Hz. Ömer denildiğinde ilk aklımıza gelen onun adalet anlayışıdır. “Adalet mülkün temelidir” özlü sözüyle onun adalet anlayışının en somut halini görürüz. Herkes bilir ki bu sözde mülkten kasıt devlettir. Hz. Ömer mahkemelerin duvarlarına da asılan bu sözün hakkını sonuna kadar vermiştir.
Ömer Tilmisani Mısırlı bir yazar. Hz. Ömer’i yazma fikrini üç madde ile özetliyor: Allah’a ibadet gayesi, Hz. Ömer’i çok sevmek ve bu işten sevap beklemek. Ömer Tilmisani, Mısır zindanlarında çokça kalmış bir isim ayrıca. Onun İngiliz emperyalizmine karşı çıkıp 1933 yılından itibaren İhvan-ı Müslimin hareketi içerisinde Hasan el-Benna’nın yanında yer alması yabancı, emperyal unsurları ülkesinde istememesinden kaynaklanmaktadır. İngilizler ellerini o bölgelerden hiç çekmediler. Anlamsız İran-Irak savaşının sonlandırılması için arabuluculuk da yapmaya çalışan ve Filistin davasını daima savunan ve bu o davayı İslâmi çizgide tutmaya gayret eden Ömer Tilmisani 1986 yılında Kahire’de vefat etmiştir.
Risale Yayınlarından çıkan Adaletin Timsali Hz. Ömer (ra) kitabı klasik biyografi kitabı olarak yazılmamış. Elbette Müslüman olmasına kadar olan dönem, sonrası, halifeliği vs. anlatılıyor. Ancak daha çok Hz. Ömer’in bireysel özelliklerinden bahsediliyor. Gelişmeler tarih tarih, gün gün ele alınmıyor. Herhangi bir tarihlendirme de yok. Hatta kitapta sayısal tarih namına hiçbir bilgi yok da diyebiliriz. Burada Hz. Ömer’in kişiliğinin bir tahlili yoktur. Hz. Ömer, imanı ile tam manasıyla açık ve örnek alınması gereken bir kişiliktir çünkü. Onun imanının serinliği kalpleri serinleten bir serinlik. O, herkes gibi yaşamış makamının avantajlarından faydalanmayı hiçbir zaman düşünmemiştir. Onu adaletli yapan da budur. Yazarın en başta bunu idrak ettiğini ve okuyucusuna da bunu anlatmaya çalıştığı çok bellidir. Yani diyor ki Hz. Ömer bir insandır, doğum tarihi, vefat tarihi, annesi, babası, çocukları, savaşları, acıları, sevinçleri vs. hakkında söylenecek pek çok şey vardır ama ben bu maddi bilgilerin dışına çıkacağım ve size Hz. Ömer’in karakterini enjekte edeceğim. Kalın sayılabilecek kitabın içeriği işte budur. Müslüman olmadan evvelki dönemden vefatına kadar geçen bir İslam mücahidinin karakterini okuyorsunuz. Hz. Ömer İslâm’la çok şey kazandığı gibi İslâm’a ve Müslümanlara da çok şey kazandırmıştır. O biraz da fethedilmeyi bekleyen bir şehir gibi orada öylece durmaktaydı ve fethedildi.
Hz. Ömer’in (ra) Peygamber sevgisi
Yazarın Hz. Ömer’e olan ilgisi ve muhabbeti her satırda kendini gösteriyor. Ömer Tilmisani adını taşıdığı bu din büyüğünü gerçekten çok seviyor. Ama en önemlisi Peygamber Efendimiz’in de Hz. Ömer’i çok sevmesi. Kitapta da belirtiliyor, Hz. Muhammed (sas) Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’i ayrı bir yere koyuyor. Onların bulunduğu makamı daha sonra hiçbir Müslümanın elde edemediğini yazıyor. Muhakkak ki Hz. Ömer de Peygamber Efendimiz’e çok büyük bir sevgi besliyordu. Onun yaşantısında karşı karşıya kaldığı zorluklardan, giydiği elbisenin kabalığından, yattığı yerin sertliğinden, evindeki eşyasızlıktan dolayı ağladığı bile olurmuş. Hatta onun Hz. Peygamber vefat ettiğinde “Kim Muhammed öldü derse onu kılıcımla iki parça ederim” sözü üzüntüsünü ve hayal kırıklığını çok net bir şekilde anlatmaktadır.
Adalet anlayışını, kılı kırk yarışını ve hele halifelik mührünü ele alışıyla bu özelliklerini daha fazla ön plana çıkardığını görüyoruz ama onun en az adaleti kadar dikkatleri çeken bir başka özelliği de yiğitliği ve korkusuzluğu. Yazar bu konuya tüm kitap boyunca dikkatleri çekiyor. Her yerde onun yiğitliğinden, korkusuzluğundan bahsedildiğini göreceksiniz. Ona biraz fiziksel özelliklerinden biraz da belki bu gözü karalığından ötürü “Kureyş’in Dazlağı” denilmesi de bundan. Ancak biz onu Müslüman olduktan sonra ve halifelik vazifesiyle daha çok adaletin kılıcı olarak hatırlıyoruz. Halifelik vazifesi Hz. Ömer’e nasip olduğunda artık vahiy gelmiyordu. Yani Efendimiz’in vefatı ile beraber başlayan bir vahiy kesilmesi süreci devam ediyordu. Yazarın da belirttiği gibi artık var olan kuralların uygulaması ve yeni ortaya çıkacak durumlara göre hareket edilmesi gerekiyordu. Hz. Ömer gibi bir adı da adalet olan bir şahsiyet için yeni durumlara karşı gösterilecek hassasiyet bir kat daha artmış oluyordu.
Belirli konular çok yönlü değerlendirildiği için zaman zaman Hz. Ömer dışında da örnekler yer alıyor. Muaviye’nin Hz. Ali (ra) ile olan mücadelesi, bunun ne anlama geldiği gibi meseleler de tartışılıyor. Arada bir Peygamber Efendimiz devrine dönülüyor, arada bir Muaviye örneğinde olduğu gibi ileri tarihlere gidiliyor. Ömer Tilmisani, İslâm’ın mevcut sorunları ile ilgili de kendi fikirlerini söylüyor. Bunun için yalnızca bir Hz. Ömer (ra) kitabı değil okuduğumuz. Başka kişilere de çokça yer veriliyor ve hatta sayfalarca Hz. Ömer ismini görmediğiniz bölümlere denk geliyorsunuz. Yazar, bir konuyu sayfalarca anlatabilme özelliğine sahip. Bazı yerlerde birkaç cümleyle anlatılabilecek bir meseleyi sayfalarca anlattığı oluyor. Bu konulardan birisi de Hz. Ömer ile Halid bin Velid arasındaki münasebettir. Burada konuyu epey uzun ve etraflıca anlatmayı tercih etmiştir. Arada da İslam tarihine ait bilinmeyen olaylardan da bahsetmiştir. İslâmiyet’in bir teslimiyet dini olduğu, günümüzden geçmişe dönük sorgulamaların yapılmaması gerektiği sahabeye hak ettiği kıymet verilerek anlatılmaya çalışılmıştır. Yazar şahsi fikirlerini de fazlasıyla yansıtmış. Halid bin Velid olayı, ganimetler vs. konularda daha çok kendi fikirlerini aktarmıştır. Anlatırken de sahabeden herhangi bir kimseyi ya da herhangi bir din büyüğünü en küçük bir eleştiri getirmemeye gayret ediyor.
En duygusal bölüm: Hz. Ömer’in şehadeti
Kitapta Müslüman kadına yönelik çok geniş açıklamalar mevcut. Yazar bu açıklamalarının bir kısmını Hz. Ömer ile ilişkilendirmiş bir kısmını ise sanki bağımsız bir kitap yazıyormuşçasına aktarmış. Burada kadının değeri, aile ve toplum için ne ifade ettiği ve asıl önemlisi İslâm’ın kadına nasıl baktığı konusu işlenmiş. Yazar bu konuyu o kadar uzun anlatmış ve verilen örneklerle de öyle bir desteklemiş ki tatmin olmamak elde değil. İslâm’ın kadına verdiği değeri bilenler için bu örneklere ihtiyaç yok elbette. Fakat bu konuda farklı düşüncelere sahip olanlar bu kitabı okurlarsa çok daha farklı düşüneceklerinden şüphem yok. İslâm’ın ölçüleri bellidir. İslâm en çok kadının iffeti ile ilgilenir. Bu yüzden de imayı bile kaldırmaz. Fitne dediğimiz şeyin çıkış noktası ima değil midir?
Hz. Ömer’in şehadetini anlattığı bölüm bir yakınını kaybetmiş gibi etkileyici, duygusal… Bir dağın yıkılışı gibi, bir devin çöküşü gibi… Sanki o vefat edince dünyada adalet bitmiş gibi, sanki artık hiçbir yer tekin değilmiş gibi… Diğer şehadetlerde de görürüz ve Allah neden korumadı deriz ya işte yazar bunun açıklamasını da çok iyi bir şekilde yapıyor. Yazar başından sonuna kadar teslimiyetçi bir fikirle yazıyor. Fikir ayrılıklarını anlayışla karşılıyor ve her olayda doğru bir yaklaşımla Allah’tan bir hikmet bekliyor. Musibetler karşısında bir Müslümanın nasıl durması gerektiğini Hz. Ömer’in (ra) şehadetini anlattığı bölümde çok güzel izah ediyor. Tüm satırlara egemen olan aklın sınırlarına boyun eğmekten ziyade duygudur. Ömer Tilmisani duygunun eşliğinde yol almıştır. Olaylar karşısında hislerini gizleyememiş fakat mantıktan da bir an olsun vazgeçmemiştir. Bu duygu yoğunluğu Hz. Ömer’in şehadetinde ise zirveye çıkmaktadır.
Adalet Timsali Hz. Ömer (ra) kitabı, hem bir dönem İslâm toplumunda yer alan sorunlara bakış açısını hem de Peygamber Efendimiz sonrası yakın dönemi anlatması bakımından çok değerli. Zaten alelade bir biyografi olmadığını söylemiştik. Hz. Ömer hakkında yazılmış onun karakterini en yoğun şekilde hissedebileceğiniz bir kitaptır aynı zamanda.