Bir kaç gün önce akşam vakti uyandım. Sıcak yaz akşamlarını çok severim. Çıktım evden. Dışarıda pırıl pırıl bir karanlık…
Nohutlu günlerimi hatırladım
Yürüdüm, yoruldum, eve dönüyordum. Bir parktan geçiyordum. Bir adam tablasına nohut demetleri koymuş, sunmuş satışa. ‘Demeti 1 TL’ yazıyor sarkan kartonda. Geçerken yanından, andım eski günlerimi. Maraş'ta evimizin üst tarafındaki Ahır Dağı’nın yamacındaki tarlaya nohut ekmişlerdi ben çocukken.
Mahalle çocukları nohut çalarlardı oradan. Hatırladım! Yaban nohutları da olurdu kırlarda. Vay be, unutmuştum bunu. Nasıl hatırladım birdenbire şimdi. Döndüm geriye de bir demet nohut aldım adamdan. Yandaki banka yürüyüp oturacaktım. “Burada yesem olur mu ki”, dedim adama. Adam, “yenir ama” dedi ve sonra kirli beyaz renkte sıfır bir poşet uzattı bana. Fabrikada katlanmış poşeti açmasına da razı olmadı gönlüm. “Tamam, gerek yok” dedim ona. Yürüdüm, gene de oturdum ilerideki bir banka. Bir nohut kopardım ve çıkardım ilahî ambalajından yeşil taneyi. Mis gibi de kokuyordu mübarek, çocukluğuma doğru…
Bir zaman da mandalina dağıtırdım böyle
Neden sonra hemen aradım annemi. Telefonda konuşurken dört kişi geçiyordu yanımdan. Gayet teklifsizce içlerinden biri, “bu ne ki?” deyip kopardı demetimden birkaç nohut tanesini. Oysa isteseydi…
Sonra yürüdüm ve yanından geçtiğim dilenci kadına uzattım demetten çektiğim cömert bir dalı. Dua etti bana. Para versem bu kadar memnun olmazdı. Bir zaman mandalina dağıtırdım dilencilere cuma günleri, sıralandıkları cami sokaklarında…
Bir demet nohut suretinde geldi huzur
Eve yakın, her sabah “Taraf” aldığım markete girip benim yaşlarımdaki genç adama uzattım demeti. “Çek bir dal” dedim. Çekti ve çok teşekkür etti. Bir müşteriye uzattım nohut dalını. O da çok memnun kaldı. Çıktım dükkandan ve 'daha baska kimlere uzatabilirim nohut demetinden bir dal' diye bakındım etrafıma. Evden çıktığımda akşamüstü uyanmış her insanda olduğu gibi solgundu zihnimin aynası. Oysa şimdi safi, mücella bir ayineden gülümsüyordu ruhum bana.
Bir demet nohutla gelmişti huzur denen sevgili, ruhumun kulbe-i ahzanına…
Mehmet Sait Çakar bu nohutu ne sevdi
*Cahit Zarifoğlu’nun “Ağaçlar” şiirinden