“Ve şimdilik bir gülün içinde ısıtıyorum konuşkan ellerimi” derken, “Yankım ne güzel kandırıyor, örseliyor beni” de diyebiliyor pekâlâ öncesinde. İlhan Kayhan dedikleri gencecik bir şair konuşkanı… Sempatik, edepli ve tabii ki çok meraklı… Aziz Mahmut Öncel ise biraz durulmuş gibi. Yani kendine gelmiş gibi bir durumun iç sıkıntılarını sarkıtmıyor dışarıya. Durulmuş gibi şiirin ağır kapılarını “Oy içimde bir ateş var” itirafıyla açmaya çalışıyor. Yani açıkçası bu gençler iyi şeyler yapacağa benziyor.
Yağmur altında yürüyüş
5 Aralık Pazar günü 4. Buruciye Şiir Akşamlarına katılmak için sabahleyin saat beşte uyandım. Baktım ki yağmur yağıyor. Güzel bir İstanbul yağmuru… Pencereden Boğaziçi köprüsünü seyre koyuldum tek tük araçlar görünüyor. Metrobüs’ün de yol aldığını görüyorum. Tatlı bir yağmur devam ediyor. Mustafa Özçelik ile Taksimde buluşacağız sabahın yedisinde. Hazırlanıyorum, giyiniyorum, bu yağmurda köprüye kadar yürünmez deyip bir taksiye bindiğim gibi istikamet Taksim diyorum… Yıldızdan Beşiktaş’a akarken sabah ezanı veriliyor. Taksimde bir türlü yapılamayan Camii yerinin arka sokağında bir mescit var, bilenler biliyor. Mescide doğru yağmurun altında hızlı adımlarla yürüyorum. Islanmak güzel oluyor. Namaz kılıp buluşma yerine dönüyorum. Özçelik, Gayrettepe’den geliyor Havaş’ın servisiyle yola çıkıyoruz.
Sivas dediğin 1 saat 15 dakika...
Havaalanına vardığımızda Sadettin Kaplan arıyor neredeyiz diye. İç hatların önünde bizi bekliyor. Buluşuyoruz. Özçelik’in acelesi yok, illa bir sigara içecek. Sonra içeri girip biletlerimizi alıyor ve bekleme salonuna geçiyoruz. Muhammed Nur Doğan ile Mehmet Kamil Berse gelince İstanbul ekibi tamamlanmış oluyor. Mehmet Kamil Berse, Dil ve Edebiyat Dergisinin editörü.
![]() |
(+) |
Bu yılki Buruciye Şiir akşamlarını Dil ve Edebiyat Derneği Sivas şubesi düzenlemiş oluyor. Beni Sivas’tan Mustafa Pakoğlu davet etmişti. Uçak beklerken Mustafa Özçelik fotoğraflarımızı çekiyor. Ben de onların birkaç pozunu çekiyorum. Aslında bu fotoğraf çekme merakım çocukluğumdan başlıyor ama şöyle keyfimce bir makine alıp bu işe soyunamadım bir türlü. Resmim de fena değildi ilkokuldayken. Fatih’in o meşhur portresini bakmadan yapar sıra arkadaşlarıma verirdim iyi not alsınlar diye. Böyle bir şey işte insanın hayatı, akıp giden bir ırmak gibidir. Aziz Mahmut Hüdayi Hazretlerinin dediği gibi;
“Günler gelip geçmekteler-Kuşlar gibi uçmaktalar.”
Sabahleyin 09.10 uçağıyla Sivas’a uçuyoruz. Bir saat onbeş dakika imiş Sivas’a varmamız. Bulutların üzerinden seyredince âlemi ey Rabbülalemin diyorum, sen her şeye kadirsin… Ben gökyüzünde tefekkür etmeyi seviyorum.
Sivas’ta ne güzel karşılandık!
Şiir gecesini düzenleyenler Sivas havaalanında bizi bekliyorlarmış meğer. Dil ve Edebiyat Derneği Sivas Şube Başkanı Bilal Tırnakçı ile tanışınca; ya ben seni saçlı biliyordum, diyorum. Karşılıklı gülüşmeler, el sıkışmalar, hoş geldinizler arasında samimi bir kaynaşma oluyor aramızda. Nedense insan bazen yeni gördüğü bir simaya karşı daha içtenlikli davranabiliyor. Önce İbrahim Yasak ile tanışmış olduk tabii. O biraz daha öndeydi. “İbrahim Yasak ha!” demişim aniden. Yani söze başlamanın başka bir hali başka bir tarzı vardır mutlaka. Lakin öyle aniden bir cana yakınlık peyda oldu ve sanki önceden oturup iki çift lafın belini kırmışız gibi geldi bana. İsmen tanış olmuştuk, şimdi resmen tanış oluverdik bu Pazar gününün serin sabahında. Etrafta polisler, uzakta askerler vardı havaalanında. Bizim arkadaşlar haz etmiyor tabii böyle sıkıntılardan. Ne oluyoruz falan derken meğer Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir açılış için geliyormuş.
Sonradan şehirde de böyle bir dalgalanmayı görmüş olduk tabii. Panelin yapıldığı kitapçının yakınındaki camiinin giriş kapısında ben çıkarken benden de yaşlı bir amcayı aramadan geçiriyordu polis yakışıklısı. Neyse beni es geçti nedense. Öyle kaldırımda Hicabi Kırlangıc’ı bekledim.
Neyse böylece bir muhabbet başladı aramızda şehre doğru giderken. Bu samimi karşılamayı sevdim doğrusu
Hava çok hoş!...
Şiir gecesi merhum şairimiz Cahit Zarifoğlu adına tertip edilmiş. Öğretmen Evi’nde odalarımıza çekilip ağırlıklarımızı bırakıp öğlen namazı için Ulu Camiye gittik. İyi oldu. Bir hayli tarihi olan bir camii… Selçuklu dönemi. Anadolu'nun en eski camilerinden olan Sivas Ulu Camii yapım kitabesinden de anlaşılacağı üzere 1196-1197 yıllarında II. Kılıçarslan'ın oğlu Kudbettin Melik Şah'ın saltanatları zamanında Kul Ahi tarafından yaptırılmış.
Dünya hali işte diyorum. Nerden nereye… Biz neredeyiz diye bir soru takılıyor aklıma.
Panelde ben de konuşacakmışım. Benim Ay Vakti dergisi Medeniyet sayısında “Bir Medeniyet Tasavvuru Olarak Şiir” adlı bir yazım vardı herhalde ondan dolayı beni de konuşmacılar arasına katmışlar diye düşündüm. Yazıyı tedbiren yanıma aldım. Bir arada panel iptal edilecek diye bir söz dolaştı ortalıkta. Panel iptal edilirse bize Sivas’ı gezdireceklermiş. Bu çözüm daha çok hoşuma gitti. Hava açık ve güneşli bugün… O kadar soğuk da değil. Ceketle gezilebiliniyor. Gerçi arkadaşlar tedbir almışlar ama ben ise öyle bir kazak ve ceket ile yollardayım. Burada tabii yağmur yağmıyor, o yüzden rahatım tabii.
Sivas’ın köftesi
Güzel bir öğle yemeği ikram ettiler. Bu vesileyle Sivas köftesi de yemiş olduk. Güzelmiş meğer. Yemekteyken bir grup genç şair geldi. Aşkar Dergisinden İdris Ekinci, Aziz Mahmut Öncel, İlhan Kayhan ve onlarla birlikte uzun boyuyla “Ben İsmet Özel” kitabının yazarı Reşit Güngör Kalkan.
![]() |
(+) |
Nihayet panelin yapılacağını haber verdiler. Bizim gezi işi öylece kaldı anlaşılan. Genç Bilgi Kitabevi iki katlı bir yer. "Şiir ve Medeniyet" üzerine konuşacağız orada. Panel üst katta yapıldı. Panelde Muhammed Nur Doğan, Recep Garip, Alim Yıldız ve ben konuştuk. Şiirin medeniyetini divan şiiri bağlamında Muhammed Nur Doğan’dan dinledik. Güzel ve önemli bir sunum yaptı. Paneli yöneten Alim Yıldız ise “Fenâyi Cennet Efendi Divanı” Doçentlik tezi çalışmasıyla tanınıyor daha çok. “Af Dilekçesi” ve “Yeniden Söylenen” adlı iki şiir kitabı mevcut… Ben de Cumhuriyetle şekillenen yeni şiiri açmaya çalıştım biraz. Recep Garip daha geniş açılımlı bir sunum yaptı.
Panelin bitiminde Hicabi Kırlangıç geldi. Çoktandır görüşmemişiz. O da Ankara’dan sınavda gözlemci sıfatıyla bulunmak için gelmiş Cumartesi günü. Benim adımı görünce afişlerde aramıştı. Sözleşmemiz böyleydi, onun Üniversitede işi bitince buluşacaktık. Öyle oldu. Biletini dahi erteletti. Bu da iyi oldu, bol bol sohbet etme fırsatı bulmuş olduk. Bir de bu Sivas’a kadar gelmişken Hüseyin Kaya ile iki çift laf edelim istedim ama cep telefonunu kapatmış ulaşılmıyor zatı muhtereme bir türlü. İki defa aradım nafile. “Öyle olsun bakalım!” dedim içimden.
![]() |
(+) |
Aşkar’ın anlamını bilir misiniz?
Gençler bizi Buruciye Medresesine götürdüler sağ olsunlar. Aşkar ekibinin gençleri ilgilerini esirgemediler. İdris Ekinci “Uyku Kuşu” adlı şiir kitabını imzalayıp takdim ediyor. Buruciyede çay içmek nasip oldu bize de böylece. Doğrusu Buruciye Medresesini merak edip duruyordum. Sohbet arasında Gaziantep’ten gelmiş Reşit Güngör Kalkan’ın incinmiş sorularına muhatap oldum. Merkez taşra sorunu eksenindeki sohbetimiz verimli olmadı sanıyorum. Ama şiire gönül vermiş terbiyeli zeki gençlerin var olduğunu görmek sevindirdi beni.
Aşkar ismini iyi bulmuşsunuz, dedim İdris Ekinci’ye. Yüzüme baktı ve Battal Gazinin Atı’nın adı dedi Mustafa Özçelik. Bir de üstelik sana verdiğim Battal Gazi kitabını okumadın mı diye de ekledi. İşi pişkinliğe verdim, okudum ama atının adı aklımda değil, dedim tebessüm ederek. Sonra daha bir pişkinlik yapıp Ankara’da Hüseyin Gazi dağı var orada da muhteremin sığındığı bir mağara var dedim. O mağaraya gitmiştim askerken, dağın tam tepesinde de Hüseyin Gazi’nin kabri var, uzuuun bir kabir. Yuşa Hazretlerinin makamı da öyle uzun boylu yapılmış, deyip Aşkar’ın Battal Gazinin Atının adı olduğunu bilmediğimi örtmeye çalıştım böylece. Hey gidi Battal Gazi, kahpe Bizansın surlarına dayanan kahramanımız. Hüseyin Gazi, Battal Gazinin babası oluyor bildiğiniz gibi.
“Ben sevemedim çarşıları menfaatleri tırsmış aveneleri
Girsem aralarına şaha kalkar namazım söveyim desem orucum tutar dilimi”
5 Aralık 2010 Pazar günü saat 18.30’da IV. Buruciye Şiir Akşamları Cahit Zarifoğlu belgeselinin bir bölümüyle başladı. Şairimiz iyiliklerle anıldı. Ben “Şiir ve Medeniyet” panelinde Zarifoğlu’nun “İşaret Çocukları” adlı şiirini okumuştum. Mustafa Özçelik ise daha toplu şiirler, kitabına girmemiş şairin son şiirini okudu. Geceye Hüseyin Akkaya, Nurettin Durman, Sıtkı Caney, İdris Ekinci, Recep Garip, Sadettin Kaplan, Orhan Karahan, Müştehir Karakaya, Mehmet Atilla Maraş, Muhammed Nur Doğan, Mustafa Özçelik, Hayat Şemi, Bilal Tırnakçı, İbrahim Yasak ve Alim Yıldız katıldı. Güzel ve anlamlı bir gece oldu doğrusu. Bir de özellikle afişlerde adı olmamasına rağmen nezaketen geceye katılan sevgili dostum Hicabi Kırlangıç sunucuyu kırmayarak sahneye çıkıp şiir okudu.
Güzel bir gecenin pekiştirdiği dostluklar oldu. Sohbetler edildi. Çaylar içildi. Zaten çaydan başka neyimiz olabilirdi ki. Bu gezilerin, bu şiiri bahane ederek buluşmaların en güzel taraflarından biri de birbirine dost olmak, dostlukları pekiştirmek bence. Gece geç vakit Hicabi’yi Ankara’ya uğurladık. Diğer arkadaşlarla geceyi öğretmen evinde geçirip sabah 11.30’da İstanbul semasına doğru uçuverdik. Böylece Sivas’ı görmek havasını solumak nasip oldu çok şükür…
4. Buruciye Şiir Akşamları fotogalerimize göz atmak için tıklayın.
Nurettin Durman Sivas’a gitti gördü yazdı