Zarifoğlu ile tanışmam 1979’da gerçekleşti. Sanırım Eylül başı idi. Orta mektepten sonra girdiğim yatılı okul sınavlarında Ankara Meteoroloji Meslek Okulu’nu kazanmış ve okula kaydolmuştum. Okulun açılmasının daha ilk haftasında bir Cumartesi çarsıya çıkışımda soluğu Kızılay’da Selanik Caddesi No: 52’de bulunan is hanının önünde almıştım. Beni buraya getiren, Aydın’da köy okulunun orta mektebinde 1978’de elime geçen Mavera Dergisi idi. Dergiyi, 1978’de Aydın’da Akabe Kitabevi’nin açılısında dağıtmışlardı. Sair ruhuma şiirin kapılarını açan isim Zarifoğlu’nun kendisiydi. O sebeple ismini tanıyıp da bizzat kendisiyle tanışmak istediğim bir kahramanımdı Zarifoğlu.
Kahramanımı buldum
Biraz önce belirttiğim gibi soluğu Kızılay’da Mavera’nın çıkış adresinde almış ve çekingen bir ruh hali içinde kapı ziline dokunmuştum. Kapı açıktı, içeriye girdim. Girişin hemen karsı odasında bir masa basında esmer bir zat oturuyordu. “Gel bakalım delikanlı, hoş geldin…” Kendimi tanıttım. Sizi tanıyabilir miyim, dedim: “Ben Cahit” dedi. Evet, kahramanımı bulmuştum. Zarifoğlu’nun beni etkileyen tek bir yönü yoktu ki… Hani tasavvufta “insan-ı kâmil” tanımı vardır ya iste Cahit Zarifoğlu da öyle bir insan. Bir Kurban Bayramı’nda okul kapalı olduğu için Mavera Dergisi’nde kalıyordum. Bayram namazı vaktinde o Zarif Şair’in gelmesi ve birlikte bayram namazını eda edişimiz ve ardından evine davet edişi ve kahvaltı yapmamız; iste bunlar hep hatırladığım ve hatırladıkça da gözlerimin buğulandığı tanıklıklar.
Depoyu su basınca…
Ankara’da okul yıllarımda dört yıl boyunca hemen her Cumartesi-Pazar dergide bulunduğumdan dolayı Zarifoğlu ile elbette birçok tanıklığım söz konusu. Bir kısa hatıra zikredeyim: Sanırım 1981 Mayısı idi. Ankara’da etkili bir sağanak yağış sonrasında Sıhhıye’deki Mavera deposunu sel basmıştı. Deponun sularını boşaltmaya koşmuştum. Bir telefon kulübesinden de Cahit Abi’nin çalıştığı TRT ofisini aramış ve kendisine haber vermiştim: “Abi depoyu su bastı gelebilir misiniz?” O da bana, “Seyfettin, ben gelsem yağmur kesilecek mi? Olan olmuş, üzülme sen, ıslanmayan kitapları bir kenara ayır, içinden beğendiğini de okumaya basla…” demişti. Ertesi gün bu durumu hatırlattığımda “Tevekkül ehli olmak bunu gerektirir” cevabını almıştım.
Sürekli bir tefekkür halı
Cahit Abi’yi kendi şiirini yasayan bir sair olarak gördüm ve tanıdım. O sadece bir sair, bir sanatçı değil, bir derviş ve gönül insanı idi. Hâl ehli idi. Sürekli bir tefekkür hâli içinde bulunurdu. Şairin iç tefekkür ile kendi şiirini oluşturmasının en güzel tezahürü Zarifoğlu’dur. Bu sanatçı durusunun esasen, Necip Fazıl’ın ifadesi ile: “Ver cüceye onun olsun şairlik Simdi gözüm büyük sanatkârlıkta.” yükselişine giden yol olduğunu ve Zarifoğlu’nun da o büyük sanatkârlığa giden yolu seçtiğini; bu yönde beni her zaman etkilediğini bugünden geriye doğru baktığımda daha iyi anlıyorum, vesselam.
Seyfettin Ünlü
Seyfettin Ünlü, “Bir derviş ve gönül insanı: Zarifoğlu”, Makas dergisi, Ekim-Kasım 2018, sayı 4.