Cemalnur Sargut Hanımefendi, geçtiğimiz günlerde Türk Edebiyatı Vakfı’nda büyük muallim, mütefekkir ve müellif merhume Sâmiha Ayverdi Annemizi anlattı. Vakfın konferans salonu, tarihindeki en kalabalık günlerden birini yaşadı. O gün Cemalnur Hocamızda ayrı bir feyz, ayrı bir ruhaniyet vardı. Biricik anneciğinin vefatının üzerinden kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen, buraya gelmiş ve o her zamanki yumuşak üslubuyla çok faydalı bir sohbet yapmıştı. Morali nasıldı diye soracak olursanız, Allah’tan gelen her şeyi rıza makamında karşılayan bir insan ne kadar huzurlu olabilirse, işte o da o kadar huzurluydu.Cemalnur Sargut

Yürüyen bir medreseydi

Takdir edersiniz ki büyük şahsiyetlerin her hallerinden bir edep ve her hallerinden bir ibret okunur. İşte merhume Sâmiha Annemiz de böyle bir edep, görgü ve ahlak timsalidir. Geniş ufku ve irfanı ile adata yürüyen bir medresedir.

Cemalnur Hanımefendi’nin bu son söyleşisinden o kadar güzel şeyler öğrendik ki, ahlakımızı güzelleştirmek, hassasiyetlerimizi derinleştirmek ve üslubumuza seviye kazandırmak adına bize çok katkısı olacağına inanıyorum. İslam’ın özünü anlamak isteyenlerin merhume Sâmiha Annemizden öğrenecekleri çok şeyler olduğunu düşünüyorum. Dilerseniz bu söyleşi ile ilgili paylaşımımıza en çok hoşuma gidenden başlayalım.

Cemalnur Hanımefendi’nin anlattığına göre, bir gün bir kimsenin parasını bozan Sâmiha Anne, kendisine teşekkür edilince şöyle cevap vermiş: “Müslüman değil miyiz? Müslümanlık insanlara hizmet etmektir.” Cemalnur Hanımefendi’ye göre bu söz Müslümanlığın manasının bir özetidir.

Bugün başta kendi nefsim olmak üzere, Müslümanların birbirinin işlerini görme noktasında bir takım zaaflarının olduğunu gözlemliyorum. Eğer kaliteli bir Müslüman olacaksak, birbirimizin işlerini angarya gibi görmeden severek görmek zorundayız. Birbirine yardım etmeyen, destek olmayan, bir mailine bile cevap yazmayan kimselere buradan şöyle bir sitem yollasak bilmiyorum yerinde olur mu?

Çocuklarınıza verdiğiniz sözlerde durun

Cemalnur Hanımefendi’nin bu söyleşisi çocuk yetiştirme ilmi konusunda da bizim için ufuk açıcı oldu. Çocuğumuzu nasıl sözünde duran ve güven telkin eden bir şahsiyet olarak yetiştirebiliriz? Cemalnur Hanımefendi’nin anlattığı şu anekdot bize bu konuda çok güzel bir ölçü veriyor: “Bir hafta sonu için annem bize söz vermişti; sinemaya götüreceğim diye... Bizim evdeki en kıymetli şey misafirdi. O gün haber vermeden gelmişti misafir. Anacığım evin içinde çay yaptılar, önlerine bütün yiyecekleri döktüler. Evin anahtarını misafirlerin önüne bırakarak; ‘Ben çocuklarıma söz verdim. Ben bugün sözümden dönersem yarın onlar da dönerler. Söz Allah’a verilmiştir. Müsaade edin, ben onları götüreyim’ dedi ve bizi sinemaya götürdü. Bu, unutamadığımız bir hatıradır.”

Evlatlarına verdiği söze bu denli bağlı kalan bir ana ne kadar özel bir anadır öyle değil mi? Böyle bir ananın ne kadar büyük şahsiyetler yetiştirebileceğini varın siz düşünün. Ahlakın, karakterin, şahsiyetin en güzel örneğini sunan bu ananın misafire olan düşkünlüğüne de ayrıca dikkatinizi çekmek isterim. Bunu Cemalnur Hanımefendi’nin, “Bizim evdeki en kıymetli şey misafirdi” sözünden anlıyoruz. Bu sözü duyunca misafiri böylesine seven mümin ve müminelerin varlığından haberdar olduğum için neşelendim. Ve onlara karşı muhabbetim daha da arttı.

Bir öğretmen olarak benim de acizane derslerimde en çok üzerinde durduğum konulardan birisidir “misafir” konusu. Öğrencilerime misafir sevgisini kazandırabilmek için haftalarca bu konunun üzerinde durduğumu hatırlarım. Çünkü ben bu konuyu başlı başına önemli ve anahtar bir konu olarak görüyorum. Doğrusunu isterseniz misafir sevmeyen bir insanın, İslam’ı aşkla yaşayabileceğine ya da temiz bir kalbe sahip olabileceğine ihtimal vermiyorum. Bir insan taş kalpli değilse misafiri mutlaka sever diye düşünüyorum.

Samiha Ayverdi, Rahmet KapısıÇocuklarınıza kandilleri hissettirin

Şimdi geldik bu söyleşiden çıkardığımız çocuk eğitimi ile ilgili ikinci müthiş ölçüye. Bayramlarımızı ve kandillerimizi Müslümanca ihya etmek adına ihmal ettiğimiz bir güzellikten bahsetti Cemalnur Hanımefendi… ‘Biz bu mübarek zaman dilimlerinin güzelliğini çocuklarımıza hissettirebilmek için neler yapmalıyız’ sorusuna güzel bir cevap oldu onun şu sözleri: “Biz kandil günlerinin güzelliğini Sâmiha Anne’den öğrendik. Kandil bizim için çocuklara hediye dağıtılan mübarek gecelerdi. Kandil günlerinde çok mutlu olurduk. Dört gözle kandili beklediğimizi hatırlıyorum. Hediyelerimizi aldıktan sonra ellerimize fenerler verilir, ev ev gezerek kandil parası toplardık. Buna Amin Alayı denilirdi ki biz bunu da Sâmiha Anne ile öğrendik.”

Bir anne düşünün; bayramlarda, kandil gecelerinde, hatta Cuma günlerinde güzel güzel yemekler ve tatlılar yapıyor, şöyle güzel bir sofra hazırlıyor. Çocuklarına en güzel ve temiz kıyafetlerini giydiriyor. Bir baba düşünün; bu günlerde eve elleri dolu gelmeye gayret ediyor, çocuklarına karınca kararınca hediyeler alıyor. Böyle bir aile İslam’ı yaşamanın zevkini hissetmez mi? Bu mübarek günlerle ilgili tatlı hatıralar, çocuğun zihnine kazınmaz mı? Ve öyle zaman gelir ki bu tatlı hatırlar, onu İslam dairesinden uzaklaşmaktan alıkoyar. Çünkü o artık bayramın, kandilin, cumanın tadını almıştır.

Televizyonu “çat” diye kapatma

Söyleşiden çıkardığımız bir diğer ölçü de şudur: Cemalnur Hanımefendi’nin anlattığına göre Sâmiha Anne ezan okunurken çat diye televizyonun kapatılmasını doğru bulmuyormuş. Bu davranış, çocuğun ezana karşı soğukluk duymasına, hatta nefret etmesine yol açabilirmiş. Bunun yerine ezan okunduğu zaman anne ve babalara zahirî ve batınî olarak bir edep haline bürünmeyi öneriyormuş Sâmiha Anne. Eğer çocuk anne ve babasındaki bu edep halini hissederse kendi elleriyle kapatırmış televizyonu.

Cemalnur Hanımefendi’nin anlattığına göre Sâmiha Anne de, Meşkure Anne de çocuklara “namaz kılın” demezlermiş. Ama kendileri hiç namazlarını aksatmamışlar, farzıyla, nafilesiyle çok namaz kılarlarmış. Hatta öyle zamanlar olmuş ki kafalarını secdeden uzun müddet ayırmazlarmış.

Buna benzer bir tavrı oruç konusunda da göstermişler. Bu konuda Cemalnur Hanımefendi şöyle dedi: “Biz Sâmiha Anne’nin çocuk iftarlarına katılarak, oruç tutma zevkini ondan öğrendik. O, kimseye ‘oruç tutun’ demezdi. Ama ben altı yaşındayken, o iftarları hatırlıyorum: Sâmiha Anne; ‘Oruç tutan var mı aranızda’ diye sorardı. Ve biz Sâmiha Anne bizi beğensin diye oruç tutardık. Böylece oruca alıştık.”Samiha Ayverdi, Bir Dünyadan Bir Dünyaya

Çocuk yetiştirme konusunda büyüklerin dediklerine ve yaptıklarına önem vermeliyiz

Bu söyleşiyi dinlerken büyüklerimizin çocuk yetiştirme ile ilgili yöntemlerinin ne kadar da güzel olduğunu bir kez daha fark ettim. Sadece Pedagogların dediklerine değil aynı zamanda büyüklere de ciddi şekilde  kulak vermemiz gerektiğini bir kez daha anladım. Aile toplantılarında birbirleri ile konuşuyor gibi gözüken ama aslında bize mesaj veren büyüklerimizin bu yöntemi, meğerse Sâmiha Anne’nin de önerdiği bir yöntemmiş. Cemalnur Hanımefendi bunu şu cümlelerle anlattı:

“Sâmiha Anne’ye göre aşırı bir şekilde baskı ve müdahale çocuğun kişilik yapısını zayıflatır. Mümkün olduğu kadar çocuğu ezmeden onu yönlendirmek gerekir. Sâmiha Anne, evlatlarımıza öğretmek istediğiniz şeylerin mecazlar ve hikâye yoluyla aile toplantılarında anlatılmasını tavsiye ederdi. Çocukların isteklerine her zaman ne evet ne de hayır dememizin doğru olmadığını, makul olanı yapmanın vazifemiz olduğunu söylerdi. Tehlikeli, zararlı ve aşırı istekleri reddetmenin de bir vazifemiz olduğunu bize hatırlatırdı.”

Ben demeden sen demeli

Sâmiha Anne, asrımızın ve bütün asırların hastalığı olan egoizme karşı da mürebbileri ve anne babaları uyarmış. Yazılarında, kitaplarında ve sohbetlerinde çocuğuna “ben” demeden” sen” demeyi öğreten bir anne modelini anlatmış. Ne de güzel yapmış… Sâmiha Anne, anne babalardan, başkalarını mesut etmenin kendi saadetimizden önce geldiği bilincini çocuklarına aşılamalarını istemiş. Böyle yetişen bir çocuğun ideal bir şahsiyet olacağını söylemiş.

İnternette hayatımızı sermeyelim

Cemalnur Hanımefendi günümüzde çok daha fazla önem taşıyan bir meseleye daha değindi. Başkalarının özel hayatlarını araştırmak konusunda Sâmiha Anne’nin tavrını anlatan Cemalnur Hanımefendi şöyle söyledi: “Başkasının hayatlarını tecessüs etme konusunda benim Kur’an Hocam ‘hakiki zinadır’ demişti. Maalesef internette kendi hayatlarını herkesin önüne sermeyi bir kıymet olarak gören insanlar var. Artistlerin hayatlarını tecessüs etmekle vakitlerini harcayan insanlar var. Başka insanların hayatlarına odaklanmayı Sâmiha Anemiz tavsiye etmezdi. Bu onun en çok üzüldüğü şeydi.”

Merhume Sâmiha Annemiz acaba bugünleri görseydi kimbilir ne söylerdi? Bu vesile ile twitter ve facebook gibi sanal ortamlarda, özel hayatlarına ve gündelik hayatlarına dair her şeylerini ortaya döken Müslümanlara küçük bir uyarıda bulunsak bilmiyorum bunu bize çok görür müsünüz?

Acizane bir kardeşiniz olarak diyorum ki gelin bu işten vazgeçelim. Gündelik hayatımızı sanal ortama döktüğümüz için artık kendimize ait özel bir hayatımız kalmadı. Herkes herşeyi biliyor. Kendimiz ve ailemizle ilgili her şeyi herkesin bilmesi gerekmez. Nereye gittiğimiz, orada ne yaptığımız, ne yediğimiz, ne içtiğimiz umuma açılacak bir konu değildir. Allah rızası için hayatlarımızı, otel çarşafı gibi herkese açmayalım. Yalnız bize ait bir şeyimiz kalsın. İslam’ın mahremiyet kültürüne geri dönelim.

 

Aydın Başar haber verdi