Baharın İstanbul’a iyiden iyiye kurulmaya başladığı şu günlerde en yoğun mesaisi olanlar bile bir şekilde kitabına uydurmaya çalışıp şehrin bahar manzarasını en güzel hissettiren mekânlarına yollarını düşürüyorlar.
İstanbul’da gelişigüzel dolaşmanın keyfine diyecek yok ancak bundan daha zevklisi bir başlığı-temayı takip ederek yürümektir. Mesela bir bölgedeki küçük camilerin minarelerini fotoğraflamak için ya da kuş evlerini aramak amacıyla dolaşmak. Bunun diğer seçeneğe göre artısı, aradıklarınızın dışında çok fazla hayret-amiz güzelliğe rastlamanızın işten bile olmamasıdır. Elbette daha çok yürümeyi gerektirdiği de doğru; ama zaten daha kolay olduğunu söylemedik, yalnızca daha zevkli.
Bir süreden beri yarı yorgun yarı keyifli hâlde izlerini sürdüğümüz (bakınız) tarihî çeşmelerden kendine birçok farklı seçenekte rota oluşturarak uzun yürüyüşlere çıkması, sevgili okurun hem İstanbul’u seyretmek hem sandığından daha güzel bir geçmişin üzerinde yaşadığını keşfetmek bakımından ilgisini çekecektir.
Yolculuğa bu duraktan katılanlarımız değil de başlardan itibaren birlikte soluk soluğa yorulduğumuz okurlar hemen hatırlayacaktır, geçenlerde daha önce azimet etmediğimiz bazı semtlere doğru ilk kez revan olmuş ve çeşmeleri mercek altına almaya başlamıştık. Yeni yürüyüşlerle biriken bazı çeşmeleri de aşağıdaki satırlarda sıralayacağız.
Allah rızasına âşık insanlar
1. | |
2. |
Boğaz’ın sakin semtlerinden Kandilli sahilinde, Cemile Sultan Korusu yakınındaki Kandilli İskele Caddesi başlangıcındaki çeşmeyi kitabesinin ilk satırına göre Sultan Mahmud inşa ettirmiş (1). Tuğrasının neden olmadığı sorusunun yanı sıra h. 1165 tarihinin tekabül ettiği m. 1751 Sultan I. Mahmud’un saltanat devrine işaret ediyor. “Eyledi Kandilli bağçe caygâhın pür-ziya” deniyor ikinci satırda. O zamanlar şimdiki gibi yoğun kullanılmayan bu ormanlık arazide hatırı sayılır bir neşe ve kolaylığa yol açmış olmalı bu çeşme.
Bazı küçük dökülme ve aşınma sorunları olan çeşmenin nişinde İSKİ’nin, çeşmeden akan suyun “tarihî vakıf Kandilli yerli memba suyu” olduğuna dair bilgi ve “vatandaşların mağdur olmamaları için bir bidondan fazla alınmaması” uyarısının yazıldığı eski bir levha var.
Kandilli kadar tenha olmasa da şehrin diğer yakasına nispetle el değmemiş pek çok manzaraya tesadüf edilebilecek Üsküdar’ın Atik Valide civarında, buraları daha önce arşınlamış olmamıza rağmen gözden kaçırdığımız bir çeşmeyle karşılaştık: Üstelik h. 1132/m. 1719 gibi epey yaşlı bir tarihe uzanıyor.(2)
Cizye muhasebeciliği vazifesindeyken (bundan önce de Topkapı Sarayı’nın mutfağından sorumlu imiş) Hacı Halil Efendi’nin inşa ettirdiği çeşmenin kitabe hattının istifi hakikaten çok sevimli. Birbirine geçen ama karışık olmayan bir curcuna hâli var. Celi sülüsün munis bir örneği.
Osmanlı insanının Allah rızasına âşık o masrafsız ve mütevazı isteklerinden biri de Hacı Halil Efendi’nin kitabesinin son satırında onun adına yer alıyor: “İntifa edenlerden ve sairden dua rica eder.” Ancak çeşmenin musluğu bugün üzerinde olmadığı için faydalanma da dua da ne yazık ki havada kalıyor, üç yüzyıllık bir hayır dahi kesilmiş oluyor.
“Eyle hayrâtımı makbûl yâ Kerîm ü Zü’l-celâl”
Üsküdar’ı karşı yakadan kesen Beşiktaş semtine süzülürsek burada bizi İstanbul’un modern ve ilk bakışta uzak tarihiyle ilintili herhangi bir şeye mesafeli olduğunu ihsas eden manzaralarının karşıladığını düşünebiliriz. Ancak bu semt Osmanlı’nın genel itibarla son devir eserlerini sakladığından modern bir veçhe sunmakla beraber o kadar da geçmişle bağı kesilmiş durumda değildir.
3. |
Sözgelimi Abbasağa Cami Sokak girişindeki bu çeşmeden (3) öğrenebileceğimiz gibi. Çatısında bir de ne olduğunu anlayamadığım kutucuk benzeri motifli unsuru olan h. 1080/m. 1669 tarihli yani 4. Mehmed devrine tarihlenen çeşmenin kitabesi fena hâlde sayılmaz ama kalan yerleri hiç de iyi görüntü vermiyor, bir an evvel elden geçirilmesi lazım. Musluğunun da çeşmeye ivedilikle iade edilmesi oldukça isabetli olacaktır zira Abbas Ağa’nın, çeşmesine bağlı nice sevap umutları o musluk yerinde olmadığından karşılığını bulamamaktadır.
Abbas Ağa kim mi? Onu karlı bir Üsküdar sabahında ziyaret etmiştik, hatırlarsanız: (8 numarada) Üsküdar’ın Eski Toptaşı Caddesi’ne yerleştirdiği çeşmenin hemen hemen aynısından bir tane de buraya, inşa ettirdiği camisinin yanı başına yaptırmıştır. Çeşmelerin birbirine benzemeleriyle kalmamış, kitabelerinin de aynı oluşuyla Abbas Ağa lafı çok uzatmadan ‘maksat hayır yerini bulsun’ fehvasınca işini görmüş ve şehrin iki yakasında iki aynı çeşmesini hizmete sunmuştur.
Elden geçirilip hizmete sunulması pek iyi olacak çeşmenin kitabesinde Darüssaade Ağası Abbas Ağa’nın yakarışına ve bu satırları okuyanlardan ricasına kulak veriniz:
“Cümle hâlim sana malûm sen bilirsin lâ-yezâl
Cürm ü isyânıma bakma ol habibin hürmeti
Yâ ilâhî rahmetin izhâr edip göster cemâl
El açıp dergâhına geldim sanadır minnetim
Eyle hayrâtımı makbûl yâ Kerîm ü Zü’l-celâl
Rahmet olsun cânına her kim okursa Fâtiha
4. | |
5. | |
6. | |
7. | |
8. | |
9. |
Rûhu şâd eyleyen hiç olmaya bir dem melâl”
Beşiktaş’tan Galata’ya, Sultanahmet’ten Laleli’ye
Beşiktaş sahiline iner ve yolu Kabataş’a doğru takip edersek otoyol kenarındaki duvara bitişik bir çeşme buluruz. H. 1203 tarihini taşıdığına göre Sultan I. Abdülhamid’in saltanatının sonunda yapılmış bu en az üç yüzlü (ortadaki ana musluğun iki yanındaki nişlerde musluk boşluğu göremedim ancak oralardan da su akıtıldığı muhtemeldir) çeşmenin orta kitabesinin iki yanındaki boşluklarda ise kuvvetle muhtemeldir ki tuğra vardı.(4-5)
Galata’ya tırmanan Bereketzade Cami Sokak’ın cami ile bitiştiği yerde bekleyen çeşmenin, caminin banisi Ali Efendi’nin yaptırdığı müştemilattan bir parça olup olmadığını bilemiyoruz, zira üzerinde ne tarih ne yapım kitabesi kalmış (6). Nişindeki süslerden yola çıkarsak belki son devir eserlerinden biri olduğu istihracı yerini bulabilir ama bu da demek olurdu ki fetihten sonra semte ilk yapılan (konu hakkında Nidayi Sevim’in bir yazısı için tıklayınız) cami olduğu zikredilen ardındaki mabet kadar eski bir yapıyla karşı karşıya değiliz.
Sultanahmet Camii dış avlusuna girmeden önce solda Ayasofya kalacak cihette isimsiz ve kitabesiz bir başka çeşme daha var (7). Üzerinden herhangi bir okuma yapmak mümkün gözükmüyor. Camiye ve Sultanahmet Meydanı’na açılan Yerebatan Caddesi üzerindeki Yerebatan Üskübî İbrahim Ağa Camii’nin dış duvarında da fiyonk süslemeli, tonton kurnalı bir küçük çeşme bulunuyor (8). Cami ile aynı zamanda yapıldıysa 15. asrın sonuna uzanan bir tarihi var demektir.
Laleli’deki Seyyid Hasan Paşa Medresesi dışında ise sadrazamlık dâhil devlet-i aliyenin yüksek makamlarında görev almış Hasan Paşa’nın çeşmesi arz-ı endam ediyor.(9)
Civarda sıbyan mektebi ve han da içeren başka birçok hayrın banisi olan paşanın çeşmesi zarardan vareste kalabilmiş. Maalesef akar durumda olmayışına karşın ayna taşının kıvrımları, iki sütun ortasındaki minik istiridyesi ve hele hattıyla 1745 senesinden beri ayakta duran çeşmenin göze hoş gelmekte iddialı bir tarafı da yok değil.
Sadullah Yıldız