Seyahatname, hatırat gibi eserler her daim ilgi çekici olmuştur. Bizler bu tür eserleri okurken hakkında yarı subjektif yarı objektif kararlar veririz. Yazanın kimliği, kişiliği, amacı bu kararda etkili olur. Kronik Kitap'tan çıkan Cengiz Han'ın Ölümsüzlük Arayışı da bir seyahatname. Üç yıllık bir Türkistan fotoğrafı veren seyahatnamenin sahibi; bizzat Cengiz Han tarafından otağına davet edilen Çinli bir taoist olan Ch'ang Ch'un. Ch’ang Ch’un’un bu süre zarfında edindiği izlenimler müridi; Li Chih-Ch'ang tarafından kaleme alınmıştır. 1221-1224 yılları arasını anlatan bu notlar 600 seneye yakın bir zaman sonra Çin'deki bir manastırda bulunmuştur. Kitapta, seyahatname küçük bir bölümü teşkil eder. Bu nedenle belki seyahatnamenin yazarı olarak Ch’ang Ch’un ve müridi Chih-Ch'ang gösterilebilir ama “kitabın yazarı onlardır” diyemeyiz. Orijinal bir eserden çeviri de olmadığına göre yayınevi, seyahatname çevirisi dışındaki bölümleri kendisi hazırlamıştır. Bu anlamda kitap sadece üç yılı kapsayan bir kitap değil. Pek çok konuda Moğollar ve etkileşimde bulunduğu toplumlar hakkında bilgiler verilmiş ve bu bilgiler sadece üç yılla sınırlı kalmamış hem eski zamanlar hem de daha yeni zamanlar anlatılmıştır. Bu arada hatırlatmak isterim ki kitap İngilizce’den Türkçe’ye çevrilmiştir. Yani çevirinin çevirisi konumundadır. Çeviri hikâyesi de kitabın içeriğinde yer almaktadır. Rusça çevirisinde büyük hatalar olduğu için İngilizce çevirisi yapılmıştır. Ayrıca 1975 yılında bu seyahatnameyi konu alan bir doktora tezi de hazırlanmıştır. Ancak kitapta bu tezin son derece yetersiz olduğu belirtilmektedir.
İçerikte pek çok Çinli kişi ve yer ismi yer almaktadır. Bunun için özellikle bu isimler üst üste tekrarlandığında okumak bir hayli güç olmaktadır. Bol bol dipnotlarla bazı olayların açıklamaları yapılmış ve bu da eseri zenginleştirmiş. Bu açıdan da dipnotların sadece kaynak belirtmede kullanılmadığını, izahat yaptığını da belirtmek gerekiyor.
Eser, Cengiz Han'a ait biyografik bilgiler verdikten ve eşzamanlı olarak dünyanın neresinde olduğumuzu gösterdikten sonra 1221 yılına geliyor. Bu tarih Ch'ang Ch'un'un Cengiz Han'ın yanına geldiği tarih aynı zamanda. Bunun yanında Cengiz Han'ın Türkistan'ı ve şimdiki Afganistan'ı zapt ettiği zamanlara tesadüf ediyor. Cengiz Han'ın Ch'ang Ch'un'u otağına davet etme maksadının ondan ölümsüzlüğü öğrenmek ya da ondan bir ölümsüzlük iksiri almak olduğu belirtiliyor. Eğer bu bildiğimiz anlamda bir ölümsüzlük iksiri ise yani aradığı insanı ölümden beri tutan, onu öldürmeyen tüm ilahi yasalara aykırı bir sonuçsa üstadın birkaç sene sonra yani 1227'de vefat etmesi ironik bir durum ortaya çıkaracaktır. Cengiz Han kendisini ölümsüz yapamayan bir üstadın ölümüyle büyük bir hayal kırıklığı yaşamış olmalıdır. Herhalde bahsi geçen sınırlar içinde bir ölümsüzlük arayışına bu tarihten sonra yeniden teşebbüs etmemiştir. Fakat Cengiz Han'ın Ch'ang Ch'un'u ölümsüzlük iksiri için davet etmesinden daha fazla inandırıcı olan Çin'de en güçlü hanedanı yenen valisinin ölümüdür. Bu ölümle Moğolların Çin'deki etkileri azalacaktır. Cengiz Han da Çin'in resmi ve milli dini olan Konfüçyüs öğretisi yerine Taoizmi destekleyerek orada bir bölünme yaratmak istemiştir. Böylece de Çin'deki büyük çoğunluğu etkisi altına alma imkânına sahip olacaktır. O sırada Çin’de Budizm, Konfüçyüs dini ve Taoizm etkilidir. Taoizm’in öğretileri daha çok dinginlik, sükûnet, hareketsizlik, az yeme, kendini kontrol ve olayları akışına bırakma biçiminde kendini gösterir.
Ch'ang Ch'un’un gizli ajandası ve Moğol tehlikesini bertaraf etmek
Cengiz Han, Ch'ang Ch'un'u mektubunda belirttiği üzere ölümsüz olmanın yollarını öğrenebilmek için davet ediyor ama Ch'ang Ch'un da boş gelmiyor. Daveti Moğolların dinini değiştirmek için kabul ediyor. Ayrıca geldiği topraklardaki halkın güvenliğini de düşünüyor. Oraya atanacak herhangi bir gaddar Moğol valisi halkına zulüm edebilir ve onları yok edebilirdi. Davete icabet edip etmeme hususunda pek fazla bir şansı da yoktu. Çünkü o sırada Cengiz Han çok güçlüydü. Ama hiç olmazsa onu etkileyebilirse yaşadığı yer adına belirli tehlikeleri bertaraf edebilirdi. Nitekim Cengiz Han'a valilik hususunda önerilerde bulunmuştur. Bunun uygulanıp uygulanmadığını bilemiyoruz. Her ne kadar Cengiz Han, Ch'ang Ch'un'u çok sevip kendisine saygı duymakta ve hatta onunla ülkesine döndükten sonra dahi mektuplaşmaya devam etse de reel politik denilen bir şey vardır. Bir de Cengiz Han, onun önerilerini yerine getirebilecek bir karakter değildi. At sırtından inmeyen bir lidere, “savaşma” demek, kitapta geçtiği şekliyle ‘beş yüz tane eşi ve cariyesi’ olan bu kişiye, “kadınlardan uzak dur” demek ve kendini daha birçok konuda dizginlemesini istemek, çok da gerçekçi durmamaktadır. Üstelik yağmaya, talana alışmış; taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmamış bu adamın karşısına geçip “sakin ol” demek de kolay değildir. Sonuç olarak Ch'ang Ch'un da oraya belli bir ajandayla gelmiş ve amaçlarını gerçekleştirmeye gayret etmiştir. Ayrıca bu davet ve görüşmeler, üstadın öğretisinin bir nevi reklamını yapmasına da yardımcı olmuştur. Bir imparatorla görüşmüş, onun sevgisini ve saygısını kazanmış bir kişi olarak ölümsüzlüğe çoktan ermiş sayılıyordu. Moğol ordusu, Kuzey Çin'e yani Ch'ang Ch'un'un topraklarına saldırdığında yerleşik halka fazla zarar vermemiştir. Şüphesiz bunda üstadın payı büyüktür. Ama aynı dönem Harezm ülkesine, Arap diyarına, Bağdat'a saldıran Moğollar’ın buralarda yaptıklarını, tarih kitapları yazmaya hicap duymaktadır.
Moğolların gittikleri her yerde rutin olarak uyguladıkları artık Moğol denilince ilk akla gelen istilacılık ve yağmacılık sanki Cengiz Han'dan ayrı tutulmuş gibidir. Onun dinlere olan saygısından, kendisi gibi olmayanlara karşı gösterdiği hoşgörüsünden ve daha ileri gidilerek diğer dinlere mensup kimselere pozitif ayrımcılık yaptığından bahsediliyor. Asya'nın steplerinden çıkmış bu kadar sert, bu kadar güçlü bir komutanın böyle yüksek bir hoşgörüye sahip olması ve Taoist bir felsefeyle hareket etmesi mümkün değildir. Cengiz Han gibi at sırtından inmeyen, indiği anda ölüm fermanını imzalamış olacak bir karakter için “felsefe, hayatın sırrına erme” gibi kavramlar boş kavramlar olmalıdır. Okuma yazması dahi olmayan ve yalnızca güce inanan bu komutanın gücü ile yapamayacağı şey yokken felsefe yolundan ilerlemesi beklenemezdi. Zaten Ch’ang Ch’un da ondan böyle bir şey beklemiyor. Onun kendisinden beklentisi; Kuzey Çin’e saldırmasını engellemek, topraklarına Çinli bir vali atamasını sağlamak, halkını Moğol istilasından ve yağmacılığından uzak tutmak ve olabileceği kadar Moğolu Taoist yapmaktır. O dönem Çin üzerinde en büyük baskı unsuru olan Moğollar bu yolla savaşçı özelliklerini kaybedecekler ve daha az tehlikeli hâle geleceklerdir. Yani iki tarafın da aklında başka fikirler vardı. İki taraf da kendine göre bir amaç belirlemişti.
Öte yandan Ch'ang Ch'un sadece Cengiz Han tarafından davet edilmemiş başka isimlerce de davet edilmiştir. Mesela bir tanesinde Moğol korkusundan başkenti Pien-King'e taşıyan bir vali halk arasında çıkan karmaşa ve halkın birbirini katletmesi sonucu üstattan yardım istemiştir. Ch'ang Ch'un, halka dini telkinlerde bulunarak onları sakinleştirmiştir. Başlangıçta Cengiz Han’ın -çok uzak diyarlarda bulunan bir komutanın- yaptığı daveti kabul edecek durumda değildi. İlk etapta biraz gönülsüz de davranmıştır ancak sonuç olarak Cengiz Han’ı reddetmesi mümkün görünmemektedir. Kendisine olan ilgi ve hürmetten ayrı olarak Cengiz Han’ın ülkesi üzerine ateş olup yağma tehlikesi de vardı. Otağına vardığında yetmişli yaşlarda olan üstadın kendisi adına korkacağı bir şey yoktu ama Cengiz Han’ın biraz olsun törpülenmesi halkına iyi gelebilirdi.
Nitekim; Cengiz Han’ın Ölümsüzlük Arayışı eseri, bir seyahatname olarak değil de belirli yıllar içinde bir bölgenin felsefi arayışları olarak okunabilir.
Kitabın çevirisi çok kötü ne yazık ki. Güzel bir esere yazık edilmiş.