Ne oldu bugün!
Her şey bir başka. Zamanın gözlerinin içinde tebessüm. Her şey yerli yerinde ama sanki değil.
Aynada buğu.
Bende tereddüt.
Terlikler yine komşuya gidiyor. Tıpır tıpır, sesler küçülmüş. Anneler, teyzeler ellerinde kalplerine bastırdıkları kitap, başlarında beyaz tülbent...
Bulutlar sokak aralarına inmiş sanırsın.
Gece, içinden bir gündüz daha çıkarıyor. Sahur diye bir zaman adı düşüyor sofraya, sonra iftar.
Her şeye bir şey oluyor.
Ne oluyorsa iyi oluyor.
Aynada buğu.
Bende hayret, tereddüt.
Sinirli insanlar sükûnete ermiş. Kendilerine sinirleniyor ve gülümsüyorlar sonra. Sözlerin debisi düşmüş, sukut hayata katılmış ve hâl dili güne ve geceye serin ve telaşsız eda ile giriyor.
Zamanın nabzı iri.
Anlaşılır gibi değil.
Bir ayın içinde “bin” ay, sırtında iyiliğin katmanları, devi yüklenmiş karınca.
Bu Rabb’in, aciz kullarına eşsiz lütfu. Bağışlama bahanesi. İçine “bin” ay doldurulmuş gece, aklın çerçevesini rüzgara salar.
Dünya mı burası? Ahiret biraz sanki!
Gerçekle düş arasında, iki dünya arasında bir başka bahar mevsimi.
Aynada buğu.
Ben kendi başıma bir kaç kişi.
Aras’ta açılan yeryüzü sofrası. Kıtalar diz çökmüş. İftara sayılı dakikalar, yüz yüze bakıyor müminler, milyarlarca. Hepsi, tek şart olan, gönüllük esasına uymuş. Çoğalıyorlar bakışlarda. Halden hale geçiyorlar, nimet konuşuyor, azalar tek tek söze giriyor.
Gökyüzünde nehirler buluşuyor, kuş kanatlarının hışırtısında.
Ramazan kurmuş sofrayı, oruç bir ucundan çarşaf gibi sonsuza açarken zamanı, devreye alıyor insanı.
Ruhla beden arasındaki gerilimi, kısırlaşan tefekkürü, bencillik sularına göz atan tutkuları çağırıyor.
Bulutlar örs, yağmur çekiç; böyle bir mektep görülmemiştir.
Aynada açılan buğu.
Bende hayretten açılan gözler, hızlanan tereddüt.
Sonra bir ses!
Seslerin başı önüne düşüyor. Şiir ayaklarının altına serilip toprak olmak istiyor.
Elif, Lam, Mim...
Gözsüz de görebilirim.
İnsanın başı dönüyor. Döne döne, insan anlamın evine dönüyor. Düştüğü yere yükselmek için en uç noktaya geliyor.
İnsan işitiyor.
İşitip, “itaat ettik” dediğinde, aynayı buğu terk etmiş oluyor.
Tereddütler yerini, korku – ümide ( havf – reca ) bırakıyor.
Ramazan her yıl, on gün acele ederek, Müslümanı “korku ve ümitle” sarsıp Sırat-ı Mustakim’de kavi kılmaya gelir.
Otuz gün sonunda buğu gider, yerinde net ve kavi duruş belirir, o an zamanın adı bayram olur.
Ahmet Mercan yazdı