermesinden şikâyet eden bir dolu insan var çünkü. İşe onun adına bir çocuk dergisine abone olmakla başlayabilirsiniz. Mesela Birdirbir’i okumayacak çocuk yoktur. Büyüklerin bile istifade edebileceği eğlenerek öğrenmenin diğer adı Birdirbir, çocuk olan her eve girmeli.

 

F.Kebire Gündüz Karaaslan iyilik olsun diye yazdı