“…Bugünkü Amerikan medeniyeti de öyle bir çöküş yaşayacak ki…
Bunu kehanet olarak söylemiyorum, işin tabiatı bu.
Bütün dünyanın büyük bir karanlığa mahkûm olmasını sağlayan bir medeni kuruluştan bahsediyoruz.
Bunlar belasını bulacak. Bizim duamız o ki bunlar belasını Türklerin elinden bulsun!”
İsmet Özel
Bir yerden bir yere hicret etmek gerekiyorsa, bulunulan yerde toplumsal anlamda yolunda gitmeyen bir şeyler var demektir. 400 yıldır yolunda gitmeyen bir sistemden, kanaat ve tarım sistemine, ekonomisine geçişin, bu yolda yapılacak hicretin nasıl olabileceği ile ilgili bir düşünce kitabıdır Kalbin Sesi:
“William Blake ‘karanlık şeytansı fabrikalar’ diye yazdı. Bunun bizdeki karşılığı ‘gavur icadı’dır.”
Mustafa Kutlu, son yayımladığı, Bir Hicret Risalesi alt başlıklı kitabında modern Müslümana bir kurtuluş yolu çiziyor.
Yazarı, gerek hikâye kitaplarından gerek deneme ve Yeni Şafak’taki yazılarından takip edenler zaten derdini bilir. Ancak, Kutlu’nun bu kadar derli toplu bir deneme kitabı yoktu. Üzerinde iyi çalıştığını ve bu kitap için yazılarını yazarken heyecan duyduğunu kitabı okurken hissettim. Ve yazarın, din kardeşlerini teknolojinin tahakkümünden kurtarmak için nasıl çırpındığını da…
Modern dünyanın tahakkümünden kurtulmak
Kalbin Sesi bir Sunuş ve 27 denemeden oluşuyor ancak bu denemeler yazarın diğer deneme kitaplarındaki gibi bağımsız konuları içermiyor. Bir rota çiziyor yazar. ‘Ahlâk Nizamı’ oluşturarak modern dünyanın tahakkümünden ‘Hududullah’ın içinde kalarak nasıl kurtulacağımızı, kendi fikirlerinden sapmadan detaylıca tarif ediyor. Kritik, temel aldığı nokta hududullah çizgisi: “Hedef Hududullah çerçevesinde vücut bulacak bir sistem arayışıdır.” Çünkü Kutlu’nun hitap ettiği kitle, Türk insanı, Müslümanlar. (Öyle, herkes için kurtuluş, halkların kurtuluşu gibi söylemlere girmiyor yazar.)
Kitaba, sıkı bir ‘Hududullah’ denemeleri ve modernizm hakkındaki yazılarla rotasını çizerek başlıyor yazar. Aslında bu dedikleri, Mustafa Kutlu’nun samimi okurları için hiç yabancı şeyler değil. Yıllardır, ısrarla aynı şeyi söylüyor. Fakat bu söylediklerinin gelinen noktada bir karşılık bulmadığı aşikâr. O yüzden kiminle savaştığımızı tekrar etmekten kendini alıkoymuyor:
“Ben içine düştüğümüz çıkmazın (Kapitalizm’in kanunları) ne menem bir bela olduğunu bilelim diye malumu ilam da olsa tekrar-be-tekrar vurguluyorum. Çünkü kiminle dans ettiğimizi ya bilmiyoruz, yahut uyarılara kulak asmıyoruz, battı balık yan gider diyoruz. Ben de diyorum ki; elimizle, dilimizle düzeltemediğimiz bu güce bari zihnimiz ve kalbimizle ‘buğzedelim’. Günü geldiğinde bu ruh hali (Yani teslim bayrağını çekmemiş olmak) hepimize yol gösterir.”
Cemaat ruhu
Fikrî olarak parçalanmış bir toplumuz. Yazar bunun farkında; ancak Müslümanların kendi içerisinden çıkaracağı ve kapitalist dünyayı terk edip tarım ve kanaat ekonomisine döndürecek bir ‘otorite’nin çıkmasının birçok şeyi değiştireceği kanaatinde. Çünkü hem bir ‘üst’ lider arıyor yazar hem de ‘otorite’ kelimesinin asıl anlamına gönderme yapıp kelimeyi menfi anlamdan müspet anlamına çeviriyor. Dini-ahlâki bir kavram olarak gördüğü otorite kavramını baz alarak, Müslümanların belirleyeceği bir otoritenin değişimin öncüsü olabileceğini belirtmek mümkün.
Cemaat ruhu, ahlâk nizamı, adalet Mustafa Kutlu’nun üzerinde en çok durduğu kavramlar. Bu çizgide, başından sonuna kadar nakış gibi işlenerek bir bütünlük oluşturmuş kitap. ‘Kalp-Hizmet-Hürmet-Merhamet’ yazısında ve sonraki ‘Cemaatta Rahmet Ayrılıkta Azap’ yazılarında yazar bu cemaat ruhuna ve diğer kavramların ruhuna değinip, temel bir okumayla Kuran’dan yola çıkarak bunun yolunu önümüze seriyor:
“Fatiha’da ‘ibadet ederim, yardım dilerim’ şeklinde tekil değil; ‘ederiz, dileriz’ şeklinde çoğul ifade kullanılması cemaatın faziletine dâhildir. İslâm ahlâkında ‘ben’ değil, ‘biz’ esastır. Bu anlayış bizi sosyal vicdana ve toplum sözleşmesine götürecek.”
Kitabın –bana göre- en önemli yazıları ‘Arabası Var Ama Ruhu Yok’, ‘Uysallığın Lüzumu Yok İsyanın Sırası Değil’, ‘Kanaat Ekonomisi’, ‘Hicret’ yazıları. Özellikle ‘Hicret’ yazısı kitabın kalbi konumunda. Çünkü yazar, alt başlıkta belirttiği Bir Hicret Risalesi’nin açılımını burada yapıyor ve inananları bir yola davet ediyor:
“Zihnen, fikren, kalben bir ‘hicret’e niyet edin. Çağdaş Küresel Medeniyetin ölçüp-biçip defalarca ölçüp-biçip – teknolojinin son imkânları ile ölçüp-biçip burnumuza, aklımıza, bedenimize dayadığı hükümleri, imkânları terk edin.
Açıkçası sanayi (endüstri) ve teknoloji ile dünya hayatında kazanılan servet-konfor ve refaha ‘Hayır’ deyin.
‘Kalbin Sesi’ni dinleyerek yola çıkın, bu temiz niyet ve samimiyet çağdaş hurafelerle dolu aklınızı da yola getirecekti.”
Mustafa Kutlu’dan hicret telifi
Kitapta değinilen birçok konu var. Ahlâk nizamı ve Hududullah’tan ayrılmadan; eğitim, ekonomi, şehirleşme gibi konularda da yapılabilecek şeyleri detaylandırıyor Kutlu. Elbette bu konular zaten kapitalist sistemde büyük yer kaplayan unsurlar ama yazarın farklı yaptığı, dediğim gibi ahlâk ve Hududullah içinde kalmak.
Mustafa Kutlu, bu kitaptaki yolculuğunda, hicret teklifinde, yanına bazı dost ve büyüğü olarak gördüğü kişilerin fikirlerini de alıyor. Bunlar Nurettin Topçu, İsmail Kara, Şaban Teoman Duralı, İsmet Özel ve Sadettin Ökten. Zaten sadece, sayılan bu isimlerin izinden gidilse olumlu yönde gitmeyecek ne olabilir?
Yazarın çizdiği yol –bazı dünyevi görüş farklılıklarımızı göz ardı ederek söylersem- uygulanabildiği takdirde bizi düzlüğe çıkarak bir yol. Onun da dediği gibi, insan elinin kurduğu sistemlerin yıkılması çok zor ama imkânsız değil. Bekleyip görmek değil, artık harekete geçmek gerekli.
Bir tavsiye: Kitabı bir veya en fazla iki oturuşta bitirmek, kitaptan alınacak verimin daha çok olması ve kitabın bütünlüğünün bozulmaması için faydalı olacaktır.