Su olmasa bile
2009 Temmuzunda Şam Ümeyye Camii önünde güvercinleri yemleyen insanlara, şen çocuklara bakarken arkamı dönünce gördüm manzarayı. Yakında yapıldığı anlaşılan bir çeşmenin üzerine önce yuvarlak istifli bir Besmele işlenmiş, sonra tuğra biçiminde bir âyet istifi, altında da aynı âyetin açık bir satır hâline getirilmişi: “Ve ce’alnâ mine’l-mâi külle şey’in hayy” (Canlı olan her şeyi sudan yaptık.) Çeşmenin suyunun akmıyor oluşu kötü ama âyet iyi.
Bunu neden yaparlar?
Fakat bu iyiyi bozan bir kötü var. Güzelim hattın sol üst yanından aşağı doğru, kötü bir yazıyla ve “Allah Allah Muhammed” kelimelerini yazmış biri. Bunu kim, niçin yapar? Güzellikten zerre kadar nasibi olmayan biri, sadece “iz bırakmak” için yapmış olmalı bunu. Bu bencil hevesine kutsal isimleri âlet etmesi de işin trajikomik yönü.
Konya'da densizlik
1980 güzünde benzer bir densizliği Konya’nın Ilgın ilçesinde görmüştüm: Sultan Üçüncü Murad döneminde Lala Mustafa Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmış külliyenin ayakta kalmayı başarmış yapılarından biri olan ve halkın Kurşunlu dediği mabedin kapısının sağında, taş duvarda hâkkedilmeye çalışılmış bir lâfza-i celâl idi bu. Canım çok sıkılmıştı. Elinde çekiç ve keskiyle dakikalarca bu iş için emek veren cahil ve zevksiz adam, aklınca orada bir “eser-iz” bırakmaya çalışarak, kubbesiyle, minaresiyle, şerefesiyle, mihrabıyla, kitabesiyle, içindeki levhalarıyla zaten “Allah” deyip duran yapıyı tahrip ettiğini, yaraladığını nasıl düşünmez, nasıl akıl etmez?
Bu yanlış eserler; okul sıralarına, ağaç gövdelerine çakılarıyla, bıçaklarıyla, kalemleriyle bir şeyler kazıyan çocukların ve gençlerin bıraktıkları izlerden daha kötü göründü bana.
İbrahim Demirci esefle haber verdi
demsaz (at) gmail.com