“Bu eserler matematiğe mi yoksa sanata mı daha yakın durmaktadır? Şahsen bu sorunun cevabını vermekte halen zorlanmaktayım.’’
M. C. Escher, 20. yüzyıl Hollandalı sanatçısı
“Dikkati belirli bir nesneye odaklamamaya çalışan arabesk algısal yetileri canlandırıp hızlandırırken bir yerde toplamayarak mümkün olduğunca dağıtmayı amaçlar, Merkezkaç prensibine göre düzenlenen desenler bir tür soyutlamaya ve kendi kendine hipnoza yol açar; öyle ki dizlerinin üzerine oturup kıbleye dönen mümin, yinelenen motiflerin oluşturduğu bu labirentte kaybolarak bedenle ve dünyayla ilişkisini tamamen koparabilir."
B. Dobree, sanat tarihçisi, 1920.
"İnsanı hayrete düşürecek derecede muntazam geometrik desenler, Müslüman zanaatkârların sonsuzluk olgusunu keşfetmek için matematiksel tekrarı ne kadar ustaca kullandığını göstermektedir."
(Gazeteci Rageh Omar, BBC'nin Avrupa’da İslam Tarihi adlı programında Granada’daki Elhamra Sarayı’ndan bahsederken)
Sanatsal motifler uzun süre baktığınızda, yüzünüzü her kırpışınızda yeni şekil ve desenler fark edersiniz. Bu geometrik sana anlayışı, saf matematik ile mekân sanatının kaynaşmasından, şekille ve yinelenen desenlerin dansından doğmaktadır. İnsan formu içermeyen bu sanat, karmaşık desenler halinde düzenlenmiş akıcı çizgilerden oluşmaktadır. Her bakışta değiştiği izlenimini vererek insanı derin bir tefekküre teşvik eden motifler, bu özellikleri sebebiyle de camilere çok yaraştılar.
Hz. Muhammed (s.a.v.), sanatta insan ve hayvan formlarını kullanmamalarını öğütlüyordu. Endişesi, İslâm’ın henüz yeni doğduğu bu dönemlerde, Müslümanların putlara ve dünyevi figürlere tapma gibi cahiliye adetlerine geri dönerek Allah (cc) unutmalarıydı.
Geometrinin Müslüman sanatının tam merkezine yerleşmesiyle hayal gücünün ve yaratıcılığın sınırlarını tamamen ortadan kaldıran sanatçılar, “arabesk” adı verilen yepyeni bir geometrik sanat türü ürettiler.
İran, İsfahan'da bulunan Lütfullah Camii, arabeskin ve (sivri kemerin yakarısında ve aşağısında görülen) Kur'an-i Kerim ayetlerinden oluşan işlek hat sanatının en güzel örneklerini sergilemektedir.
Arabeskte iç içe geçmiş şekilde kullanılan birimlerin oluşturduğu her bir desen diğer desenlerden uzağa doğru ve her yönde akmaktaydı. Her bağımsız birim bir bütün olup kendi başına anlamlıydı, ancak yine de tüm birimler birbiriyle bağlantılıydı ve bütün bir motifi oluşturuyordu. Bu iki boyutlu desenler en çok tavan duvar, hah, mobilya ve kumaş gibi yüzeyleri süslemek için kullanılıyordu.
Bu karmaşık sanat biçiminin mümtaz örnekleri, İstanbul’da yakın bir zamanda ortaya çıkarılan Topkapı ruloları ile gün yüzüne çıktı, yüz on dört adet geometrik duvar ve tonoz deseni içeren bu yazma, 15. ya da 16. yüzyılda İran’da çalışan bir baş mimar tarafından hazırlanmış olup türünün sağlam olarak bulunan en eski örneğidir.
Arabeskte çiçek desenleri de kullanılabilir. Bitkilere ait sap, yaprak ve çiçek desenleri ya da çiçek desenlerinin geometrik desenlerle birlikte kullanılması Avrupalı sanatçıları da aynı seviyede etkilemiştir. Rönesans, barok, rokoko, modern sanat (grotesk stil) ve örgü bezeme örneklerinin tamamında bu desenlere rastlanılır.
Arabeskin büyüleyici olduğunu düşünen Leonardo da Vinci’nin vaktinin büyük bir bölümünü karışık desenler hazırlamaya ayırdığı bilinmektedir. Meşhur düğüm deseni, Kral VIII. Henry’nin portresinde kullanılmış olup, pelerininin kenarında ve arkasındaki perde üzerinde boy gösterir. Raphael gibi Durer de eserlerinde geometrik desenler kullanmıştır. 17. yüzyıl Fransız sanatçısı Jean Berain’in grotesk desenlerinde de göze çarpan bu unsur 16. yüzyıl İtalyan sanatçıları tarafından rabeschi olarak adlandırılıyordu.
20. yüzyılın geometrik sanattan ilham alan en tanınmış sanatçılarından biri de Hollandalı M. C. Escher’di. Hayat verdiği eşsiz ve büyüleyici eserlerle çok çeşitli matematiksel fikirleri keşfe çıkan sanatçının bu eserlere ait ilhamı 1936 yılında ziyaret ettiği Elhamra Sarayı’nın çini desenlerinden almasına şaşırmamak gerekir. Günlerce bu motifler üzerine çizimler yapan sanatçı hislerini ‘’Bu benim hayatım boyunca temas kurduğum en zengin ilham kaynağıydı’’ sözleriyle ifade eder.
Avrupa’ya tek gelen şey arabesk üslubu değildi, zira 14. yüzyılda Avrupalı sanatçılar için önemli bir gelişme daha oldu. Avrupalılar İslam dünyasından yağlı boyayı ithal ettiler. Bunun öncesinde yalnızca yumurta, su, bal ve renklendirici maddeden oluşan tempera boyasını ahşap paneller üzerine uygulayabiliyorlardı. Keten tohumu yağından yapılan bu pahalı boya, Avrupa resim sanatında köklü bir değişikliğe yol açıp, Flaman ve Venedikli ressamların tablolarındaki renk doygunluğunu arttırdı.
1001 İcat Dünyamızda İslâm Mirası
Editör: Salim T S Al-Hassani