İnsan hayatını nerede idame ettirirse dünyayı da oradan ibaret sanıyor. Gezdiğimiz gördüğümüz yerler hayata bakışımızı etkiliyor. Bu gerçek çok okuyanın mı yoksa çok gezenin mi daha iyi bileceği meselesini akla getiriveriyor. Hiç şüphesiz ikisi de gerekli; okuyup gezenler ya da gezerken okuyabilenler en kârlı olanlar olmalı. Gezmek de bir okuma tecrübesi değil mi ki! Gezerken farklı hayatları, farklı mekanları, farklı deneyimleri okuruz zirâ. Yeni gördüğümüz mekanlar bazen hiç aklımıza gelmeyenleri bize düşündürür, bazen elimizdekinin kıymetini bilmek gerektiğini öğretir bazen de kendimizdeki kusurla bizi yüzleştirir.  Yunus’un tabiriyle tanış oluruz bu tecrübe sayesinde; kendimizle, bizle ve diğeriyle.  

Nüvvab’ın kuruluşunun yüzüncü yılı münasebetiyle gittiğimiz Bulgaristan’dan bu anlamda heybemizi doldurup geldik. Yeni mekanlar, yeni simalar, yeni hikayelerle tanış olduk. Burada görüp işittiklerimizin bir kısmı yüreğimizi sızlatsa da Müslümanda asla kaybolmaması gereken vakar ve umudun en zor şartlarda bile nasıl korunduğunu ve filizlendiğini yakinen müşahede ettik. Hâlen süreçler çok zor ve imkanlar kısıtlı; lakin yürekler kocaman, başlar da dimdik. Türkiye’nin ve Türkiye’den oralara giden insanların samimi ve özverili gayretlerinin bunda çok büyük bir payı var hiç şüphesiz.