Çerkes sürgününü adeta yaşatan bir roman: Zorunlu Göç

Dünya tarihinde pek çok dramatik göç yaşanmıştır şüphesiz. On binlerin, yüz binlerin, milyonların yer aldığı büyük göçler. İnsanın, insan hayatının hiçbir değer ifade etmediği göçler. Ailelerin dağıldığı, sevenlerin ayrıldığı, yersiz yurtsuz yüreklerde, ölümün kol gezdiği göçler. Kafkasya göçleri de şüphesiz tarihteki en dramatik göçlerdendir.

Sarp dağları yaran bereketli, bol sulu ve cennet misali vadilerde yaşayan özgür ruhlu, gem vurulmaz insanların yurdu Kafkasya. Bugün bile insanlığın ulaşamadığı pek çok medeni geleneğe sahip halkların yaşadığı topraklar. Bu coğrafyanın da hazin bir hikâyesi var. Hazin ve asırlar süren bir hikâyesi.

Kafkas Kartalı Şeyh Şamil, Cevher Dudayev, Şamil Basayev gibi isimlerle İslam dünyasında sembolleşen Kafkas mücadelesini pek çoğumuz genel hatlarıyla biliriz. Ben de çocukluğumda epeyce Kafkas hikâyeleri dinledim. Kafkasların kendilerine göre bir yaşam tarzları, vazgeçemedikleri gelenekleri, dostlukları, misafirperverlikleri var.

Yaşamlarını sarp coğrafya şekillendirdiği için, dostlukları da düşmanlıkları da çetindir. Başı buyruk olmayı sevdikleri ve emir altında yaşamaya alışkın olmadıklarından, zaman zaman kendi aralarında çatışmalar yaşamışlardır.

Kafkasya dağlarında çok farklı topluluklar yaşardı. Çerkesler, Ahbazlar, Nogaylar, Karaçaylar, Adiğeler, Kabartaylar, Balkarlar, Osetler, Çeçenler, İngular…

On altıncı yüzyıldan itibaren Ruslar, sıcak denizlere inerek dünya hâkimiyeti kurma sevdasına kapıldılar. Önlerinde tek engel vardı. Kafkasya... Ruslar Kafkas dağlarını aşıp sıcak denizlere inmeyi çok kolay gördüklerine pişman olduklarında iş işten geçmiş, yüzlerce yıl sürecek bir savaşın içinde bulmuşlardı kendilerini.

Özgür ruhlu toplumlar

Özgür ruhlu Kafkas toplulukları, Rus Çarlarının bu zorba emellerinin önünde boyun eğmediler. Ruslar, üç yıl içinde aşmayı planladıkları dağlarda, üç yüz yıl savaşmak zorunda kaldılar. Aralıksız süren, kanlı çatışmaların yaşandığı üç yüz yıl... Ruslar bu savaşta en az on milyon asker kaybettiler. İnsanlık tarihinin en trajik olayları cereyan etti. Binlerce köy, kasaba, yerleşim birimi yakılıp yıkıldı.

Kafkas toplulukları nasıl baş eğmediler ise Ruslar da emellerinden vazgeçmediler. Her fırsatta büyük kitlesel göçlere sebep oldular. Bu göçler sırasında yüz binlerce kadın, çocuk, yaşlı açlıktan ve ağır şartlardan telef oldu. Aileler parçalandı. Akrabalar birbirinin izini kaybettiler.

Kendisi de göçe zorlanmış bu ailelerden birinin çocuğu olarak 1934 yılında Afyon ilinin, Dinar ilçesinin Yapağı köyünde doğan, romanımızın iddialı ismi Osman Çelik'in, Kafkasya serisinin üçüncü romanı olan Zorunlu Göç romanını okudum.

Dünya edebiyatında kullanılması zor bir teknik olan, nehir roman tekniği ile yazılan bu eser, aynı zamanda bir belgesel roman niteliğinde. 1860-1900 yıllarını anlatan önemli bir belge...

Osmanlı Devleti'nin iyice zayıfladığı, milliyetçilik akımlarının etkisiyle Balkanlarda ayaklanmaların yaşandığı bir dönemde Rusya, bütün gücüyle, yine Kafkasya'ya yüklenmiştir.

Kafkas topluluklarının en büyük özellikleri başına buyruk olmaları. Şeyh Şamil'in, Nakşibendi tarikatının bir kolu olarak başlattığı müridizmin etkisiyle nisbi bir birliktelik sağlansa da kalıcı olamamıştır. Bu kısa süreli birlik bile onları Ruslara karşı büyük başarılara ulaştırmıştır.

Romanda olayların merkezi olarak geçen Adiğe bölgesinde birliği ise Şeyh Şamil'in naiplerinden Emin sağlamıştır. Zaman zaman muhalefet ile karşılaşsa da Adiğe bölgesinde, neredeyse bir devlet düzeni kurmayı başarmıştır. Birliğin faydasını gören Adiğeler ise biraz katı olsa da ona boyun eğmeye başlamışlardır.

Rusların Osmanlı ile savaştığı bu kritik dönemde Kafkasların desteğinin önemi iyi bilinmektedir. Osmanlı bürokratları, bölgeden gelen yanlış bilgilerin de etkisiyle Emin’e destek vermek yerine, yıllardır zorunlu iskâna tabi tuttukları eski bir Kafkas liderini bölgeye genel vali olarak atarlar. Halkın bir kısmı bunu kabul etmeyince ikilik baş gösterir. Zaten kırılgan olan bölge iyice dağılır. Ruslara karşı istenen başarı sağlanamaz.

Kafkas toplulukları iyi savaşçı oldukları kadar iyi politikacı olmadıkları için, Rusların uluslararası propagandası sayesinde desteksiz bir şekilde sıkışıp kalırlar. En sonunda, Rusların bölgeyi tamamen işgal etmesiyle, yüzyıllardır süren göç olaylarının belki de en acımasız ve en büyüğünü yaşarlar.

Romanın en önemli kahramanlarından biri olan Bastıko Osman, bölgenin önemli liderlerinden Bastıko Pşimef'in oğludur. Diğer oğullarına göre daha uyumlu ve barışçıdır. Belki de bu özelliği sayesinde kendisine bağlı aileleri pek çok beladan uzak tutmuştur. Ticari ilişkileri sayesinde gittiği her yerde yaşamanın bir yolunu bulmuştur.

Engellenemeyen son: göç

Ne kadar uyumlu olsa da gün gelip çatmış, o da bu büyük göçün, bu insan selinin, bu can pazarının akıntısına kapılmıştır. Kafkasya'da yüzlerce yıl yaşadıkları savaşlar, Kafkas topluluklarının bir kısmını acımasızlığa; yaşadıkları açlık ve sefalet ise bazılarını hırsızlığa itmiştir. Ama bu asla onların genel özelliği olmamıştır.

Çerkesler insanlık onuruna verdikleri değerle bilinirler. Dilenmek bir tarafa, hiçbir şart altında kimseden hiçbir şey talep etmemeyi şiar edinen Çerkesler, bu özellikleriyle sürgün gittikleri her yerde dikkat çekmişlerdir.

Bu romanın bilge kahramanı Bastıko Osman da nitekim, her halükarda, İslâm halifesine bağlı kalmıştır. Bu tür kötü yollara düşmek zorunda kalan Adiğeleri normal yaşama adapte etmeye çalışmıştır. Gelenekleri, misafirperverlikleri, yiğitlikleri ile nam salmış bu insanların göç yolunda yaşadıklarını ibretle okuyacaksınız. Birlik olmanın, istişare etmenin ne kadar hayati değerler olduğunu daha iyi anlayacaksınız.

Romandaki yoğun imla hatalarına rağmen, yazarın okuyucuyu sıkmayan akıcı üslubu sayesinde, 364 sayfalık bu kitabı bir çırpıda okuyacak, bitmesini istemeyeceksiniz. Belgesel özelliği sayesinde, dünyanın bu farklı topluluğu hakkında önemli bilgilere sahip olacaksınız.

Bu kitap sayesinde öğrendiğim, genel olarak Çerkes diye bilinen Kafkas topluluklarına ait birkaç özelliği, buraya not etmek istiyorum: Romanın konu edindiği tarihi dikkate alırsak, hayatta en büyük arkadaşları atlardır. Bir yerleşim yerine vardıklarında, yürüme mesafesi kalınca atlarından iner ve yürüyerek insanların yanına varırlar. Bunu bir saygı unsuru olarak kabul ederler.

Kadına ve namus kavramına çok önem verirler. Kadınlar önemli oranda söz sahibidirler. Ne var ki kadınların da bağlı oldukları çok katı gelenekler vardır. Mesela romanın göç sahnelerinde, gemilere tıka basa doldurulan Kafkas kadınlarının bir kısmı yabancı erkeklerin bulunduğu ortamda oturmamak için, ayakta kalmaktan telef olmuşlardır.

Kafkas halklarının gündelik yaşantılarını yazılı değil, sözlü kanunlar düzenler. Bu sözlü kanunların en muteberlerinin başındaysa halkın önderleri tarafından alınan kararlar gelir. Bu bilge, yaşlı kanaat önderlerine Thamate denir. “Thamate”lerin aldığı kararlar kanun gibi kabul edilir ve karşı gelinmez.

Bu konuyu araştırırken bir haberle karşılaştım. Bu konuda günümüzden çok güzel bir örnek yer alıyor: Bilindiği gibi düğünlerde kutlama amacıyla silah kullanılması tüm Türkiye’de ciddi bir sorun. Devletin birçok yaptırımına karşın engellenemeyen bu gelenek, Türkiye’de yaşayan Kafkas büyüklerinin aldığı bir kararla yasaklanmış ve bu kararın alınmasının ardından ülkedeki tüm Kafkas göçmeni halklar karara riayet ederek, bir daha düğünlerde asla silahla kutlama yapmamıştır.

Saymakla bitmeyen pek çok güzel özelliği bulunan bu insanlara dair merakım arttı aslında.

Serinin ilk iki kitabını bulup okumak için harekete geçtiğimi belirterek bitirmiş olayım.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Mustafa Zincirkıran
Mustafa Zincirkıran - 3 yıl Önce

Hocam ben de okuduğum kitapların tanıtımını yapıyorum ama çok ama çok kısa yazıyorum. Siz işin mutfağında olunca teknik olarak da analizini yapıyorsunuz. Gönlünüze ve emeğinize sağlıklar diliyorum. Selam ve başarı dileklerimle...

İzzet Irmak
İzzet Irmak @Mustafa Zincirkıran - 3 yıl Önce

İlginiz için teşekkür ederim hocam. Kitapta buluşmak güzel. Kitaplı olmak güzel. Saygılar sunarım.

Recai Yıldız
Recai Yıldız - 2 yıl Önce

Bu tanımı yapılan bütün güzel özellikler, ne yazık ki diger toplumlarda da oldugunu klasikleri okuduğumuz zaman görüruz. Ama farklılıkları ortaya çıkarmakta cok mahir olduklarını da unutmayalım. Elbette her toplum gibi Kafkas halklarıda saygı değer bir halktır. Ama bunü absürt bir şekilde ifrata götürmenin anlamı olmamalı. Elbette sonuçta bu bir roman; edebiyatın bir çok unsuru kullanılmaki okunur olsun. Doğruluk, dürüstlük ve namus gibi kavramlar, toplumsal çıkmazlar ( savaş doğal afetler gibi) sonrasında zafiyet geçirirle ki yazarımızda bu gerçeği ifade ederek dürüstlüğünü ortaya koymuştur. Sonuçta ortaya bir eser koyan kardeşlerimi takdir ediyorum.