Dünyanın kalbi Bosna Bosna diye atarken 1992’de, tıpkı şu an Mısır, Suriye, Filistin, Arakan, Doğu Türkistan, Çeçenya vd. diye attığı gibi, Türkiye topraklarından zulme rızayı ar bilen, bu hali imansızlık gören yiğitler vardı ve hep varolagelmiştir onlar.

Sırplar, ümmet coğrafyamızın Bosna yanını muhasara altına almışken mücahid ruhlu Müslümanlar durur muydu hiç? İşte onlardan birisi de o günlerin cesaret ve iman timsali Selami Yurdan’dır. O bölgedeki kardeşlerinin kavgasına ve davasına omuz vermek için, yollara tebessüm sararak kendi memleketine el sallamıştır. Ve öyle güzel bir şehid olmuştur ki, onu unutmuyoruz, unutamıyoruz hâlâ. Çünkü yaşıyor, çünkü Rabbinin yüce kelamında vasfettiği üzere katında rızıklananlardan olmuştu Selami.

Onunla ilgili en geniş bilgiyi, Mehmet Ali Tekin’in iki cilt olarak hazırladığı Şehidlerimiz isimli eserinin ilk cildinden alıyoruz. Orada, arkadaşı Ufuk’un anlattıkları, şehidimizin ne kadar da şehadete sevdalı bir hale büründüğünü fark ettiriyor. Cihadın bağrına ayak basar basmaz hemen vuruşmaların en yoğun olduğu yerlere gitmek ve bir an önce Rabbine kavuşmak, şehid olmak ister. Durmayı yediremez kendine, “biz buraya şehid olmaya geldik” der. Ve sonra da karın boşluğundan yediği tek kurşunla ruhunu teslim etmeden evvel, beş kere Tekbir getirerek, zaten fazla ısınamadığı dünyayı, kendi haline bırakır. En güzel ölümle can emanetini Rabbine iade etmenin hoşnutluğu ve huzuruyla gözlerini, gerçek hayata ebediyen açmak için, kısa müddetliğine yumuverir.

Biz onu daha çok ezgilerimizden-marşlarımızdan tanırız. Sağ olsunlar ezgicilerimiz-marşçılarımız Selami Yurdan renkli eserlerini, samimiyetlerinin en sıcak tonlarıyla söylemişler. Grup Kıvılcım, “Karanlığa ışık serpen aydınlığın meş’alesi/ Soğuk iklimde gül yetiştiren sen sevdanın emekçisi” demişti “Çeçen Dansı” albümlerinde mesela. Yine, Hasan Enes, “Hepsinden Öte İsyan-Kıyam Türküleri” albümündeki “Sen Beklenen” ezgisinde dünyadaki bütün kutlu dava yolcularına selam gönderirken “Şehid Selami Yurdan”ı da unutmuyor. Sonra, “Bosna’da, dağlarda en önde kavgada” sözleriyle örülen ağıt ve sevda yüklü bir çalışma geliyor dertli bir müminin sesinden “Şehidler Kervanı-6” albümünde. Allahu Teâlâ’nın katında ölü olmayan vahiy erleri, ezgilerimiz vesilesiyle de kalplerimizde ve zihinlerimizde hep yaşıyor durumdalar. Hamd olsun.

“Beş milyon oğlum olsa bile onları Allah yolunda feda etmeye hazırım”

Şehid Selami Yurdan ile ilgili nereden bilgi bulabilirim diye düşünürken, aklıma AKEV (Akabe Kültür Eğitim Vakfı)’in yıllar önce yayınladığı Yakın Tarih Şehidler Albümü adlı eser geldi. Elime aldığım gibi içindekiler bölümünde gözlerimi, bir aşağı bir yukarı gezdirirken şehidimizin ismine rastgelmeyişim hayret etmeme sebep oldu. Yanlış mı baktım diye tekrar gözlerimi kısarak bakmaya yöneldim ama nafile; yoktu işte! Allah Allah deyip şakaklarımdaki parmaklarımla başımda hayret ifadeleri çizerken, bu defa aklıma eserin yayın tarihine bakmak geldi. Tamam, şimdi problem çözüldü: Bu çalışma Ocak 1992’de yayınlanmış. Şehidimizin şehadet vaktine ise daha yedi ay vardı. Kim bilir, belki de o, bu eseri okumuştu. Kim bilir hayıflanmıştı belki de, “Ya Rabbi beni de bu şehidlerin kervanına kat” diye dua etmişti. Okuyup okumadığını bilmesek de, yürüdüğü yol, onun ciddiyet ve ihlâsla şehid olmak için Rabbine yalvarıp yakardığını resmediyor. AKEV, eserin sonraki baskılarında onu da sayfaları arasına dahil etmiştir hüsn-i zannındayım.

Oğuldan bahsedip de babadan bahsetmemek olmaz ki şimdi. Şehidimizin, en az kendisi kadar cengâver olan ve 1997’de vefat ettiği söylenen babası Fermanî Yurdan’ın, oğlunun şehadetinin ardından İstanbul Beyazıt Camii meydanında kılınan gıyabi cenaze namazının sonrasında yaptığı konuşması, onun şehadet bilincinin kuşattığı bir aile reisi olduğunu anlatıyordu oradakilere. Ve baba Yurdan, binlerce Müslüman’ın gözyaşlarını akıttığına şahit olan o meydanda, şu sözleri terennüm ediyordu: “Selami’nin düğününe hoş geldiniz. Bu gıyabî cenaze namazını oğlum Selami’nin düğün merasimi olarak kabul ediyorum. Ey nüfus kâğıdında Müslüman yazanlar! Bu dava hepimizin davasıdır. Ben, bu gün oğlum Selami’nin Bosna-Hersek’te şehid olmasının gururunu taşıyorum. Benim bir Selami’m gittiyse, geriye daha beş Selami’m var. Şehidlik, Cenab-ı Allah’ın lütfudur. Değil beş oğlum, beş milyon oğlum olsa bile onları Allah yolunda feda etmeye hazırım. Davamıza hep birlikte sahip çıkalım.” Allahu Ekber…

Yirmi bir yıl önce, şu yaz sıcağının insanı kavurduğu günlerin birinde, 22 Ağustos 1992 gününde şehadetle doğrulan ve yoğrulan yüreğini Bosna dağlarında Rabbine yükselten ve öğrendiğimize göre Bosna’daki ilk Türk şehid olan Selami Yurdan, tevhidin şirke, zulme, tuğyana ve küffara galip geleceğinin meş’alesini yakarak izzetli bir gidişle gitmişti. Ne mutlu onun yolunu tutabilenlere!

Fatih Pala yazdı