Yakın tarihimizle ilgili hatıratların yayınlanmasında göze çarpan bir artış var. Değişik yayınevleri birçok hatıratı okuyuculara sunmuş bulunuyor. Özellikle Osmanlı’nın savaştığı cephelerde görev alan askerlerin hatıratları… Bu, aslında önemli bir olgu. Neredeyse Osmanlı’nın son dönemi savaşlardan ibaret. Birçok cephede verilen canhıraş bir mücadele… Ölümler, yıkımlar, kaybedişler, yenilgiler ve bütün milleti motive eden zaferler… Hatıratları okurken normal tarih kitaplarının değinmediği birçok ayrıntının farkına varabiliyoruz. Ayrıca bir bilimsel disiplin dâhilinde olmadıklarından daha sıcak ve ilgi çekici. Hatıratlar alternatif bir tarih okuma biçimi olarak da değerlendirilebilir.

Böyle bir girişten sonra özellikle Çanakkale Muharebesi ile ilgili önemli çalışmaları olan, adeta kendini bu savaşın anlatılması ve anlaşılmasına adayan Yrd. Doç. Dr. Lokman Erdemir tarafından hazırlanan ve Yeditepe Yayınevi tarafından basılan Teğmen İbrahim Naci’ye ait adlı hatırattan bahsetmek istiyoruz. Bu günlüğün ortaya çıkmasında belki de en önemli etken bir Çanakkale âşığı Seyit Ahmet Sılay. Sılay, Çanakkale savaşlarıyla ilgili birçok objeyi, nesneyi toplayan, bir araya getiren biri. Şehidin ailesi, bahsedilen hatıratı Seyit Bey’e ulaştırıyor. O da Lokman Bey’e.

Bir askerin cephede tuttuğu notlar

Çanakkale Muharebesi bir varoluş destanıdır adeta. Milletimizin yedi düvele karşı kendini yeniden ispatlaması ve varoluş senedi… Bu mücadelede çok kahraman var. Ve hepsinin ayrı bir hikâyesi… İşte bu kahramanlardan biri de 71. Alay, 10. Bölükten Teğmen İbrahim Naci. Hatıralarını küçük bir deftere tertemiz, arı duru bir Türkçeyle yazmış. Bir ruhla… Gencecik bir zihnin ve bedenin bir büyük edebiyatçı gibi ustalıkla dile gelmesi, yaşadıklarını dile getirmesi…

İbrahim Naci Çanakkale’ye gidip dönmeyenlerden. Onu, tuttuğu günlük sayesinde tanıyoruz. Hatıralarını yazmaya 24 Mayıs 1915 Pazartesi günü başlıyor; tâ ki yirmi dokuz gün sonra yine bir pazartesi günü şehit düşene kadar. “Defterime acı hatıralarımı yazıyorum. Fakat bu satırları ailem okuyabilecek mi?” sözleriyle şehit olacağını adeta seziyor. Deftere yazdığı son cümle ise “Allah’a ısmarladık.” oluyor. Bütün ailesini Allah’a emanet ediyor. Kendisi dönemiyor yurduna ama defter ailesine ulaşıyor.

Şehidin hatıratını yazdığı defter 12x18 ebatlarında bir cep defteri. Defterin başına ailesinin adresini yazıyor İbrahim Naci. Defterin ikinci sayfasından yüz yirmi dokuzuncu sayfaya kadar yazılanlar kendisinin. 29. günde 21 Haziran 1915 Pazartesi günü şunları yazıyor İbrahim Naci defterine: “Saat 7.00. geceden beri düşman taarruz ediyor. Şimdi gidiyoruz. Allah hayreylesin… Saat 11.00. Muharebeye girdik. Milyonlarla top ve tüfek patlıyor… Şimdi birinci onbaşım yaralandı. Allah’a ısmarladık… Saat 11.15… ”

Daha sonraki dört sayfada Naci’nin komutanı Yüzbaşı Bedri Bey’in yazdıkları var. İbrahim Naci şehit düşünce defter Bedri Bey’e geçiyor. Bedri Bey burada İbrahim Naci ile ilgili değerlendirmelerde bulunuyor. Hamiş bölümüne Yüzbaşı Bedri Bey şunları yazarak başlıyor: “Zavallı Naci! Evladım gibi sevdiğim yavrum. Defterine emanet ettiğin gizli duygularını bir peder, bir ağabey yakınlığı ile okudum. Bundan dolayı bana darılmaz ve hatalı bulmazsın değil mi?” Daha sonra savaşla ve askerlerle ilgili düşüncelerini yazıyor. Nitekim Bedri Bey son cümlesini tamamlayamadan şehit oluyor. Cümle virgül ile yarıda kalıyor.

Defter Bedri Bey’in şahadetiyle tabur imamı ve tabur kâtibinin eline geçiyor. “Bedri Bey’in Şahadetine Dair Not” bölümünde şunlar yazıyor: “Bölüğün Yüzbaşısı Bedri Efendi yukarıdaki hamişi buraya kadar yazarak, 1 Temmuz 1915 tarihinde istirahat mahallinden sağ cenaha taburla azimet ettiği sırada, 2 Temmuz 1915’te onun da şahadeti maalesef vuku bulmuştur.” Bununla hatırat sonlandırılıyor. Günlük, girişindeki adresin varlığı dolayısıyla İbrahim Naci’nin ailesine ulaştırılıyor.

Duyguları, özlemleri, hayalleri küçücük bir defterle ailesine, yurduna dönmüş

İbrahim Naci hatıratında İstanbul’dan başlayıp Çanakkale’de şehit olmasına kadarki geçen süredeki gördüklerini, yaşadıklarını anlatıyor. Ayrıca sevk esnasında gelip geçtikleri yerleri de… Hatırat Çanakkale Muharebesi ile ilgili bilinen birçok şeyin aksini söylüyor. Özellikle iaşe, yemek ve ikmal konularındaki genel tekrarların tersi… Genelde askerlerin iaşede sıkıntı çektiği, yemek bulamadığı iddia edilir. İbrahim Naci askerlerin yemeklerinin aksatılmadığını, iaşenin mükemmel olduğunu ve askere bazen günde üç defa yemek verildiğini belirtiyor. Hatta askerin yemeklerin soğumasından şikâyet ettiği söyleniyor. Yemeklerin soğuk gelmesi ise bombardıman tehlikesinden kaynaklı. Naci’nin anlattığına göre cepheye sürekli asker ve cephane ikmali yapılıyor. Günde ortalama iki bin asker gerekli yerlere naklediliyor.

İbrahim Naci cepheye intikal ederken gelip geçtiği yerleri de dikkatle gözlemliyor. Kasabalarda sosyal hayatın devam ettiği belirtiliyor. Hatta buralardaki birçok insanın savaşa karşı kayıtsızlığından söz ediliyor. Günlükte savaşın yıkıcı etkileri, kötülüğü mekânlar üzerinden aktarılıyor. Naci, “Ne müthiş. O güzel Çanakkale şimdi bir harabe gibiydi. Düşman birçok yerleri yakmış, yıkmış. Yıkılmayanlar da boş ve kapalı. Birkaç dükkân açıktı.” diyerek yıkımı gözler önüne getiriyor.

, bir şehitten yadigâr. Bizzat savaşın içinde yer almış bir teğmenin acıları, hüzünleri, umutları… Kendi geriye dönememiş ama duyguları, özlemleri, hayalleri küçücük bir defterle ailesine, yurduna dönmüş. Uğruna ölüme yürüdüğü vatanına bir hatıra bırakmış. Bu hatıraya layık olmak elzem. Bizim varoluş destanımız olan savaşları uçuk kaçık, mantıksız, mesnetsiz menkıbeler yığınından okumak yerine bizzat bu hercümercin içinde yer almış birinin kaleminden okumak… Belki iyi niyetle yapılan ama savaşın doğru yorumlanmasını engelleyen hikâye anlatımlar yerine olayları canlı şahitlerinden dinlemek… Sanırım böyle daha iyi olacak!

Muaz Ergü yazdı