Adana’ya yolunuz düşerse, iki rekat namaz kılmadan, derince bir nefes almadan, çiçeklerini koklamadan ve Efendimizin (sallallahu aleyhi ve selem) ruhuna Fatiha ikram etmeden dönmemeniz gereken bir yer var: Yeşil Cami.

Bazı insanların adı, bazılarının varlığı, bazılarının eli, o mekânı güzelleştirmeye kâfi gelir. O insanlardan biri Rasulullah Efendimiz, diğeri de Yeşil Cami cemaatinden Muzaffer Amca. İkisinin katkısı da Adana’daki Yeşil Cami’de bir araya geliyor.

Adı ile müsemma

15692
 

Yeşil Cami 1930 yılında yapılmış. O zamandan beri bu kadar yeşil miydi bilmiyoruz ama adı ile müsemma olmuş bir mekân burası. Bahçesi neyse diyebilirsiniz ama bu caminin minaresi de yeşil. Tabii bir yeşillik. Caminin birçok çeşit çiçeği barındıran bahçesi, cami duvarındaki sarmaşıklarla tamamlanıyor. Sarmaşıklar öyle büyümüş ki, minareyi de tamamen kaplamış.

Dünyayla alakanı kesmek mi istiyorsun…

Sardunya, gül, papatya, kadife çiçeği, ortanca, böğürtlen, kaktüs çeşitleri, limon, portakal ağaçları, mango ağacı ilk bakışta tanıdıklarımız. Daha ne güzellikler var. Zaten avlunun arka kısmındaki bölüm, küçük bir fidanlık gibi. Bahçedeki bitkileri kendileri yetiştirip düzenlemesini yapıyorlar. Yapıyorlar dedimse, sadece Muzaffer Amca. Zaten cami derneğinin başkanı. Elinde çapası, toprakla uğraşıyor. Diğer dernek üyeleri de boş durmuyorlar. Cami avlusundaki köşelerine oturmuş, temiz havanın ve gölgenin keyfini sürüyorlar. Ne hoş ki, bu güzel bahçe ve bu ferah avlu dış dünya ile alakanızı hemencecik kesebiliyor.

15693Adana’da sakal-ı şerif bu camide

Caminin daha da önemli bir özelliği var. Mihrabın sol üst yanındaki sandukada Efendimizin (sallallahu aleyhi ve selem) mübarek sakalı-ı şerifi mevcut. Sakal-ı şerifin muhafazası görevi, caminin derneğine ait. Peki, hepsi İstanbul’da bildiğimiz bu kutlu emanet nasıl olmuş da Adana’ya da nasip olmuş?

Selanikli yüzbaşı getiriyor

Osmanlı birliklerinin kutsal topraklardan çekildiği vakitler… Selanikli bir yüzbaşı, bir daha bu topraklara dönemeyeceğini düşünerek, ‘en azından buradan bir hatıra alayım yanıma’, diyor. Medine’de iki tel sakal-ı şerif temin ederek, onu da yanında getiriyor.

Diğer Selanikliler ile birlikte Adana’ya yerleştiriliyor bu aile. O bölge zamanla köy oluyor: Köprülü Köyü. Bizim Selanikli yüzbaşı mübarek emanetini koruma görevini çocuklarına bırakmış. Çocukları, torunları da Yeşil Cami’nin derneğine…

Yeşil kubbeli Ravza, yemyeşil Yeşil Cami… Salavatlarımız çiçekler gibi rengarenk…

Ancak Sen okursun yüreğimizi!

Sözün burasında Mülazim İdris Sabih Bey'in şiirini okumadan geçmeyelim. Malum, şiir Medine Müdafaası sırasında yazılmıştır.

Dünya ve ahiret Efendimizsin

Bir Ulü'l-emr idin emrine girdik

Ezelden bey'atli hakanımızsın

Az idik sayende murada erdik

Dünya ve ahiret sultanımızsın

 

Unuttuk İlhan'ı Kara Oğuz'u

İşledik seni göz bebeğimize

Bağışla ey şefi' kusurumuzu

Bin küsür senelik emeğimize

 

Suçumuz çoksa da sun'umuz yoktur

Şımardık müjde-i sahabetinle

Gönlümüz ganidir, gözümüz toktur

Doyarız bir lokma şefaatinle

 

Nedense kimseler dinlemez eyvah

O kadar saf olan dileğimizi

Bir ümmi isen de ya Rasulallah

Ancak sen okursun yüreğimizi

 

Ne kanlar akıttık hep senin için

O Ulu Kitab'ın hakkıçün aziz

Gücümüz erişsin ve erişmesin

Uğrunda her zaman döğüşeceğiz

 

Yapamaz Ertuğrul Evladı sensiz

Can verir canânı veremez Türkler

Ebedi hadimü'l-Harameyniniz

Ölsek de ravzanı ruhumuz bekler

 

Rabia Gülcan Kardaş bir daha gidebilsek dedi.

15694