Erdal Çakır’ın “HÛ” isimli şiir kitabı Haziran 2011’de Hece Yayınları’ndan çıkmış. Şiir kitabı kategorisinde lakin alışageldiğimiz şiir kitaplarından daha bir zirvede yere koymamız gerekiyor HÛ’yu. Çünkü “Esma-ül Hüsna’nın şiiri” kaydı düşülen. “Bu tabir de ne kadar yerinde acep” diye düşünmedim değil, ancak ilk aklıma gelen tanımlama bu oldu. Başka nasıl izah edilebilir ki o en güzel isimlerin, harf harf mısralarla gönlümüze işlenmesi.
Uzak bildiklerim ile yakınlaştım
Kitabı bitirmeden, henüz okurken dahi Rabbim ile daha bir yakınlaştığımı hissettim. Azrail ile kucaklaştım, Cebrail’e selam verdim ve Peygamberime sarıldım. Şiirden beklediğin, afili şekerlere kanan çocuklar gibi bir dizi kafiyeler zinciri ise şayet, hiç açma kitabın kapağını zira bu kitapta çok daha fazlası mevcut bilesin. Art arda gelen mananın ihtişamlı uyumu, aklının odacıklarını tek tek kolaçan edip seni düşüncenin fevkinde bir yolculuğa çıkartacak. Her mısra, peşi sıra gelen kelimelerle seni en derininden çekip çıkartacak; sarsılacak, karışacak ve mıhlanıp kalacaksın olduğun yere. Mekândan ayrılıp özgürleşecek, tutsaklıktan kurtulacaksın. Merak buyurma, en sonunda durulacak ve dinginleşeceksin.
Kitaptan denize yol buldum
Denize bakmak, denizi seyretmek, denizi dinlemek ve derin bir nefes alıp denizi koklamak nasıl kıpırtılara yol açarsa içinin kıvrımlarında, bu kitabı okuduğun zaman da aynı duygulara gark olacaksın. Kim bilir belki de denizde yüzme aşamasına bile ulaşmak mümkün adamına göre. Elbette deniz ile arasında bir bağ oluşmamış olanlar var ise gücüm yettiği nispette bir parça izah etmem gerekecek galiba kitabın bende çağrıştırdığı duyguları.
Uçsuz bucaksız bir sonsuzluk, bütün sıkıntıları, dertleri içine alıp taşıyacak bir genişlik. Huzurun, sükûnetin sesi ve tuzlu, ferahlatıcı, yosunlu, mavimsi enfes koku. Çocukluğun, masumiyetin, yaramazlığın ve hiç bitmeyen sevginin şefkatli kokusu. Sayfalar arasında ilerlerken hissettiklerim denizin bende canlandırdığı dalgalanmalarla sesteş idi adeta. Daha da ötesi, O’nun isimlerinin, denizinde her kulaç attığımda tek tek içime nüfuz ettiğini, hepsini kucaklayıp sarmaladığımı ve sıkı dostluklar kurduğumu söylersem inanır mısınız?
Elle tutabildiğine somut mu dersin. Öyle ise şimdi sıkı dur. HÛ’yu adımlarken soyut olana dokunup onu avuçlayabileceksin. Daha nasıl anlatayım, dile hiç gelmez, kalemin de ancak bunca gücü yetiyor işte. Soyut ve somut ne kadar mana var ise birlik olup kenetlenmiş, kalbini aklettirmek için HÛ ile huzura gelmişler vesselam.
F.Kebire Gündüz Karaaslan kitabı tavsiye edene dua ederek yazdı