Teknolojinin ilerlemesiyle beraber yaşanılan çağda susmak eylemini gerçekleştirenleri bulmak, birçok şeyden daha zor. Varoluşsal eylemlerle kendini kanıtlamaya çalışan ve farkında olmasa da, daima kendini arayan modern zamanların insanının en çok gerçekleştirmeye çalıştığı eylem, konuşmak. Hiç konuşmadan geçirilen inzivaların sonunda yaratıcıyla metafiziksel olarak bağ kurabilen insandan, gevezelik ederek bir şeylere ulaşmaya çalışan bireyler haline geldik. “Sadece susmakla da muhatabıma karşılık verebilirim. Lâkin bu durumda, seni anlıyorum, demekten öte bir tepkide bulunmuş olduğumu bilirim. Yoruma açık bu tepkinin özünü nasıl açığa çıkaracağız? Susmanın ve/veya sessizliğin verilebilecek karşılıkların en kesini ve en keskini olduğunu bildiğimiz hâlde, niçin sessiz kalma hakkımızı kullanmaz, neden sadece susmakla yetinmeyip şu veya bu şekilde muhakkak bir şeyler söylemeye çalışırız?” diyor Dücane Cündioğlu.
“Ayıp ama, bakın, Tanrı konuşmak için/ Sizin susmanızı bekliyor.” diyen şair Cahit Koytak, susmanın ve yalnızlığın önemine şiirlerinde bol bol yer vermiş; susmanın, verilecek cevapların en keskini olduğunu göstermiş, kaçmak olarak nitelendirilmeyecek bu suskunluğa, içe dönmek olarak şiirlerinde yer vermiştir:
“Yüreğimse hep, susmayı öğütledi,
Sessizliğin dilini öğretmek istedi bana:
Ah yapabilsen, bir yapabilsen bunu!
Sevgili’nin dilinden dökülenler, o zaman
Kevser ırmağının suları gibi
coşup çağıldayacaklar!”
‘Karşı duruş’, gerçek şairlerin hepsinde vardır
Koytak’ın külliyatına baktığımızda birçok konuda şiir görebiliriz. Çünkü gündelik hayatı şiirlerine olduğu gibi yansıtan şair, güncel olaylara da şiirlerinde bol bol yer vermiştir. Gündelik hayatı şiire katmasının en önemli sebeplerinden biri ise ondan kaçmaktır. Sanki ters etki oluşturmak ister gibi, en çok kaçmaya çalıştığı şeyi -gündelik hayatın düzenini- şiirlerinde bol bol kullanmış:
“Onlar odun kömür istifliyorlar balkonlarına
Çocukları yarışa sokuyorlar yarışa itiyorlar
Helva pişiriyor sevişiyor mezar kapışıyorlar”
Cahit Koytak için ‘İslamcı’ şair denir. ‘Mezmurlar’ şirinde, “İnce barsaklara sarılı bonmarşe bilgeliği / Öksürerek atacağım seni içimden / Şehirli pabuçlarımı ve kağıtlarımı / Boşaltıp ceplerimi boşaltıp ceplerimi / Azgın baş ağrılarını ve uyku haplarını / Atacağım her şeyi dua olmayan” demesi, ve bunun gibi dizelere şiirlerinde yer vermesi böyle düşünülmesine sebep olmuş olabilir. Fakat şairlerin İslamcı, Türkçü, solcu vb. gibi değerlendirilmeleri, aslında şiire verilebilecek zararlardan biridir. Evet, Cahit Koytak şiirlerinde metafiziksel kavramlara yer vermiş, Tanrı, dua gibi terimleri kullanmış olsa da keskin bir ayrıma varamayız. Çünkü şiirin özünde yer alan ‘karşı duruş’, söyleyiş farklılıkları olsa da, gerçek şairlerin hepsinde vardır. Modern dünyanın açmazını, teknolojinin, kentleşmenin, bayındırlaşmanın insanlığımızı ve bozulmamışlığımızı etkilediğini şiirlerine taşıması belki de ona ‘İslamcı’ denmesine sebep olan etkenlerdendir:
“Uykunun karanfil kokulu
Şerbetiyle ıslanmış bıyıkları
Şehre inince küçülen omuzları
Ve sıkılgan elleriyle
İnsanın dayısına benzettiği
Köylüler de yok artık
Hepsi geminin karanlık mahzenine gömüldü
Topkapı minibüsleri yuttu onları.”
Bir direniş çağrısı da yapar Koytak’ın şiiri
Şiirle ilgilenmeyenler, şairlerin içe kapanık, fazla duygusal, toplumsal olaylardan kopuk insanlar olduğunu düşünür. Bir yanılsamadan ibaret bu durumu, tıpkı birçok şair gibi Cahit Koytak da yıkmıştır. Şiirlerinde gündelik hayatın çıkmazına yer verip içe dönmesi, onun toplumsal olaylardan kopmasına neden olmamıştır. Tanzimat Edebiyatı’nın ikinci döneminde görülen ‘Güzel olan her şey şiirin konusu olabilir’ anlayışı, mezkur şairde de vardır. Fakat bunu sadece ‘güzel olan’la sınırlandırmamış, her şeyi şiirinin konusu yapmıştır. En çok şiir yazan şairlerimizden biri olan Cahit Koytak, insanlığın ortak acılarına da şiirlerinde yer vermiştir. İsrail’in Gazze’yi bomba altında tuttuğu zamanlarda yazdığı, daha sonra da kitaplaştırılan ‘Gazze Risalesi’, Koytak’ın hem şiir anlayışı hakkında bilgi verir, hem de imgeden uzak olarak kurduğu şiiriyle, durumun detaylarını ve içeriğini okuyanların önüne serer. Aynı zamanda emperyalist devletlerin hain planlarına karşı bir direniş çağrısı da yapar Koytak’ın şiiri. Bunu sadece İsrail’in gazabına karşı değil, moderniteye ve kapitalizm karşıtlığına da yorabiliriz:
“razı olma sınır çekilmesine düşlerimize!
ne düşlerimize, ne başlarımıza,
ne dağlarımıza, ne taşlarımıza!
hepimizin adına sana verilmiş bir fırsat, bu,
razı olma, içerden kuşatılmasına da
dışardan kuşatılmasına da,
insan ruhunun”
Anlaşılmak ve anlatmak üzerine bir şiir kurgular şair
Cahit Koytak şiirlerinin birçoğunda anlam açıktır. İmge ve metafor kullandığı şiirler de vardır (“Nuh’a Gemi Resimleri”, “Sol Elle Yazılanlar” vd.) fakat genel olarak anlaşılmak ve anlatmak üzerine bir şiir kurgular şair. İsmet Özel, ‘Çenebazlık’ kitabında imge ve açık anlatımla ilgili “Altında bir yaşama serüveni yatmayan, yüzde yüz bizim olmayan, insan tekinin sorunlarıyla bağı kopmuş imgeden şiiri uzak tutmalıyız. Düz ya da açık anlatım bizi şiirselden kurtarıp şiire götürebilir. Şiire özgü ögeler unutulur da bu kez özenci (amateur) felsefe yapılmaya kalkışılırsa götürmeyebilir de. Ama açık anlatım gidilmesi zorunlu bir yoldur…” diyor.
Cahit Koytak’ın şiiri bu amatörlükten uzak ve tecrübe edilmiş birçok noktadan oluşuyor. Her şeyi, toplumsal veya bireysel her şeyi şiirinin konusu yapan şair, nasıl şiir yazdığını da ‘Şiir Dediğin’ şiirinin ikinci bölümünde: “aklıma gelince yepyeni bir düşünce / başından ya da kuyruğundan, / artık neresi rast gelirse, / yakaladığım gibi kapatıyorum hemen / cam kavanozuma onu. / daha girer girmez oraya / ona aç kurt gibi saldıran / kartlanmış fikirlerle, kurtlanmış formüllerle / baş etmeyi becerir canlı kalabilirse eğer, /günü gelince çıkarıverip ordan / ekiyorum güzelce / ya yerin bir köşeciğine onu, / ya göğün bir köşeciğine, / ya da ruhun bir köşeciğine. / bir tür bahçıvanlık sanatı / bütün sanatlar gibi / bu benim yaptığım da” mısralarıyla, yine imgeden uzak, açık bir biçimde okuyucusuna gösteriyor.
Şairin iç monologları
Suskunluk ve yalnızlık temalarını şiirlerinde bolca kullanan şairin, iç monologları şiirlerine yansıtmasını da bekleriz. Bu düşünceye uygun olarak, ‘Kendime Gecikmiş Öğütler’ şiirinde, şiiriyle ilgili kendine öğüt verirken aslında bize, bu şiir üzerinden şiirin nasıl olması gerektiği ya da kendi şiirini neyin üzerine (toplumsallık-bireycilik) ve ne şekilde kurgulayacağını da bildiriyor:
“ne çarık, ne postal, ne artistik paten giysin mısraların!
çıplak ayakla yürümesini bilsinler
buz, köz ya da diken üzerinde;
gösteri için değil ama,
dikenden, buzdan, közden can almak için, can.”
Erdem Bayazıt’ın ‘Risaleler’iyle Koytak’ın bazı şiirleri
Cahit Koytak için duyguların şairi diyebiliriz. Şiirlerinde bir hikâye anlatma şekli vardır. “Annemin Başucunda”, “Balçığın Bileşimi” gibi şiirlerine baktığımızda bir hikâye görürüz. Her şiiri böyle değildir. Bazı şiirleri birkaç fikir etrafında da dolaşır ama birçok şiirinde bu hikâye anlatma tarzını yakalayabiliriz. Bu konu hakkında şairin kendisi “Yazdığım her şeyin bir bütünün parçası olduğunu düşünüyorum. Onu hissederek yazıyorum. Büyük bir define haritasının kayıp parçalarını keşfedercesine, her yazdığım şey o bütünün dolmayı bekleyen bir parçası gibi doğuyor bende. Aslında bütün gerçek şairlerin böyle bir bütünlük içinde yaşadıklarına inanıyorum ama ben bunu kendimde çok baskın bir şekilde hissediyorum.” diyor. Şairin bu tarzı, Erdem Bayazıt’ın tarzına yakınlık gösteriyor. Özellikle Bayazıt’ın ‘Risaleler’iyle Koytak’ın bazı şiirleri, biçim olarak büyük benzerlikler gösteriyor.
Bir sivil şiir savunucusu
Aynı zamanda bir sivil şiir savunucusu şair. 1949 doğumlu olmasının bunda büyük etken olduğunu düşünüyorum; çünkü ülkemizdeki birçok darbeyi biliyor. Bildiğini de şiirlerine yansıtmaktan çekinmiyor. 1980’de, ülkenin karışık olduğu günlerde kaleme aldığı “Generaller Niçin Sokağa Çıkamaz” şiiri bile tek başına, bu yargıyı destekleyecek niteliktedir.
Çok şiir yazmasından bahsetmiştim şairin. Edebiyatımızda gündelik her şeyin şiire konu edilmesi zaman zaman tartışma konusu olmuştur. Cahit Koytak da çok sayıda şiir yazdığı için elbet bazı şiirlerinde zayıf kalmıştır; fakat Türk şiirinde ‘insanlara bir şeyler anlatmaya çabalayan şair’ olarak her zaman önemli bir yerde olacaktır.
Mehmet Akif Öztürk