Yard. Doç. Dr. Murat Yurtsever Hoca’nın, “Bazı insanlar vardır ki hem hayatları, hem düşünceleri, hem de sanatı önemlidir. Çok nadir bulunan bu insanlardan biri de Mehmed Akif’tir.” cümlesini, gözleri ışıyarak ve bir hakkı teslim ederek söylediği sohbetteyiz Birlik Vakfı Bursa Şubesi’nde. Vefa, taa yüz yıllar öncesinden “sadece İstanbul’da bir semt adı” olarak isimlendirilse de kırık kalpli bir şair tarafından, vefakar insanlar hâlâ yaşıyor içimizde. Birlik Vakfı Bursa Şubesi de, bu vefayı taa iliklerinde duyan bir kurum. Her yıl Mart ayında Akif anılır mutlaka. Bu yıl Akif, 1 Mart Cuma gecesi Yard. Doç. Dr. Murat Yurtsever Hoca’nın dilinden anlatıldı dinleyenlere. Akif’le ilgili çok şey anlattı Yard. Doç. Dr. Murat Yurtsever Hoca. Anlattıklarından tadımlık notlar şöyle:
Her şeyiyle önemli bir insan: Mehmed Akif Ersoy
Bir akademisyen olan Murat Yurtsever Hoca, edebiyatçıların nasıl incelendiği hakkında bilgi vererek başladı sözlerine: “Edebiyatçılar incelenirken hayatı, edebi kişiliği, sanat anlayışı, eserleri ana başlıklarıyla incelenir. Bu edebiyatçılardan bazılarının hayatlarında çarpıcı bir şey yoktur, öğrenilmese de olur. Bazılarının düşünceleri önemli değildir, Fuat Köprülü gibi mesela. Ama Akif öyle değildir. Onun her cephesi önemlidir. Hayatı da, düşünceleri de mutlaka öğrenilmesi gereken biridir.”
İstiklal Marşı, manevi cephesi olan bir şiirdir
Murat Yurtsever Hoca, İstiklal Marşı’nı anlayarak dinlemenin önemine değinerek onu anlayarak dinleyenlerin ürpermeden dinleyemeyeceklerini ve saygı göstermeden duramayacaklarını belirtti. Murat Yurtsever Hoca’nın konuyla ilgili sözleri şöyle: “İstiklal Marşı, sıradan bir şiir değildir. Onun manevi unsurları vardır, dinî unsurları vardır. O yüzden dinlerken de bu özellikleri bilinerek dinlenilmelidir. Marşımız, korkma sözcüğüyle başlar. ‘Korkma’ sözcüğü burada, ‘Emin olun, endişe etmeyin’ anlamını taşır. Yine dördüncü kıtada bir ‘korkma’ sözcüğü vardır. Bu korkma sözcüğü ise ‘yücesin’ anlamında kullanılan ‘ulusun’ sözcüğüyle birlikte haşyet anlamı taşır.”
Akif milletvekili olmayı istedi mi?
Hayatı ve yaptıkları hakkında muhtelif rivayetler bulunan milli şairimizin bir de milletvekilliği var bilindiği üzere. Murat Yurtsever Hoca, bu sürece de değinerek Akif’in milletvekilliği gibi bir niyetinin bulunmadığını, vekil olmasının ona rağmen gerçekleştiğini şu sözlerle açıkladı: “Akif Ankara’ya geldiğinde onu Meclis’in kapısında Mustafa Kemal Atatürk karşılar ve ona ‘Tam zamanında geldiniz’ der. Oysa Akif Ankara’ya vekil olmak için değil, Anadolu’ya geçmek için gelmiştir. Niyeti, Anadolu’da milletle buluşmaktır. Zaten onun bu dönemine bakıldığında, Akif’in Meclis’ten çok kah Zağanos Paşa Camii’nde, kah Kastamonu Nasrullah Camii’nde vaazda olması da bunu kanıtlar. Akif, Meclis’e pek uğramaz zaten. Uğradığında da Hasan Basri Çantay ile oturur, başka kimselerle pek görüşmezdi. Onu Meclis’teki tartışmaların içinde göremezsiniz. O, Anadolu’da halk ile birliktedir.”
Akif çabuk küserdi
Akif’in insanlarla birebir iletişim kurma konusunda pek istekli olmadığı, Akif’in hayatını bilen herkesin malumu. Bunun sebebi, Akif’in bazı konularda aşırı hassas olması ve bu konularda esnek olmamasıdır. Akif’i yakından tanıyan herkesin, onun çabuk küstüğünü ve bu küslüğün de en az altı ay sürdüğünü anlatması sıradan bir bilgidir. Yine Akif için verdiği sözü yerine getirmek, yaşamsal bir meseledir. İşte Murat Yurtsever Hoca’nın Akif’in mizacıyla ilgili anlattıkları: “Akif, merhamet sahibidir. Çok hassastır ve çok çabuk küser. Zaten samimi oldukları da çok azdır. Akif’i tanıyanlar onun için ‘bir yerde iki kişi varsa ikinci kişi Akif’tir, üç kişi varsa Akif orada yoktur.’ derler. Akif konuşmaz, susar. Arkadaşlarıyla bulundukları ortama birisi geldiğinde bile Akif kendini tanıtmaz, suskun kalır. Bu, onun hassas yapısının bir sonucudur.”
İstiklal Marşı nasıl yazıldı?
Akif’i İstiklal Marşı yazması için ikna etmek kolay olmamıştır. Hamdullah Suphi, Hasan Basri Çantay ile Akif’in yarışmaya katılması konusunu konuşur ve Çantay, Akif’i ikna edeceğini söyler. Meclisteyken Çantay, Akif’in yanında oturduğu bir anda eline kağıtları alıp bir şeyler yazmaya başlar. Akif ona ne yazdığını sorduğunda Çantay ‘İstiklal Marşı’nı yazmak bana kaldı’ der ve ekler “İstiklal Marşı’nı senin yazıp yarışmaya katılacağın konusunda söz verdim.” der. Para ödülü yüzünden yarışmaya katılmayacak olan Akif kalakalır ve “Söz mü verdin?” der. Çantay, söz verdiğini yineler ve ödül konusunda Akif ne isterse yapılacağının da kendisine teminat verildiğini söyler. Akif, “Madem söz verdin, o halde iş başa düştü. Ama parayı ben görmeyeceğim bile.” diyerek şiiri yazacağını söyler. Sonrası herkesin malumu.
Akif’in İttihat ve Terakki üyeliği
Birleşip el birliğiyle kalkınmak, Akif’in rüyasıdır. Bu rüya kelimelerle kurulmuş olan cemiyet, bir ara Akif’in de ilgisini çeker ve Akif cemiyete üye olmak için gider. Sonrasını şöyle anlattı Murat Yurtsever Hoca: “Akif’in İttihat ve Terakki’ye girmesiyle çıkması bir olur. Cemiyete giriş belgesi imzalanmalıdır ve o belgede üye olan kişilerin ‘Verilen emirlere kayıtsız itaat edeceği’ maddesi vardır. Bu maddeyi okuyan Akif, ‘Benim uyacağım tek emir Emr-i bi’l-maruftur’ der ve belgeyi imzalamadan çıkar gider.”
“Tarih-i Kadim” karşısında Akif
Bir dönemin simge ismi Tevfik Fikret’in amentüsü olarak bilinen bir şiir bu. Fikret her ne kadar sonra bundan rücu etmiş olsa da, bu şiir bir zihniyetin tezahürüdür. Murat Yurtsever Hoca, şöyle anlattı bu şiir karşısında Akif’in tavrını: “Tarih-i Kadim şiiri, dönemin anlayışını yansıtması bakımından önemlidir. Fikret’in yazdığı ama sonra yayımlamak istemediği bir şiirdir. Şiir, materyalist düşüncenin ilanı, dinin reddidir. Fikret ve Akif, aynı dönemde yaşamış iki aydındır ama iki farklı dünyanın insanıdırlar. Fikret şüpheci, geçimsiz, kavgacı, dine mesafeli, Batı hayranı biriyken Akif dindar, Batı’ya daha objektif bakabilen biri. İkisi de kendilerinden sonraki kuşakları düşünür, bir kuşak yetiştirmeye uğraşır. Fikret’in simgesi Haluk, Akif’in modeli ise Asım’dır. ‘Tarih-i Kadim’ şiiri Akif’i o kadar hiddetlendirir ki, bu şiire yazdığı reddiyeyi okuyan arkadaşları, ‘Bu şiirde seni tanıyamadık’ deme gereği duymuşlardır. Fikret, eskiyi bilen ama bundan kompleks duyan biridir. Akif ise bu kompleksi taşımaz.”
Biz dinleyenlere bir dönemin ruhunu ve Müslüman tavrının nasıl olması gerektiğini bir kez daha hatırlatan sohbetten notlar böyle. Mevla, feyzinden herkesi nasipdar ede.
Ahmet Serin notlarını paylaştı