Bizim Klasikler'den Muhammediye’ye dair 3: Hz. Ömer’in Müslüman oluşu

Temmuz ayı içinde Üniversite mezunu iki gence rastladık. Muhammediye kitabını duyup duymadıklarını, görüp görmediklerini sordum. İkisi de bilmesi, hiç olmazsa duyması icap eden bölümlerden mezun idi. Görmek bir tarafa duymamışlardı bile… Yine bir başka üniversite mezunu kızımız “Hocam, hakikaten ecdadımız, anneler, nineler Muhammediye’yi dinleyip anlayabiliyorlar mıydı?” diye sordu. Ben de: “Kızım ecdadımız dinlediklerini, okuduklarını tam anlamak niyeti ve dikkatiyle dinlerler ve okurlardı. Anlamadıklarını sorarlar, öğrenirlerdi. Hocaları da okuyan, dinleyenler de ‘okudu desinler’ diye değil, mânâ, hakikat anlaşılsın diye; ‘de geç-söyle geç’ değil ‘anlamadan geçme!’ kaidesine riayet ederlerdi. Onun için de anlamaları öğrenmeleri zor değildi. Bir de mana tadı ve zevki alan insanlar anlamadan rahat edemezler…”

Demek ki bu gençler Prof. Orhan Okay, Prof. Kaya Bilgegil, Prof. Ali Nihat Tarlan, Prof. Âmil Çelebioğlu, Mahir İz, Yaman Dede, Veysel Öksüz hazeratı gibi aşk, şevk, ilim-irfan ve Muhabbeti Muhammediye sahibi bir hocaya müsadif olmamışlar.

Rahmetli babaannem Mevlid-i Şerifi zevkle ve gözyaşlarıyla dinler ve çok şey anlardı. “Bilmez ki sorsun, sormaz ki bilsin” demişler. Anlayamadığı hususları hemen bir bilene sorarlardı. Onun için irfan sahibi oluyorlardı. Hatta şöyle bir güzel kelâm var: “Beliğ söz bilmeziz amma biraz irfanımız vardır”

Muhammediye’yi tekrar okumaya gayret edince, anladık ki, bu güzel bir Siyer-i Nebi, bir çeşit Kıssas-ı Enbiya’dır. Manzum ve ahenkli olduğundan daha zevkle okunur. Bir de bizde şu kanaat uyandı: Malum Muhyiddin İbn Arabî, Fütuhat-ı Mekkiye’nin bizzat Resulullah Efendimizin (s.a.) işaret ve ilhamıyla yazıldığını söyler. Fakirde de Muhammediye’nin, Resulullah Efendimizin aşikâr himmeti, ruhani yardımı ile yazıldığı hissi hâkim oldu. Çünki yazar; duymuş, okumuş gibi değil, hâdisata şahitlik etmiş gibi canlı anlatıyor. Süleyman Çelebi’nin Mevlid-i Şerif-i, Hüseyin Vassaf’ın Gülzar-ı Aşk’ı (Mevlid Şerhi) gibi.

Gerçi Yazıcızade çok çalışmış, belli. Birçok tefsir ve tarih kitapları okumuş. Ama asıl; himmeti Hacı Bayram’ı Veli, Somuncu Baba ve Resulullah Efendimize lâyık ve mazhar olmuş. Biz de tekrar bir bölüm daha iktibas ederek Muhammediye’nin ihyasından behreyab olalım. Belki birkaç çerağ daha uyanır, diye düşündük. Hz. Ömer’in Müslüman oluşu İslam Tarihinin çok dikkate değer muhteşem safhalarındandır. Peygamberimizin yeryüzündeki iki müşavirinden biri dediği Hz. Ömer’in İslam olarak yaşayışı pek çok manidardır. O kısmı naklediyoruz. Âmil hocamız merhum eseri latinize etmekle kalmamış, bir de lügatçe ilave etmiş, biz de beyitlerin karşısına lügatçeyi kaydediyoruz.

İSLÂM-U ÖMER (r.a.)

(Hz. Ömer’in Müslüman Oluşu)

“Gel ey hüsn-i takriri tahrir eden                    Takrir, Tahrir: Anlatma, Yazma

Tasavvurda tasdiki tasvir eden                        Tasavvur: Zihinde planlama, tasarlama

Gözün aç ki ezher nizam eyleyem                    Ezher: Çok açık

Kulağ ur ki cevher kelam eyleyem

Ki nazmımda nesr-i meâni dizem

Nisârımda dürr-i mesâni dizem                                Nisar: Saçmak, çok cömertlik

                                                                                 Dürr: İnci - Mesâni: Ayet

İşit pes nice tuttu kuvvet bu din                    

Nice zahir oldu nübüvvet bu din                     

Du’a eder idi Resûl-i İlâh

Kim İslâm’a izzet ver ey padişah

Ömer’le bu İslâm’ı i’zâz kıl                                        İ’zaz: Çok aziz, değerli

Veyâ Amr ile dini ihraz kıl                                          İhraz: Kazanma, sağlamlaştırma

Du’âsını Hak çün mücâb eyledi                                Mücab: Cevap verilen

Ömer hakkına müstecâb eyledi                                Müstecab: Kabul edilmiş

Du’âsı niçin olmaya müstecâb

Çün Allah ediptir, ona feth-i bâb                              Feth-i Bâb: Kapının açılması

Onunçün olupdur bu kevn ü mekân                        Kevnü mekân: Bütün âlem

Onunçün denilmiş durur kün fe-kân                        Kün Fe-kân: Ol emri, ayet

        

Yarattı onu Erhâmu’l- râhimîn

Ki ta ola ol Rahmete’l-âlemîn

Yenabi’i hikmet onun ol Âziz’ü Hakîm

Mâkalîd-i rahmet onun ol Kerîm’ü Rahîm                         Mâkalid: Kilitler

Çün duasın müstecab etti Resulün Müsteân                     Müstean: Yardım eden Allah

Ger Ömer imdi nice izhâr ede emn ü amân                       İzhar: Göstermek

                                                                                           Emn ü amân: Emniyette

Bir gün Ebu Cehl ile oldu musahib pes Ömer                    Musahib: Sohbet etme

Dedi ona Yâ Ömer meydana gir eyle rihân                         Rihân: Bahadırlık

Zira çıkmıştır Muhammed der ki ben Peygamberem          Terakki: İlerleme

Günde gün etti terakki oluser Sahipkıran                            Sahipkıran: En kuvvetli

Ger sen onu öldürürsen yüz vakıyye uş gümüş                 Vakiye: Okka, uş: Şimdi

Hem verem ben yüz deve ahmer kıvırcık hep hicân           Ahmer: Kırmızı

                                                                                            Hicân: Hecin develeri

Pes Ömer bindi Resulün üstüne kast eyledi

Beline kuşandı kılıç eline aldı sinan                                  Sinan: Mızrak, süngü

Yolda Habbap übn Erett’e uğradı der Ya Ömer                  İzaz: Aziz etme

Gel beru İslâmı sen i’zaz kıl, kılma hevân                          Hevan: Horluk, alçaklık

Kim Muhammed dedi Ya Rabb eyle İslâmı azîz

Ya Ömer’le ya Ebu Cehl ile eyle câvidân                            Câvidân: Ölümsüz

Dedi bak bak sen dahi mi girdin onun dinine

Dedi kim İslâm yoluna ben mi girmişim hemân

Girdiler kız kardaşın hem güyegün islâmına

Dedi uş ne onları koyam ne seni ben revân                       Revan: Ayakta, yürüyen

Geldi gördü kim salat-ı subh içinde bunları                       salat-ı subh: Sabah namazı

Kim okurlar sûre’i Tâ-Hâ işitti bir zaman

Gönlü yumşandı biraz Kur’an işitecek onun

Tuttu yüz ammâ Resul’ün kastına ol pehlivan

Bir mağara var idi Ebû Kubeys dağında kim

Anda tutardı Resûl ashab ile gündüz mekân

  

Erdi onun kapısına heybet ile pes Ömer

Dedi kimdir kim elinde kurtara baş ile can

Dediler kim Ya Resûlullah erişti uş Ömer                          Uş: Şimdi, o anda

Gelmedi illa ki başlar kesmeye dökmeye kan

Pes Ali dedi kim: Emret iki pâre eyleyem

Dedi sabret Ya Ali kim gör nice olur bu şân

Çün Ömer girdi kapıdan nara urdu hışm ile

Dedi ona pes Resûlullah kılma hem çünan                        Çünan: Çünki, böyle, öyle ki

Gel beru İslâm’a gel yoksa azab iner sana

Nitekim evvelki kavme imdi azab etti bî-nişân                   Bî- nişan: Belirtisiz, emaresiz

Çün mübârek yüzünü gördü, işitti sözünü

Titredi tir tir sarardı sankim erişti hazân                          Hazân: Sonbahar, sararma

Dedi İslâm arz kıl kim Hak Nebi’sin ya Resûl

Kalmadı aslâ mecâlim el-amân ya el-amân

Çünki tahkik oldu Hak bâtılları ibtâl eden                        Tahkik: Hakikâti arama

Çünki İslâmdır muazzez, pek niçin olam muhân             Muhân: İhanet olunmuş

Sahibü’l âyât Muhammed mucizatı satı’ât                         Satı’ât: Yükselenler

Nasibü’r- râyât Muhammed beyyinâtı kaatı’ât                   Nasibu’r- râyât: Bayrak diken                                                                                    Beyyinatı Kaatı’ât: Delilli sözler

Çünkim İslâm bağına kurdu Ömer taht erguvân              

Onun ile erbaîn oldu tamam pîr ü civan                            Erbain: Kırk

Ref olup râyât-ı İslâm nasb olup âyât-ı din                        Ref: Yükselmek – Âyât: Ayetler

Çıktı imân kal’asına oldu anda pâsubân                           Kal’a: Kale – Pâsuban: Muhafız

Dedi imdi ya Resûlullah niçin halvettesin                          Halvet: Yalnızlık, saklanmak

Çünki seni Hakk gönderiptir sen de et Hakk’ı ayân

Çıktı pes andan Resûlullah haremde yürüdü

Da’vet etti zahira İslam yolun etti beyân

Çün muazzez oldu İslâm eyledi işrâk’ı tam               Muazzez: Çok değerli 

Doldu ervah marifet nuru ile kalb’ü lisan                   İşrak:Işıklandırma- Ervah:Ruhlar

Buldu İslam izzetinde pes Ömer de izzeti

Kim Resûlullah buyurdu gelmesem ben der-cihan         Der-cihan:  Âleme, cihana

Sen olusardın nebi âlemde bilgil Yâ Ömer                  Sadr: Baş- Kadr’i âli: Kıymetli

Gör ne sadr oldu ki buldu kadr’i âli bî-kerân               Bî-kerân: Kenarda değil

On’a erişti Ebu Bekr ile onun kadri kim         

Ta dedi bunların için şâh-ı sır-ı kün fe-kân                 Kün fe-kân: Ol emri, Ayet

Kim benim iki vezirim var durur gökten gelip

Hem iki dahi vezirim yer yüzünde kâmurân               Kâmuran: Arzusuna kavuşmuş

Gökteki iki vezirim biri Cebrâil durur

Biri Mikâildir inerler bular ez-âsumân                        Ez-âsuman: Gökten- Ez: den, dan

Yerdeki iki vezirimdir Ebu Bekr ü Ömer

Gör ne izzettir verilen bunlara pes nagehan             Nagehan: Aniden

Ger yetîm idi velî dürr-i yetîm idi ol şâh                    Dür-i yetîm: Emsalsiz inci

Kim onun ayağının toprağına dürler feşan                Dürler feşan: İnciler saçılan

Çün hicab açıldı, gökten pes kevâkib görünür          Kevâkib: Yıldızlar- Tulû: Doğmak

Çün tulû ede güneş zerrât olup zahir hisân              Zerrât: Zerreler -Hisan: Güzeller

Pes bular ol nûr-u kevneyn devletinde buldular       Nûr-u kevneyn: Âlemlerin nuru, Resûl

Bu cihanda kadr-i âlî ol cihanda imtinân                  İmtinan: Lütuf, ihsan      

Her kişi kim pes onun şer’inde olsa müstakim        Şer’inde: Şeriatında –

Hem hususa etse onun sünnetini istinân                Müstakim: Dosdoğru

                                                                                İstinan:Sünnetine uyma

Ol aceb mi bu cihanda ger erişse izzete                            

Yarın anda görse didâr bulsa ol hûr-ı cinân             Didar: Cemâlullah-Hûrı cinan: Huriler

Dediler üç yıl oturdu evde da’vet eyledi

Varmadı kimse kapısına idüben imtihan

Çekmedi asla silah hiç Mekke’de küffâra ol

Mu’cizâtına ederdi davetini iktirân                           İktirân: Birleştiren

Hücceti Kur’an idi Âyâtı onun beyyinât                    Hüccet – Beyyinât: Deliller         

Kaahirü’l-bürhân idi bürhânı bâhir bî- gümân          Kaahirul bürhân: Delilleri çürüten-

                                                                                 Bahir: Apaçık - bî-gümân: Şüphesiz

Sahibü’l âyât Muhammed mucizâtı satı’ât                Satı’ât: Yükselenler

Nasibu’r-râyât Muhammed beyyinatı kaatı’ât           Nasibu Râyât: Bayrak diken                                                                                                                                                                                  Beyyinatı Kaatı’ât: Delilli, kat’i sözler

İsm-i şerifi geçenleri rahmet, mağfiret, hürmet ve muhabbetle yâd ediyoruz. Himmetleri (manevi yardımları) hazır ola.

Serinin ilk yazısını okumak için tıklayınız.

Serinin ikinci yazısını okumak için tıklayınız.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Muallim
Muallim - 1 ay Önce

"Mezuniyyet almış aşk mektebinden
Doyulmaz şahımın hem sohbetinden
"Sırr-ı leben" zahir olur lebinden
Bî-fehim çok gafil insanımız var"
Salih Baba