İtalya’nın en büyük Müslüman kültürü uzmanlarından biri olan Ahmed Abd Al Waliyy Vincenzo tarafından yazılan Yesrib’de Bahar, merhum Ahmed Yüksel Özemre ve Feza Özemre’nin çevirisiyle Timaş Yayınları’nca güzel bir baskı ile okurlarına sunuldu. Romanın yazarı doğumundan yirmi dokuz yıl sonra Müslüman olan bir İtalyan. Üç yüz üç sayfa olan roman, İslâm’ın doğuşunu ele alan klasikleşmiş eserleri örselemeden Müslümanlığın doğuşunu hikâyeleştirmiş.
Vincenzo’nun, bu romanı bizimle buluştururken dikkat ettiği en önemli unsur tarihî kaynaklara sadık kalması. Ayrıca Vincenzo, kendi deyişiyle “Batı romanının akıcılığı ile Doğu bilgeliğinin içeriğini haiz” bu eseri yayınlarken amacının, Doğu ile Batı’nın birbirine biraz daha yakınlaşması ve birbirlerini daha iyi tanıma arzusu olduğunu heyecanla dile getirir.
Yararlanılan kaynaklar kitabın sonunda liste halinde verilmiş
Bizler İslâmiyet’in doğuşunu genelde Siyer-i Nebî olarak adlandırılan, Rasûlüllah’ın hayatının anlatıldığı, olayların içinde olmayan bir kameraman gibi Mekke’den ve Medine’den hadiselerin gözlendiği ve değerlendirildiği kitaplardan okuduk. Oysa Yesrib’de Bahar, bir siyer kitabı olmamakla beraber İslâm’ın doğuş serüvenini Medine perspektifinden, genç sahabî Zeyd bin Sabit’in gözüyle kaleme alan bir eser.
Kitabın kapağında “Müslümanlığın Doğuş Öyküsü” alt başlığı da dikkat çekici. Medinelilerin birinci ve ikinci Akabe beyatlarında İslâmiyet ve Rahmet Peygamberi ile tanışmalarını, olayları Mekke’den gözlemleyen bir kişinin gözü ile okuyup öğrendik. Oysa her iki beyatın da oluşum süreci, nasıl böyle bir karar alındığı, Medine’de yapılan tartışmalar, Hicret’ten evvel Medine’de gerekli ortamın nasıl oluştuğu bu kitapta roman havası ile müşahede edilebilir.
İslâmiyet’in doğuşu elbette ki bir tarihî olgudur. Bu tarihî olguyu romanlaştırırken tarihî gerçeklerin göz önünde bulundurulması da eserin dikkat çekici ilkelerinden. Başlıca kaynak olarak Hz. Muhammed (sav)’in biyografilerine dayanmakla birlikte bunları, orijinal bir hikâyenin akışına monte eden bir özellik arz ediyor roman. Bu akış İslâm tarihinin genel içeriğine sadık kalırken, bir yandan da bireysel kişilikler ve olaylar çerçevesinde serbestçe dolanmakta. Yararlanılan kaynaklar kitabın sonunda liste halinde verilmiş olup, her kaynağın altında söz konusu kaynakla ilgili ayrıntılı bilgilerin eklenmesi de ihmal edilmemiş. Ayrıca bireysel kişilikleri tanıtan bir liste de kitabın başında verilmiş.
Hicretten sonra da on iki yaşında vahiy kâtibi olmuştu
Roman bir savaşta babası ölen Zeyd bin Sabit’in kendisi, annesi ve abisi ile birlikte bahçede hurma topladıkları sırada Zeyd’in merhum babasının dostu olan Eslem kabilesinin genç liderinin, bu aileyi muhtemel savaşlardan koruma teklifini konu edinen bölüm ile başlar. Sabit ailesi bu şaşırtıcı ilgiden tedirgin olsa da çok geçmeden asıl nedenini anlamakta geri kalmaz. Eslem kabilesinin genç lideri, Zeyd’in dul ve genç annesine duygusal bir his beslemektedir yüreğinin derinliklerinde. Sabit ailesi bu beklenmedik durumu hazmetme uğraşında iken, şehir merkezinin gündeminde ise Evs ve Hazrec örneği başta olmak üzere bitmek bilmeyen kabile savaşları vardır. Bu kabile savaşlarını sonlandırmak için bazı kabile büyükleri barış yolu ararlar.
Bir süre sonra kabile savaşlarına ara verilmiş ve Medinelilerin gündemini yeni bir dinin doğuşu ve Son Peygamber’in gelişi almıştır. Zira Mekke’deki Rahmet Peygamberinden kısmî habersizlik içinde yeni bir peygamber bekleyişi vardır bu şehirde. Çünkü Yesribliler, Yahudiler’in telkinleriyle yeni bir peygamberin geleceğine dair beklenti içerisindeydiler. Yesriblilerin Rahmet Peygamberi’ni ve İslâm’ı kolay kabullenişlerinin ardındaki etkenlerden biri de budur. Kaldı ki Rahmet Peygamberi Yesribliler’in “peygamber” bekleyişine cevap olmuştur. Devam eden süreçte Yesriblilerin bir kulağı da Mekke’den gelecek haberlerde olacaktır
Öte yandan hikâyenin başlangıcında yaklaşık sekiz yaşında olan Zeyd bin Sabit, kendisinin en önde gelen koruyucularından ve yorumcularından birisi olacağı Kur’an’ın vahy edilişine paralel bir biçimde büyür. Hicretten önce İslâm’a ve Kur’an’a olan ilgisi günbegün artar. Akabe beyatlarıyla İslâm’ı kabul eden Yesrib’in önde gelen Müslümanları, aralarındaki dinî sohbetlerde Zeyd’e de yer verirler, hatta Kur’an ayetleri bahis konusu oldukça, Zeyd’in kuvvetli Kur’an ezberine başvururlar. Hicretten sonra da on iki yaşında vahiy kâtibi olacaktır.
Hicretten sonraki gelişmeleri akıcı ve heyecanlı bir üslupla ele alıyor
Bu sırada İslâmiyet’in Mekke’de doğuşu sürmektedir. Sancılı ve uzun süreçli bir doğuştur bu. Sessiz sedasız başlayan bir doğuş… Rahmet Peygamberi’ni kabullenemeyen Mekkeli putperest despotların, İslâm’ın çiçeği burnunda üyelerine karşı bitmek tükenmek bilmeyen işkenceleri de sürmektedir. Büyük hicrete bir ön hazırlık olarak da değerlendirebileceğimiz Habeşistan hicretleri ile bu sonu gelmez işkence ve baskılardan kurtulma yolunu seçti ilk Müslümanlar. Kalıcı olmayan bu ilk hicret pek de rağbet görmedi.
Âlemlere rahmet olan Sevgili Nebi ile birlikte bütün Müslümanların katıldığı büyük hicret Yesrib’edir. Hicret, Allah rızası niyetiyle anadan, babadan, evlattan, yârdan, diyardan, maldan, mülkten hatta candan vazgeçmenin ibretli ve meşakkatli bir öyküsüdür. Yesrib’de Bahar da bu kutlu yolculuğun Medine’deki ön hazırlık sürecini ve hicretten sonraki gelişmeleri akıcı ve heyecanlı bir üslupla ele almakta ve Rahmet Peygamberi’nin vefatına kadarki süreçte gelişen önemli olayları kronolojik olarak hikâyeleştirmekte.
Eserin son iki bölümünün ilkinde Kur’an’ın iki kapak arasına toplanması için oluşturulan komisyona halife Hz. Ebu Bekir’in emriyle Zeyd bin Sabit’in başkanlık etmesi ve bu sürecin gelişimi hikâyeleşir. Son bölümde ise Zeyd çoğu romanın başkarakteri gibi gözlerini ebediyen kapatır, cennet-i âlâ ile buluşur.
Müslümanlığın doğuş öyküsünü bir de böylesi Batılı bir Müslümanın kaleminden okumak iyi bir fikir olacaktır.
İslâm Doğan yazdı