Bilim ve Sanat Vakfı, akademik yılın bitiminin ardından başlayan ve gelenekselleşen yaz programlarına, bu dönemde de “Toplumsal Hareketler” başlığıyla İstanbul Vefa’daki yerinde devam etti. Yalnızca vakıfta kademe dersi almış yahut halihazırda kademe derslerine iştirak öğrencilerin katılabildiği ve Haziran ayında gerçekleşen bu programda “Toplumsal Hareketler” mefhumunu ekseriyetiyle ele almak ve bu coğrafyalar başta olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinden örnekleri, hatıraları, yaşanmışlıkları analiz etmek, incelemek amaçlanmıştı.
Program başlangıcında, programa katılan öğrenciler ve akademisyenlerden mürekkep üç grup oluşturuldu. Program boyunca öğleden önceleri bu üç ekip her gün değişmeli olarak, birbirinden farklı mekanlarda üç soru üzerine mütalaalarda bulundu, tartışmalar yürüttü. Bu üç soru şunlardı: “Toplumsal Hareketler ve Teori: Toplumsal hareketler akıl tutulması mı, aklın dinamosu mu?”, “Toplumsal Hareketlerde Siyaset: Parlamenter demokrasi dışındaki siyaset biçimleri meşru mudur? Siyaset ile sokak ve meydanlarının ilişkisi nedir?” ve nihayet “Toplumsal Hareketler ve İktidar: Toplumsal hareketler yıkıcı bir güç müdür, iktidar içinde bir pozisyon mudur?”. Ekipler bu tartışma oturumlarından sonra yemek ve çay arası verdi ve bu aralar insanların bireysel tanışıklıklarını geliştirmek, muhabbet ve sohbet etmek için oldukça verimli ortamlar sağlıyordu.
Katılımcıların en önemli parçası Diyarbakır Dicle Üniversitesi'nden gelmiş bir gruptu. Özellikle bu grup defaatle İstanbul'da böyle ortamların, vakıfların bulunmasına her zaman gıpta ettiklerini dile getirirken bu tanış ortamını sağlayan herkese teşekkür ve minnetkarlık dualarını eksik etmiyordu. Bu grup aynı zamanda Diyarbakır’da halihazırdaki siyasi ve sosyal yapıyı bizlere anlatıyor ve bir tecrübe paylaşımı ortamı geniş ufuklarla daha da büyüyordu. Program öğleden sonra iki oturum olacak şekilde akademisyenler tarafından yeri geldiğinde bir tarih okuması, yeri geldiğinde sosyolojik analiz olarak, yeri geldiğinde ise felsefi tasavvurlar çerçevesinde toplumsal hareketler ele alındı. Her gün yapılan bu çiftli oturum akabinde ise “Toplumsal Hareketler” mefhumunu içinde barındıran birer film izlendi.
Sosyalin hareketini mümkün kılan tasavvurlar
İlk oturumda Ahmet Okumuş ciddi anlamda herkesin ufkunu genişleten, bilgisine bilgi katan, cevap değil soru sorduran “Sosyalin Hareketini Münkün Kılan Tasavvurlar” başlıklı bir sunum yaptı. İki kavramın dönüşümü üzerinden felsefi bir zemin oluşturan Okumuş, düzen kavramı ve zaman idraklerinin modern dönemde dönüşümünü felsefi olarak ele aldı. “Nizam-ı Âlem” fikri üzerinden kadim düzen anlayışlarına değinen Okumuş, yoğun niteliksel ve çoklu zaman fikrini kadim düzen tahayyüllerinin barındırdığını belirtti. Lakin modern dönemde bu düzen ve zaman kavramlarının içleri boş birer mefhuma dönüştüğünü belirtti. İlaveten, homojen zaman ve düzenin içinde, iktidarın yerinin boş olduğu sözleşmeci teorilerin yer aldığı tespitinde bulundu.
Modern dünyada sosyal medyanın kamusal alan fikriyatını değiştirdiğinin ileri süren Okumuş, “düzenin içindeki boşlukla zamanın homojen boşluğunun örtüştüğü zemin dönemin kamusal alanıdır” tanımını yaptı. Ayrıca modern kamusal alan fikriyatının değişmesinde bu iki tasavvurun pratiğinin değişmesindeki öneme vurgu yaptı. Bir diğer taraftan şu ana kadar gelmiş bütün başkaldırı, buhran, kaos, isyan gibi toplumsal hareketlerin meşruiyetini Kanun-i Kadim’den aldığına değindi ve Kanun-u Kadîm’in tanımını bir alıntı ile “kanun-i kadim oldur ki evveli kimse bilmeye” diyerek yaptı. Okumuş, kanun-i kadim’e başvurmanın ve kendine meşruiyet zemini açmanın bu insanlara Nizam-ı Âlem’in düzen koyucusunu bulmaya yönelik sorular sordurmaya vesile olduğunu belirtti.
Ağ toplumunda toplumsal hareketler
Okumuş’un bu derin oturumundan sonra Şehir Üniversitesi öğretim görevlisi Alim Arlı’nın “Ağ Toplumunda Toplumsal Hareketler” başlıklı sunumuna geçildi. Arlı, Fransız İhtilalinden başlayarak toplumsal hareketlerin dinamiklerini inceledi. Devamında hak hareketlerini, işçi hareketlerini ve devrimlerin oluşmasındaki sosyal süreçleri aktardı. Yeni oluşan kollektiviteleri ilk kez inceleyen sosyoloji ekollerinden biri olan Chicago Ekolünün sembolik etkileşimci yaklaşımını ve eleştirilerini izah etti. Rasyonal seçim, kaynak mobilizasyonu, yapısal işlevcilik, rölatif mahrumiyet, Tilly’ci yaklaşım gibi farklı açılardan toplumsal hareketleri analiz etmenin imkan ve zaaflarını dile getirdi.
Küreselleşme karşıtı hareketler
Ertesi gün ise program, program dahilindeki tek hanım konuşmacı olan Ebru Afat’ın “Küreselleşme Karşıtı Hareketler” adlı sunumu ile devam etti. Soğuk savaşın bitişinin ardından ve Latin Amerika ve Asya’da genişlemeyle başlayan neoliberal ekonomi politikalarının sosyal sonuçlarına tepki olarak zuhur eden küreselleşme karşıtı hareketleri ele aldı. 1999’da Seattle hareketi ve 2001’de Cenova’da gerçekleşen küreselleşme karşıtı hareketleri irdeleyen Afat, bunların anti-kapitalist, ekonomik ve çoğulcu temellere dayandığını vurguladı. Fakat bu amaçlardan daha ziyade “aktivizm”in öne çıktığını ve gayelerden ziyade hareketlerin daha önem arz ettiğini ileri sürdü. Daha sonra, 2008 ekonomik krizinin etkileri vesilesiyle doğan “Occupy” hareketlerinin baş gösterdiğini söyledi. 2011 yılında meydana gelen Londra, İspanya ve New York Wall Street’teki hareketlerin de temelinde ekonomik taleplerin var olduğunu ve bunların da birer “Occupy” eylemi olduğunu ifade etti. Bu “Occupy” eylemlerinin etkilerinin de dünyayı sarmaya başladığını dile getirdi. Taksim Gezi Parkı’ndaki “Occupy” eylemi ile Brazilya’daki “Occupy” eylemini birbirleriyle kıyaslayan Afat, Brezilya’daki eylemin daha ekonomik temelli oduğunu Gezi Parkı’nın ise daha kültürel bir orta sınıf eylemi olduğunu iddia etti.
Türkiye'de milliyetçi hareketin tarihi
Marmara Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Ali Erken ise Türkiye’deki milliyetçi hareketin tarihini 1923-1980 bandında özetledi. İlk olarak milliyetçi hareketleri temel olarak beşe ayırdı. Bu ayrım şu şekildeydi: Seküler milliyetçilik, Türkçü milliyetçilik, muhafazakar milliyetçilik, liberal milliyetçilik ve sol milliyetçilik... 1923-45 arasında dominant olan ve daha çok asimilasyonik karaktere sahip, etnik kimliğe önem veren, Orta Asya’ya dayanan ortak tarih algısını öngören, dini kültürel bir öge olarak ele alan seküler Kemalist milliyetçiliğin varlığının altını çizdi. 45'li yıllardan takriben 1955’e kadar ise Nihal Atsız’ın öncülük ettiği Türkçü milleyetçi tarzı Erken’e göre; Kemalist milliyetçiliği eleştiren, derslerin özellikle tarih dersinin müfredatının Türkleşmesini gerekli gören, Turancı bir milliyetçilikti.
Bu yıllar arasında fikirler değişirken sahada da yenilikler oluyordu ve 1951 yılında Nurettin Topçu’yu da barındıran bir “Milliyetçiler Derneği” kurulmuştu. Lakin Erken, bu derneğin kısa süre sonra kapandığını da altını çizerek belirtti. Sahanın bu yıllar sürecinde sessizleştiğini dile getiren Erken, 1960'lı yıllarda Ülkü Ocakları'nın kurulmaya başladığını ve bu yapılanmanın kısa zamanda bütün Türkiye’de etkili olduğunu belirtti. Erken 65'li yıllarda seçimden sonra ilk defa milliyetçiliğin siyasallaştığını ve bu durumun Türkeş ile Atsız’ın milliyetçilik fikriyatlarındaki en belirgin farklılık noktası olduğunu dile getirdi. Milliyetçiliğin, asker kökenli olan Türkeş’in yanında Serdengeçti, Dündar Taşer ve Osman Turan gibi isimlerle giderek İslamileşip muhafazakarlaştığını ileri sürdü. 1977’de Ülkü Ocakları'nın sayısının bine çıktığını, 80'li yıllarda ise 1250'ye çıkmasına rağmen ama yine de sandıktan istenilen bir sonuç elde edilmediğini vurgulayan Erken, insan potansiyelini üniversite ve liseden edinmesi nedeniyle milliyetçi tabanın da oldukça eğitimli olduğunu vurguladı. Ayrıca Recep Tayyip Erdoğan ile 1976-80 yılları arasındaki Türkeş’in üslup ve konuşma tarzlarının yakınlığına da dikkat çeken Erken, nihayetinde 1977 sonrası şiddet sarmalına giren hareketi kullandıkları sloganlar eşliğinde değerlendirdi.
Sosyal mobilizasyonda aydınların rolü
Sonrasında “sosyal mobilizasyonda aydınların rolü” başlıklı bir sunum yapan Hediyetullah Aydeniz, konuşmasına aydın, gazeteci ve filozof figürlerinin 18.yy’da doğuşunu ve akabindeki tarihsel süreci analiz etti. Kamusal alanın oluşunu ve çeşitli tiplerine de parmak basan Aydeniz, bu yeni tiplerin kamuoyunu nasıl etkilediğinin ve biçimlendirdiğinin analizlerini yaptı. Dreyfus olayının ertesinde doğruyu savunup, halkı etkileyen “entelektüel” tipinin doğuşunu anlattı.
Türkiye'de İslami hareket
Program Halil İbrahim Yenigün’ün “Türkiye’de İslami Hareket” başlıklı sunumu ile devam etti. Yenigün, 60'lı yıllardaki genç neslin kendisini ilk başta milliyetçi olarak tanımladığını, sonrasında tedricen kendi kimliğine kavuştuğunu lakin hâlâ tanım ve izahat sıkıntılarının var olduğunu ifade etti. Bu hareketi Yenigün; bir sosyal hareket olarak, siyasi iktidar talebi olan ve fikri-siyasal buyutları içinde barındıran İslami hareket olarak üçlü bir tasnife tâbi tuttu. İslamcılığın bir karşı söylem olarak vücut bulduğunu dile geitiren Bobby Said’in açıklamalarına katılmakla birlikte bunun durumu anlatmakta yetersiz kaldığını da vurguladı. Daha sonra Sebilürreşad dergisinden, maneviyatçı neslin kümelendiği MTTB çizgisine kadar çeşitli kollara da değinen Yenigün, dünya konjönktürüne bağlı olarak bu radikal fikirlerin pekişmesine ve dönüşmesine parmak bastı.
Amerika’daki müslümanların sosyal hareketliliği
“Amerika’daki müslümanların sosyal hareketliliği” başlıklı oturumunda ise Şehir Üniversitesi'nden Kasım Kopuz bizlerle birlikte oldu. 1850'li yıllara kadar Amerika'ya köle olarak gelen müslümanların sosyal yaşamda da yer aldıklarının vurgulandığı sunumda Amerika'daki müslümanları inceleyen akademik çalışmalar da değerlendirildi. Amerika'da yaşayan 5 milyon müslümanın toplumdaki konumu ve özellikle Ortadoğu'dan gelen meslek sahibi, alanında uzman profesyonellerin Amerika'daki müslümanlar arasında nasıl bir değişime yol açtıklarından bahsedildi. Noble Drew Ali'nin önderliğini yaptığı 1920'lerde müslümanlar tarafından kurulan Moorish Science Temple'ın özelliklerinin incelendiği sunumda Elijah Muhammed'in başlattığı, 1934 yılından sonra Amerika'nın en güçlü müslüman hareketlerinin başını çeken Nation of Islam'ın itikadi problemleri, Malcolm X'in hareketten ayrılma süreci aktarıldı. Güncel olaylara da değinilen sunumda 11 Eylül algısı ve olay sonrası müslümanların yaşadığı kimlik karmaşasına da değinildi.
İbrahim Kibar haber verdi