Merhum Mehmet Emin Saraç Hocaefendi ile tanışma hikâyenizi anlatır mısınız?
Bismillahirrahmânirrahim, Hamd ancak âlemlerin Rabb’inedir. Salât ve selâm Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e, onun ailesine, ashâbına ve onu sevenleredir. Allah'ım bize doğruluğu ve hakkaniyeti ilham et.
Yolculuk bizi Fatih'in ve Ebû Eyyûb el-Ensâri'nin emniyetli şehri İstanbul'a getirdi. Bir kimsenin İstanbul'a geldiğinde ilk gideceği yer Ebû Eyyûb el-Ensâri ve Fatih Sultan Mehmet'in kabirleridir. Bu mekânların gönüllerde ve ümmette etkisi vardır. Bir kimse İstanbul ziyaretinde bu mekanları ziyaret etmiyorsa, o kişi İstanbul'u bilmemiş ve ziyaret etmemiş olur.
Bizim İstanbul'a gelişimizde ilk yöneldiğimiz yer Ebû Eyyûb el-Ensârî'nin ve Fatih Sultan Mehmet'in kabirleri olmuştur. Fatih Camii'nde öğle veya ikindi namazından sonrasıydı. Uzaktan bir adam beni görüp, yanıma geldi. "Kimsin, neredensin?" gibi sorular yöneltti, ben de kendimi tanıttım. Bir de baktım ki yanıma gelip bana sorular yönelten kimse Hamdi Arslan Hoca imiş!
Hamdi Hoca, beni bazı kütüphanelere ve bazı âlimlerle buluşturmaya götürdü, dolaştırdı, İnkılap Kitabevi'nde kitaplarımın fotokopisini aldı sonra ise beni Emin Saraç Hocaefendi ile tanıştırdı. Hocaefendiyle tanışıklığımız işte bu şekilde başladı.
Hiç ders aldınız mı?
Neredeyse her cuma, Cuma namazı sonrası hocaefendinin yanına gider; ondan güzel, hoş kelâmlar işitirdik. O da bize hocalarımızı sorardı. Yaşı ilerlediği için derslerinin azına teberrük niyetiyle katıldım.
Hamdi Arslan Hoca derse gelir, tefsir dersi yapardı. Sonra ise hocaefendi hadis kitaplarından ders vermeye başlardı. Ders meclisinde hocaefendinin ders okuttuğu talebelerden
oluşan büyük bir cemaat vardı. Hocaefendi onlara aynı zamanda hadis kitaplarını ve şerhlerini de okuturdu. Maşallah, bu öğrenci topluluğunun hepsi üniversitede okuyan, kültürlü, ileri seviyede olan talebelerdi. Böylece zaman zaman hocaefendiyi ziyaret ettim.
Hatta bir defa da bir grupla birlikte beni Fatih'teki lokantalardan birine davet etmişti. Orada da hocaefendinin eğitim hayatı ile ilgili, Mısır'daki, Türkiye'deki hocaları ile ilgili hoş, faydalı kelâmlar konuşulmuştu.
Hocaefendiyi ziyaret ettiğim günlerden birinde bana genel bir icâzet verdi. Bildiğiniz üzere, bu icâzet hocaefendinin Abdulfettâh Ebû Gudde, Zâhid el-Kevserî, Ebû'l-Hasan en-Nedvî, Mustafa Sabri Efendi, Ezher ulemâsından olan Abdulvehhâb el-Buhâhyrî gibi hocalarından aldığı icâzettir. Yani bu icâzet; kitapları, eserleri, bugüne kadar insanlar tarafından hâlâ faydalanılmakta olan o zamanki asrın büyük âlimlerinin icâzetidir.
Hiç unutamadığınız bir anınız oldu mu?
Bayramları hocaefendiyi evinde ziyaret ederdim. Bir defasında İslâmi İlimler fakültesindeki bir grup hocayla hocaefendiyi ziyarette bulunduk. O zaman hocaefendi hasta haldeydi ve ömrünün son zamanlarıydı. Ama hasta olmasına rağmen hocaefendiyi ziyaret de mümkündü.
Herkes yerine oturduktan sonra hocaefendi içeri girdi ve hocaların arasından direkt bana yönelip, ismimi bilmemesine rağmen, “Bu bizden, ehl-i İstanbul'dan oldu." dedi. Ben, gerçekten o sırada Türk vatandaşlığı almıştım ancak bunu da kimseye söylememiştim. Yanımızda bulunan hocalar da şaşırmış bir halde, "Sende bir şey var, sen bir şey gizliyorsun dediler." Ben de "Hoca iyi bir temennide bulundu.” dedim. Gerçekten de ben öncesinde vatandaşlık almıştım. Bunun nasıl olduğuna epey şaşırdım, "Hocaefendi bunu nasıl bildi?!" dedim. Bu, şüphesiz hocaefendinin apaçık bir kerâmetidir.
Kerâmet bilindiği üzere, aklen imkânsız değildir, mucizeler gibi aklen mümkün bir haldir. Yine hocaefendinin hakkımda bulunduğu güzel ve hoş temennileri de vardı, şimdi onlardan bahsetmeyeceğim.
Son olarak hocaefendiyle alakalı ne söylemek istersiniz?
Emin Saraç Hoca, bu ümmetin Arapçaya büyük ölçüde hâkim olan seçkin ulemâsındandır. Hocaefendi hep takva ve doğruluk üzerineydi. Yani bir kimse onun yüzüne baktığında yüzünden doğan nuru görebilirdi.
Bir defasında kardeşlerimizden biri konferansta Abdulfettâh Ebû Gudde ile tanışmak istedi. Bir kardeşimiz de bu kimseye, "Git ve yüzlere bak eğer bir kimsenin yüzünde nur görürsen işte o Abdulfettâh Ebû Gudde'dir." dedi. Bunun üzerine kardeşimiz gitti, tanımadığı yüzlere baktı ve Abdulfettâh Ebû Gudde'yi tanıdı. Emin Saraç Hocaefendi'nin de hâli böyledir. Maşallah, O da 'ehlu'l-envâr ve'l-esrâr'dandır. Yine, hocaefendinin Halep ve Şam'daki Suriyeli âlimlerle birbirlerine karşı bulunan bağlantıları, dostlukları ve icâzetleri vardı. Bana ve Şam'dan gelenlere bazı âlimleri sorardı.
Meselâ hocamız Nûreddîn Itir, hocaefendinin arkadaşlarındandır. Onun hakkında, büyük âlim hocamız Abdurrezzak el-Halebî ve diğer âlimler hakkında da sorular sorardı.
Hocaefendiden kendisinin Şam'ı birçok kez ziyaret ettiğini, Şamlı âlimler tarafından hoş bir şekilde ağırlandığını işittim. Suriyeli âlimler de Türkiye'yi ziyaret ettiklerinde hocaefendiyi ziyaret ederlerdi. Çünkü o, Türkiye'nin âlimi ve hocasıydı...
Cenâb-ı Hak, talebeler yetiştirmesi sûretiyle hocaefendiye bir meziyet vermişti. Şimdi o yetiştirdiği talebeler, saygı, mevki sahibi olup İslâm'a davette, Arapça’ya davette, fıkhın ve dinin yayılmasında etkileri olan kimseler olmuştur.
Örneğin; kurucu dekanımız Prof. Dr. Ahmet Turan Arslan, Hamdi Arslan Hoca, Doç. Dr. Halil İbrahim Kutlay Hoca ve Dr. Ahmet Efe Hoca; ilmi, doğruluğu sâfî tasavvufla birleştiren kimselerdendir. Nitekim hocaefendi bu hasletlerin tamamı ile bütünleşmiş bir kimseydi.
Hocaefendinin bir meziyeti de mâlum hadis-i şerîf ile amel ederek Müslümanların hâllerine ihtimâm göstermesidir. O Müslümanların halinden çokça etkilenirdi, onların hüzünleriyle hüzünlenir; sevinçleriyle sevinirdi. Suriye'de olan kargaşaları, zulümleri, ölümleri duyduğunda gözyaşlarına boğulduğunu çok defa görmüşümdür.
Hocaefendinin bir diğer meziyeti ise tamamen ehl-i sünnet yolunda olması, o yoldan sapmaması ve istikâmet üzere olmasıdır. Belki bazı hocaların bazı talebelerinde inhirâf görebiliriz ancak Cenâb-ı Hakk'ın lütfuyla hocaefendiye sığınan, ondan ders alan kimseler; yollarını şaşırmadan, sapmadan istikâmet üzere, tamamen ehl-i sünnet ve'l-cemaat yolu üzere olmuştur. Aslında bu hocaefendinin faziletini, istikametini ve inşallah Allah'ın indinde makbûliyetini gösterir.
Hocaefendi hakkında söyleyebileceklerim bu kadar. Tabii, bu anlattıklarım hocaefendinin hakkını ödemez. Ancak aklıma gelenler bu kadar.
Allah Teâlâ hocamıza rahmet eylesin, af buyursun, Allah onu en güzeliyle mükâfatlandırsın. Ve'l-hamdulillâh.
Dr. Öğr. Üyesi Ahmad Al-Fadel
Tefsir Ana Bilim Dalı