Temmuz ayı içinde Üniversite mezunu iki gence rastladık. Muhammediye kitabını duyup duymadıklarını, görüp görmediklerini sordum. İkisi de bilmesi, hiç olmazsa duyması icap eden bölümlerden mezun idi. Görmek bir tarafa duymamışlardı bile… Yine bir başka üniversite mezunu kızımız “Hocam, hakikaten ecdadımız, anneler, nineler Muhammediye’yi dinleyip anlayabiliyorlar mıydı?” diye sordu. Ben de: “Kızım ecdadımız dinlediklerini, okuduklarını tam anlamak niyeti ve dikkatiyle dinlerler ve okurlardı. Anlamadıklarını sorarlar, öğrenirlerdi. Hocaları da okuyan, dinleyenler de ‘okudu desinler’ diye değil, mânâ, hakikat anlaşılsın diye; ‘de geç-söyle geç’ değil ‘anlamadan geçme!’ kaidesine riayet ederlerdi. Onun için de anlamaları öğrenmeleri zor değildi. Bir de mana tadı ve zevki alan insanlar anlamadan rahat edemezler…”
Demek ki bu gençler Prof. Orhan Okay, Prof. Kaya Bilgegil, Prof. Ali Nihat Tarlan, Prof. Âmil Çelebioğlu, Mahir İz, Yaman Dede, Veysel Öksüz hazeratı gibi aşk, şevk, ilim-irfan ve Muhabbeti Muhammediye sahibi bir hocaya müsadif olmamışlar.
Rahmetli babaannem Mevlid-i Şerifi zevkle ve gözyaşlarıyla dinler ve çok şey anlardı. “Bilmez ki sorsun, sormaz ki bilsin” demişler. Anlayamadığı hususları hemen bir bilene sorarlardı. Onun için irfan sahibi oluyorlardı. Hatta şöyle bir güzel kelâm var: “Beliğ söz bilmeziz amma biraz irfanımız vardır”
Muhammediye’yi tekrar okumaya gayret edince, anladık ki, bu güzel bir Siyer-i Nebi, bir çeşit Kıssas-ı Enbiya’dır. Manzum ve ahenkli olduğundan daha zevkle okunur. Bir de bizde şu kanaat uyandı: Malum Muhyiddin İbn Arabî, Fütuhat-ı Mekkiye’nin bizzat Resulullah Efendimizin (s.a.) işaret ve ilhamıyla yazıldığını söyler. Fakirde de Muhammediye’nin, Resulullah Efendimizin aşikâr himmeti, ruhani yardımı ile yazıldığı hissi hâkim oldu. Çünki yazar; duymuş, okumuş gibi değil, hâdisata şahitlik etmiş gibi canlı anlatıyor. Süleyman Çelebi’nin Mevlid-i Şerif-i, Hüseyin Vassaf’ın Gülzar-ı Aşk’ı (Mevlid Şerhi) gibi.
Gerçi Yazıcızade çok çalışmış, belli. Birçok tefsir ve tarih kitapları okumuş. Ama asıl; himmeti Hacı Bayram’ı Veli, Somuncu Baba ve Resulullah Efendimize lâyık ve mazhar olmuş. Biz de tekrar bir bölüm daha iktibas ederek Muhammediye’nin ihyasından behreyab olalım. Belki birkaç çerağ daha uyanır, diye düşündük. Hz. Ömer’in Müslüman oluşu İslam Tarihinin çok dikkate değer muhteşem safhalarındandır. Peygamberimizin yeryüzündeki iki müşavirinden biri dediği Hz. Ömer’in İslam olarak yaşayışı pek çok manidardır. O kısmı naklediyoruz. Âmil hocamız merhum eseri latinize etmekle kalmamış, bir de lügatçe ilave etmiş, biz de beyitlerin karşısına lügatçeyi kaydediyoruz.
İSLÂM-U ÖMER (r.a.)
(Hz. Ömer’in Müslüman Oluşu)
“Gel ey hüsn-i takriri tahrir eden Takrir, Tahrir: Anlatma, Yazma
Tasavvurda tasdiki tasvir eden Tasavvur: Zihinde planlama, tasarlama
Gözün aç ki ezher nizam eyleyem Ezher: Çok açık
Kulağ ur ki cevher kelam eyleyem
Ki nazmımda nesr-i meâni dizem
Nisârımda dürr-i mesâni dizem Nisar: Saçmak, çok cömertlik
Dürr: İnci - Mesâni: Ayet
İşit pes nice tuttu kuvvet bu din
Nice zahir oldu nübüvvet bu din
Du’a eder idi Resûl-i İlâh
Kim İslâm’a izzet ver ey padişah
Ömer’le bu İslâm’ı i’zâz kıl İ’zaz: Çok aziz, değerli
Veyâ Amr ile dini ihraz kıl İhraz: Kazanma, sağlamlaştırma
Du’âsını Hak çün mücâb eyledi Mücab: Cevap verilen
Ömer hakkına müstecâb eyledi Müstecab: Kabul edilmiş
Du’âsı niçin olmaya müstecâb
Çün Allah ediptir, ona feth-i bâb Feth-i Bâb: Kapının açılması
Onunçün olupdur bu kevn ü mekân Kevnü mekân: Bütün âlem
Onunçün denilmiş durur kün fe-kân Kün Fe-kân: Ol emri, ayet
Yarattı onu Erhâmu’l- râhimîn
Ki ta ola ol Rahmete’l-âlemîn
Yenabi’i hikmet onun ol Âziz’ü Hakîm
Mâkalîd-i rahmet onun ol Kerîm’ü Rahîm Mâkalid: Kilitler
Çün duasın müstecab etti Resulün Müsteân Müstean: Yardım eden Allah
Ger Ömer imdi nice izhâr ede emn ü amân İzhar: Göstermek
Emn ü amân: Emniyette
Bir gün Ebu Cehl ile oldu musahib pes Ömer Musahib: Sohbet etme
Dedi ona Yâ Ömer meydana gir eyle rihân Rihân: Bahadırlık
Zira çıkmıştır Muhammed der ki ben Peygamberem Terakki: İlerleme
Günde gün etti terakki oluser Sahipkıran Sahipkıran: En kuvvetli
Ger sen onu öldürürsen yüz vakıyye uş gümüş Vakiye: Okka, uş: Şimdi
Hem verem ben yüz deve ahmer kıvırcık hep hicân Ahmer: Kırmızı
Hicân: Hecin develeri
Pes Ömer bindi Resulün üstüne kast eyledi
Beline kuşandı kılıç eline aldı sinan Sinan: Mızrak, süngü
Yolda Habbap übn Erett’e uğradı der Ya Ömer İzaz: Aziz etme
Gel beru İslâmı sen i’zaz kıl, kılma hevân Hevan: Horluk, alçaklık
Kim Muhammed dedi Ya Rabb eyle İslâmı azîz
Ya Ömer’le ya Ebu Cehl ile eyle câvidân Câvidân: Ölümsüz
Dedi bak bak sen dahi mi girdin onun dinine
Dedi kim İslâm yoluna ben mi girmişim hemân
Girdiler kız kardaşın hem güyegün islâmına
Dedi uş ne onları koyam ne seni ben revân Revan: Ayakta, yürüyen
Geldi gördü kim salat-ı subh içinde bunları salat-ı subh: Sabah namazı
Kim okurlar sûre’i Tâ-Hâ işitti bir zaman
Gönlü yumşandı biraz Kur’an işitecek onun
Tuttu yüz ammâ Resul’ün kastına ol pehlivan
Bir mağara var idi Ebû Kubeys dağında kim
Anda tutardı Resûl ashab ile gündüz mekân
Erdi onun kapısına heybet ile pes Ömer
Dedi kimdir kim elinde kurtara baş ile can
Dediler kim Ya Resûlullah erişti uş Ömer Uş: Şimdi, o anda
Gelmedi illa ki başlar kesmeye dökmeye kan
Pes Ali dedi kim: Emret iki pâre eyleyem
Dedi sabret Ya Ali kim gör nice olur bu şân
Çün Ömer girdi kapıdan nara urdu hışm ile
Dedi ona pes Resûlullah kılma hem çünan Çünan: Çünki, böyle, öyle ki
Gel beru İslâm’a gel yoksa azab iner sana
Nitekim evvelki kavme imdi azab etti bî-nişân Bî- nişan: Belirtisiz, emaresiz
Çün mübârek yüzünü gördü, işitti sözünü
Titredi tir tir sarardı sankim erişti hazân Hazân: Sonbahar, sararma
Dedi İslâm arz kıl kim Hak Nebi’sin ya Resûl
Kalmadı aslâ mecâlim el-amân ya el-amân
Çünki tahkik oldu Hak bâtılları ibtâl eden Tahkik: Hakikâti arama
Çünki İslâmdır muazzez, pek niçin olam muhân Muhân: İhanet olunmuş
Sahibü’l âyât Muhammed mucizatı satı’ât Satı’ât: Yükselenler
Nasibü’r- râyât Muhammed beyyinâtı kaatı’ât Nasibu’r- râyât: Bayrak diken Beyyinatı Kaatı’ât: Delilli sözler
Çünkim İslâm bağına kurdu Ömer taht erguvân
Onun ile erbaîn oldu tamam pîr ü civan Erbain: Kırk
Ref olup râyât-ı İslâm nasb olup âyât-ı din Ref: Yükselmek – Âyât: Ayetler
Çıktı imân kal’asına oldu anda pâsubân Kal’a: Kale – Pâsuban: Muhafız
Dedi imdi ya Resûlullah niçin halvettesin Halvet: Yalnızlık, saklanmak
Çünki seni Hakk gönderiptir sen de et Hakk’ı ayân
Çıktı pes andan Resûlullah haremde yürüdü
Da’vet etti zahira İslam yolun etti beyân
Çün muazzez oldu İslâm eyledi işrâk’ı tam Muazzez: Çok değerli
Doldu ervah marifet nuru ile kalb’ü lisan İşrak:Işıklandırma- Ervah:Ruhlar
Buldu İslam izzetinde pes Ömer de izzeti
Kim Resûlullah buyurdu gelmesem ben der-cihan Der-cihan: Âleme, cihana
Sen olusardın nebi âlemde bilgil Yâ Ömer Sadr: Baş- Kadr’i âli: Kıymetli
Gör ne sadr oldu ki buldu kadr’i âli bî-kerân Bî-kerân: Kenarda değil
On’a erişti Ebu Bekr ile onun kadri kim
Ta dedi bunların için şâh-ı sır-ı kün fe-kân Kün fe-kân: Ol emri, Ayet
Kim benim iki vezirim var durur gökten gelip
Hem iki dahi vezirim yer yüzünde kâmurân Kâmuran: Arzusuna kavuşmuş
Gökteki iki vezirim biri Cebrâil durur
Biri Mikâildir inerler bular ez-âsumân Ez-âsuman: Gökten- Ez: den, dan
Yerdeki iki vezirimdir Ebu Bekr ü Ömer
Gör ne izzettir verilen bunlara pes nagehan Nagehan: Aniden
Ger yetîm idi velî dürr-i yetîm idi ol şâh Dür-i yetîm: Emsalsiz inci
Kim onun ayağının toprağına dürler feşan Dürler feşan: İnciler saçılan
Çün hicab açıldı, gökten pes kevâkib görünür Kevâkib: Yıldızlar- Tulû: Doğmak
Çün tulû ede güneş zerrât olup zahir hisân Zerrât: Zerreler -Hisan: Güzeller
Pes bular ol nûr-u kevneyn devletinde buldular Nûr-u kevneyn: Âlemlerin nuru, Resûl
Bu cihanda kadr-i âlî ol cihanda imtinân İmtinan: Lütuf, ihsan
Her kişi kim pes onun şer’inde olsa müstakim Şer’inde: Şeriatında –
Hem hususa etse onun sünnetini istinân Müstakim: Dosdoğru
İstinan:Sünnetine uyma
Ol aceb mi bu cihanda ger erişse izzete
Yarın anda görse didâr bulsa ol hûr-ı cinân Didar: Cemâlullah-Hûrı cinan: Huriler
Dediler üç yıl oturdu evde da’vet eyledi
Varmadı kimse kapısına idüben imtihan
Çekmedi asla silah hiç Mekke’de küffâra ol
Mu’cizâtına ederdi davetini iktirân İktirân: Birleştiren
Hücceti Kur’an idi Âyâtı onun beyyinât Hüccet – Beyyinât: Deliller
Kaahirü’l-bürhân idi bürhânı bâhir bî- gümân Kaahirul bürhân: Delilleri çürüten-
Bahir: Apaçık - bî-gümân: Şüphesiz
Sahibü’l âyât Muhammed mucizâtı satı’ât Satı’ât: Yükselenler
Nasibu’r-râyât Muhammed beyyinatı kaatı’ât Nasibu Râyât: Bayrak diken Beyyinatı Kaatı’ât: Delilli, kat’i sözler
İsm-i şerifi geçenleri rahmet, mağfiret, hürmet ve muhabbetle yâd ediyoruz. Himmetleri (manevi yardımları) hazır ola.
Serinin ilk yazısını okumak için tıklayınız.
Serinin ikinci yazısını okumak için tıklayınız.
"Mezuniyyet almış aşk mektebinden
Doyulmaz şahımın hem sohbetinden
"Sırr-ı leben" zahir olur lebinden
Bî-fehim çok gafil insanımız var"
Salih Baba