Peygamberimiz pazarda bir buğday sergisine uğradı. Elini buğday yığınının içine daldırınca parmakları ıslandı. Bunun üzerine satıcıya "Bu ıslaklık da ne" diye sorunca adam hemen "Ey Allah'ın Resulü! Yağmur ıslattı" deyiverdi. Tartıda ağır çeksin diye ıslattığı halde güya peygamberimizi aldatacağını düşünüyordu. Sevgili Peygamberimiz "İnsanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı ekinin üzerine çıkarsaydın ya!" dedikten sonra "bizi aldatan bizden değildir" buyurdu. (Müslim, Îman, 164)
Burada yalnızca Müslümanı ya da Peygamberi aldatmaktan değil hangi inanç ve kültüre mensup olursa olsun herhangi bir insanı aldatmaktan söz ediliyor ve "biz" bütün insanları içine alıyor. İnsanlığın tamamının bir mensubu olarak en geniş manada biz kastiyle sesleniyor Peygamberimiz aldatan adama anladığım kadarıyla.
Çünkü pazardaki ıslatılmış buğdayı alacak olan kişioğlu her inançtan olabilir. Bir Müslümanın toplumsal, ailevi ya da bireysel ilişkilerde bir insanı aldatmasının, yalan söylemesinin, hile yapmasının hiçbir gerekçesi olamaz. Bizden değildir derken kullanılan "biz" zamiri ise peygamberine bağlı bir mümin olma iddiasına gönderme yapıyor. Aldatan kişinin bu kutlu toplumun inanç ikliminin bir parçası olamayacağı bunun kabul edilmeyeceği vurgulanıyor.
Günümüzde İslam ile müslümanın arasındaki mesafe bir hayli açılmış vaziyette. Birçoğumuzda ahirete inandığımıza dair ahlaki alamet-i farikalar görünmüyor artık. Müslümanlar en vahşiyane yöntemlerle birbirlerini, başka inanç mensuplarını öldürürken bunu Allah adına yaptıklarını ileri sürebiliyorlar mesela.
Hayati Önceliklerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz
Hayati önceliklerimizin sıralamasında benliğimizin derinliklerini kaplayan dünyevi kazanımlar ön sırada. Gayri meşru yollarla para kazanan nice insan Filistin veya Çeçenistan gibi kriz bölgeleri için biraz para sarfetmekle kara parasının aklanacağına inandı geçmişte. Ödemediği borcu yüzünden bir aileyi batırıp, sonra fütursuzca umre üstüne umre yapan mı dersiniz ya da başkalarının hakkını çiğneyip alın terinden çalarak ailesini lüks otellerde tatile götürenler mi. Fakat bu insanlar profesyonelce Müslümanlık yapmaktan da geri durmadılar.
Modernleşme sürecini dış görünümün ve kıyafetin değişmesiyle ilerletme çabasına "kostüm modernliği" kavramı ile yaklaşılıyorken, bu trajikomik haller hepimizin eleştirilerine hedef olmuşken şimdi de "Kostüm Müslümanlığı" tehlikesiyle karşı karşıyayız.
Ben Müslümanlardanım dedikten sonra bunun sızısını taşımamız lazım. İslamın hak ve adalet duygusunu geliştiren kuşatıcı kimseyi dışarıda bırakmayan adil ilkeleri günümüze nasıl taşınabilir, peygamberimizin ve dostlarının imandan neşet eden yaşam tecrübesi bize nasıl bugün itibariyle meş'ale olabilir, bunlar üzerine kafa yormadan küçük hesaplarla mümin kalmak mümkün görünmüyor. İslamın ilkelerini gizli gizli çiğnemek bizi bir ayetle karşı karşıya getiriyor : "Onlar Allah'ı ve inananları aldatmaya çalışırlar, oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir. " (Bakara 2/9)
Aslında insanın özü hep aynı. Türklerin Müslüman olmalarından sonra yazılan ilk eser olarak görülen Yusuf Has Hacib'in 11. yüzyılda Çağatay lehçesiyle kaleme aldığı Kutadgu Bilig (Mutlu Olma Bilgisi), ikibin yıl sonra bugün de imza atacağımız şeyler söylüyor.
"Ey bilge kişi dikkat et. Günümüzde işler tamamen değişti. Helalin adı kaldı haram kapış kapan gidiyor. İnsanların gönlü ile dilerli birbirine uymuyor. Halktan vefa gitti cefa kaldı. Kaba insanlar ortalığı doldurdu, nezaket çoktan kalktı.emanetin adı kaldı. Bilen kişi sözünü dosdoğru söyleyemez oldu. Cemaatler çok camiler az idi şimdi camiler çok cemaat azaldı. Dünyayı bir başka kalıba soktular da hayret eden yok. Gönüller katılaştı. Doğruluğun kendisi uçtu gitti kokusu kaldı."
Sızlanmak yerine kendimizden başlayıp aynaya bakıp harekete geçme zamanı. Müslümanlığın huzur veren sekine indiren bir yanı varsa o da bir insanı ele alınca onu, emin, sadık, güvenilir, özü sözü bir, hak ve hakikate teslim olmuş, yalan söylemeyen, namazı dosdoğru kılan, vaadinde duran, emeğe saygılı, müminlerin önünde tevazu kanatlarını indiren, zalimlerin karşısında vakur, sağlam kalpli "başka bir insan"a dönüştürmesidir.
Aldatan bizden değildir
Aldatmak benliğimizin derinliklerine üflenen nuru hiçe saymak içimize ihanet etmek. Bu durumda eşini aldatan bir kişi de, savaşta arkadaşına sırtını dönen de, üç kuruşluk satış için yalan söyleyen tüccar da aynı aldatma yolunun yolcusu, peygamber yolunun yalancısı.
Bazı hitaplar var ki insan yalnız bırakılma korkusuyla paramparça oluyor : "Onlardan bazısı bazılarını aldatmak için yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dinleseydi bunu yapmazlardı. Öyleyse onları yalan olarak düzmekte olduklarıyla baş başa bırak."(Enam 112)
Ahlaki olana sadakat zorlukla beraber gelen kolaylığı farketmek, fırtınaların içinden yükselen inşirah suresi nimetini hissetmek, ağaçların hışırtısı arasından yıldızları görmek, asude bir kalple ateşten gömleği giymektir. Aldatanlar bu dünyada başka türlü tutunamamaktan söz ederler, öyledir de bir yerden bakıldığında. Ancak uzun vadede, bizden değildir sözü hercümerc eder aldatanı, bu dünyada kaybolup gitmiş kimsesiz bir varlığa dönüştürür. Yaşamındaki ilahi sesler kesilir ve kazandıkları mal şöhret güç her neyse artık tamah edilen, ona çer çöp olarak geri döner.
Aldatırken yaşanan madunluk, yoksulluk, sefillik başta görünmez göze. Sonradan bütün varlığı çökertir. Aldatmakla aldanmak arasında da aynadaki sır gibi ince bir çizgi var. Aldanmak daha mazur görülebilir gibi sanılsa da aldatmaya giden yolu aralama potansiyeli yüzünden îmanî tehlikelerle dolu. Arada ince bir geçişkenlik var. Dünya hayatı aldatıcı bir metadan başka bir şey değildir (Al-i İmran 185), Ey İnsanlar, hiç şüphesiz Allah'ın vadi haktır ; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcılar da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın (Fatır 5) diyen ayetler aldananların hızla aldatıcıya dönüşmesinin hikayesinin ipuçları.
Aldatmanın her biçiminin "bizden değildir" hitabını hak ettiğini düşünüyorum. Bu haketmediğiniz bir şeyi elde etmek için rüşvet verip torpil aramaktan, trafikte emniyet şeridini işgal ederek herkes beklerken öne geçmekten tutun, ticaretteki bütün hile yalan ve desiselere, çocuğunuz ders çalışsın diye yapmayacağınız halde yazın bisiklet alacağınızı söylemenize kadar gider. Sonra da imanı yakıp kül eder zaten.
Uykumuzu kaçırması gereken ise nüfus kağıdımızda Müslüman yazdığı için üzerimize hiç de alınmadığımız ama içimizin derinliklerini ifşa eden Araf suresinin 51. ayetinin son satırları: Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun(konusu) edinmişlerdi ve dünya hayatı onları aldatmıştı. Onlar, bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları ve bizim ayetlerimizi yok sayarak tanımadıkları gibi, biz de bugün onları unutacağız".
Yıldız Ramazanoğlu yazdı