Necati Mert, yaşayan önemli öykücülerimizden. Gerçi kendisi öykü denilmesinden ziyade hikâye denmesi taraftarı. Biz de bu haberde öyküyü değil hikâyeyi kullanacağız. Mert, Adapazarlıdır ve Adapazarı’nın Sakarya değil Adapazarı olduğunu söyler. Şehrini, şehrinin kültürünü, yaşayışını seven, şehrini bırakmayan biri. Hayatı boyunca merkez edebiyat çevrelerine karşı taşrayı savundu ve bunu bizzat yaşayışıyla ispatladı, gösterdi. Mütevazı bir kişilik. Bir röportajında “hikâye alçakgönüllüktür” diyerek alçakgönüllü fıtratını, kişiliğini ortaya koyar. İdeolojilerin, siyasal kavramların çizdiği sert sınırlarda ikamet etmek yerine insanlığın engin vadilerinde yürümeyi tercih eder. Mert, samimi özellikleri dolayısıyla her kesimden insan onun muhabbet halkasında yerini alır.
Mert’in genel olarak hikâyelerine baktığımızda gündelik, sade, sıcak, akıcı, insanı yormayan bir dilin varlığını görürüz. Tasvire dayalı, ağdalı olmayan bir anlatım… Türkçenin güzelliğini bütün hikâyelerine sindirmiş. Yazdıkları fantastik, artistik öğeler barındırmaz. Bütün renkleriyle, sadeliğiyle günlük yaşantılarımız var hikâyelerinde. Her yerde karşılaşabileceğimiz insanlar… Aslında bu bir basitlik olarak görülebilir. Ama hiç de öyle değil. Önemli olan basit, gündelik yaşantıları hikâyeleştirebilmek, gündelik yaşantılardaki ayrıntıları görebilmek. Bu da Necati Mert’te fazlasıyla var. Adapazarı var hikâyelerinde. Çark Suyu, yağmurlar, ıslama köfte, Yugoslav Göçmenleri, Mâcirler, Arnavutlar…
İlk hikâyesi “Mustafa’nın Karesi” 1972’de yayınlanır. Bu tarihten itibaren birçok dergide eserleri yayınlanır. Adapazarı’ndaki bazı gazete ve dergilerde makaleleri de okuyucuyla buluşur. Daha önce çeşitli yayınevlerinden çıkan hikâye kitaplarını Hece Yayınları, bu sene içinde, Mustafa’nın Karesi ve Gönüller Küçüldü adlı kitaplarda bir araya getirerek iki cilt halinde okuyucuya sunar.
Gönüller Küçüldü insan hallerine ilişkin bir albüm gibi
Gönüller Küçüldü, Mert’in hikâyelerinin toplandığı bir kitap. Toplu hikâyelerin ikinci cildi. Yine yazarın güzel ve kanaviçe işler gibi özenle kullandığı Türkçe… Hayatın bizzat kendisi… Yaşadıklarımız ve şahit olduklarımız… “Geceye Uçurulan Güvercinler” ve “Gönüller Küçüldü” kitaplarının toplamı. Atmış bir tane Necati Mert hikâyesi… İnsanı boğmayan, kasvet dolu labirentlerde dolaşmayan, samimi, birbirinden dikkat çekici hikâyeler… Gündelik dilin içinde “ay yüzlü, peri sözlü sultanım”, “bunca yıllık mutluluğumuzun grubunda, çaylar gibi, demleniyor, tutuşuyorduk.”, “soru soran bir sessizlik vardı.”, “oysa kapan özgürlüğündeki insanlar gibi farecikleriz!” gibi enfes cümleler, bir şiirden fırlamış gibi duran cümleler şaşırtır bizleri. Türkçenin billur pınarlarından kaynamış kelimelerin şöleni…
Gönüller Küçüldü kitabını okurken cafcaflı olaylara, abartılı kişiliklere, hasta şahsiyetlere, toplumla kavgalı bireylere, vurdulu kırdılı aksiyonlara, garip figürlere gerek kalmadan da hikâye yazıldığını ve yazılabileceğini görüyoruz. Yaşanılanın bütün doğallığıyla sayfalara nasıl yansıyabileceğinin cevabını alabiliyoruz. Yanıbaşımızdaki komşumuzun, emekli yakınımızın, her gün yürüdüğümüz sokağın, sokaktaki esnafın, bir dükkân ararken içinde kaybolduğumuz pasajın, piknik yaptığımız yerin, vitrinlerinde fotoğraflarımızın yer aldığı fotoğrafçının, yol kenarına konan top top güvercinlerin… Nasıl birer hikâye konusu olabileceğini bütün güzelliğiyle anlayabiliyoruz.
Bazen güldüren, tebessüm ettiren, bazen de içimizi acıtan hikâyeler… “Köprü” hikâyesindeki Fikri Amca’nın trajik intiharı. Üzücü bir vakıa… Burada aslında çok ciddi bir siyasi/kültürel eleştiri de söz konusu. Memleketin gidişatı… Ekonomik krizler ve olmayan paraların harcanması… Lüks özentisi… “Kendi Halinde Sami”de ise Sami ile birlikte yüzümüzde bir tebessüm… “Eşler” hikâyesindeki karı koca arasındaki muhabbet ise imrenilecek cinsten.
Gönüller Küçüldü insan hallerine, insanlık durumlarımıza ilişkin bir albüm gibi. Her türlü halimizin resimleri. Türkçenin satırlarda şaha kalkması. Necati Mert hikâyeyi yazmış. Bize de okumak düşer.
Muaz Ergü yazdı