Çarşamba günü Bursa caddeleri, sokakları, omuzlarda şehre şahitlik eden bir güzel insanı daha ebediyete uğurladı. Bilen bilir, hatırlayan da hatırlar, tam da benim yeni gençlik dönemlerine denk gelen yıllardı 28 Şubat süreci. İmam-Hatipli olmamama rağmen kader sırrınca birlikte olduğum, dertlerini anlamaya çalıştığım insanlardı imam-hatipli arkadaşlar. Bihmed diye imam hatip mezunlarına yönelik faaliyet gösteren bir dernek vardı, Orhan Taşanlar adlı bir vali vardı, Bursa’da.
Aldığı emirleri zalimce uygulayan vali, imam-hatipler üzerinde Demokles’in kılıcı gibi korku salmaya çalışıyordu. O dönemde valinin karşısına aldığı liselilerin yanında olan ağabeylerden biri de Bayram Yıldız idi. Aslen Kütahyalı olan Bayram Ağabeyin kaderi üniversite öğrenimi vesilesiyle Bursa ile buluşmuş, sonrasında ömrünü Bursa’da tamamlayacak bir muhacir hayatı nasibine dünyada düşmüştü.
Bihmed’de liseli arkadaşların heyecanlarına (kendi evladı Bilal Yıldız da aralarında idi) ortak olan Bayram Ağabey, kaderin sırrına bakın ki 28 Şubat’ın yıldönümünü takip eden günlerde Rabbimizin rahmetine vasıl olurken, cenazesi sırasında hissettiklerim bambaşka idi.
Ulucami’de kılınan namazdan sonra omuzlara alınan Bayram Ağabeyin naaşı bir müddet sonra cenaze arabasına konulmak istendi. Ama kaderin elinin müdahalesi ile bir anda naaş yeniden omuzlarda yerini aldı. Valilik binasının önüne geldiğimize, tekbirler dillerde idi. Kadere bak dedim, sen mücadele edeceksin, 28 Şubat sürecinde sıkıntı çekeceksin, o dönemin padişahı Vali bey seninle görüşmeyi kabul bile etmeyecek, seni hasta, sorunlu, cüzzamlı görecek, senden irkilecek ama devran dönecek, aynı valiliğin önünden geçerken Tekbir nidaları Bursa caddelerinde ve semalarında hissedilecek. Dedim ki, Rabbim hissettiklerim senin Bayram abiye hediyendir, gördüm, bildim, biliştim.
Bugün o valiyi tanıyan yok, ama Bayram Ağabey binlerce insanın gönlünde
28 Şubat’ın zor günlerinde Valiliğin önüne toplanan İmam-Hatipli arkadaşlarım, o gün de ruhları ile manalarıyla ve dahi dualarıyla sanki orada eylem günlerinde olduğu gibi bir araya gelmişler ve ağabeylerine dünyalık son görevlerini ifa ediyorlardı. Omuzlarda tekbir ile yürüyen naaş, bizden birinin, Müslüman hassasiyetinin somut delillerinden birinin idi. O anı eski vali Orhan Taşanlar’ın görmesini çok isterdim. Bak Vali Bey, sen istediğin kadar bizi yok say, bizi görme, coplat, hapse at, konuşma kibrinden ama musallaya konduğunda seni bu kadar şevkle omuzlara kim alır, bir düşün derdim.
Sevad-ı azam, kelime anlamıyla büyük karaltı demektir. Bir hadis-i şerife de nispetle içinde bulunmanın kurtuluş olacağı müjdelenen topluluk anlamına gelir. Bayram Ağabeyin cenazesi de büyük bir karaltı idi. Arkada en geri safta tekbir nidaları arasında yürümek, sevad-ı azamın tekbirine eşlik etmek benim için başka bir keyifti. O gün Valilik önünde coplanan, hakarete maruz kalan, yok sayılan arkadaşlarımız bu gün Bayram ağabeylerine omuz verirken aynı duyguları taşıyordu. Kadere bakın ki Vali Taşanlar gitmiş, Bayram Ağabey gönüllerde baki kalmıştı.
Kader onu son demlerinde Mustafa Kara Hocaya dünür kıldı. Oğlunun kaderi, Kara Hocanın kızının kaderi ile yürümeye karar verdiğinde, kader dünyalık huzuru onların üzerine serpmişti bile. Oğul Bilal Yıldız da babası gibi mücadelenin tam ortasında yer almış, o zamanlar Vivo adıyla çıkan bir derginin bütün sorumluluğunu Hamza Meral ile omuzlarına almıştı.
Bihmed’in eski yerinin önünden geçerken caddeler susmuş, arabalar durmuş, evler geçen naaşın önünde sükut burcunun namzetleri olarak duruyordu sanki. Bihmed’e girmenin yasaklandığı günlerde gençler de Bihmed’e girebilsin diye binanın altında bir oda tahsis edilmiş, Bayram Ağabey de gençlerin yanında yeni sürecin getirileri üzerine sohbetler ediyordu. Bina mahzundu, duvarlarında sözlerin güzelleri asılıydı. O günü hatırladım bir an, o alt odada Bayram Ağabey Tayyip Erdoğan’ın yanında niçin yer aldığını sakin ve anlayan bir dil ile bizlere anlatıyordu. Kendisine yöneltilen eleştirilere ise yine sakinlik içinde cevaplar veriyordu. Yaptığından emin bir hali vardı.
Emir Sultan mezarlığına geldiğimizde uyanmama vesile olan İsmail Kara Hoca oldu. “Zekiciğim başın sağ olsun” dediğinde içimi okumuştu sanki Hoca. Ellerim İsmail Kara’nın ellerinde, sessizlik kalbimde, huzur içimde, dua ise dimağındaydı.
Bizden evvel giden ahbaba selam olsun.
Zeki Dursun yazdı