Giriş
“Bilginin İslamileştirilmesi” kitabıyla kendime ne katabilirim? Bilgi kavramının “Batılı” vasfından kurtulması ve İslami bir hüviyete kavuşması düşünce dünyamda ne gibi değişimlere sebebiyet verir?
Modern dünyanın ilime bakış açısı ümmetin çözemediği problemlere derinlik kazandırıyor. Müslüman coğrafyalarda vuku bulan problemlerin kaynağına inerek tahliller yapıyor. Tahlillerle yetinmeyip usulünü de belirterek bir çözüm önerisi sunuyor.
İsmail Raci el-Faruki, problemin ana kaynağındaki en önemli meseleyi eğitim olarak görmüş, Kur’an ve Sünnet ışığında yeni bir medeniyet inşa etmenin yollarını aramıştır.
Faruki’nin bu eserinde aşağıdaki konularla haşır neşir olacaksınız:
- Bilginin ve bilimin İslami olmayışı günümüzde ümmetin hantallaşmasına, uyuklama halinin devam etmesine sebebiyet veriyor.
- Ümmetin sorunlarını çözmek için önce ikili eğitimi revize etmek önemli bir görevimizdir.
- Ümmetin uyanışı için çözüm önerimiz teoride kalmamalı ve eyleme geçilmelidir.
-
Kitap özetinden bölümler:
İslam’dan uzaklaşmış ümmet büyük bir buhran içindedir.
Günümüzde Müslüman coğrafyalara baktığımızda karşımıza ilk çıkan tablo kan, gözyaşı ve ayrılıklardan ibarettir. Geçtiğimiz yüzyılın başında önemli bir yenilgi alan Müslümanlar emperyalist güçler tarafından sömürüldüler. Bu sömürü ekonomik düzeyde kalmadı ve Müslüman kadınlarla erkekler Batılılaştırılarak İslam’dan uzaklaştırıldılar.
Bugün dünyadaki bütün yaygın iletişim araçları Müslüman kimliğini terörist, saldırgan, medenileşmemiş ve gelişmemiş olarak gösterme çabasında. “Hasta Adam” anlayışıyla yaklaşılan İslam âlemi kendi içinde yaşadığı ayrılıklardan kafasını kaldıramadığından bu büyük problemin farkındalığında değildir.
Geçmişinde dünya çapında bir dirilişi birçok kez başarmış İslam dünyası öteki medeniyetleri taklit etmeye başladığından beri asli amacından uzaklaşarak savruldu.
Bu savruluş emperyalizmin İslam gerçeğini örtmesine dahi direnç gösteremez hale geldi. Modernitenin muğlaklığı ümmetin uykusunu perçinledi ve “birlik” teorisine dayanması gereken hayatlarımız kargaşaya müptela oldu.
Ümmetin bunalımı siyaseti, ekonomiyi, dini ve kültürü etkiledi.
Sömürgeci güçler tarafından milli devletlere ayrılan İslam âlemi aynı zamanda kendi içinde de bölünmüştür. Zaten emperyalist güçlerin bu coğrafyaları kolayca yöneterek kendi çıkarları doğrultusunda hareket alanı açabilmesi için her biri milletlerine göre ayrışmış devletlerin sınırlarında çatışma yaşayabilecekleri başka milli devletler kurulmuştur. Dış tehdit olarak algılanması istenen sınır komşularının yanı sıra ülke içindeki çoğunluk ve azınlık gruplar da her daim birbirine şüpheyle yaklaşsın diye fitne temelli bir ortam oluşturulmuştur. Bu plan maalesef işe yaradı. İktidarlarının kuvveti için düşmanla işbirliği yapan yöneticiler oldu. Sömürü düzenine başkaldıran bölgelerin siyasi yapısı tamamen tahrip edildi. Bu durum da siyasi olarak birliğin günümüzde dahi sağlanamamasına sebebiyet verdi.
Ümmetin bunalımının sadece siyasi yönden değil ekonomik yönden de etkileri oldu. İslam coğrafyası kendi ihtiyacı kadar eşya ve hizmet üretemediği gibi ekonomik sistemine yön verecek birçok ihtiyacını sömürgeci güçlerden ithal etmektedir. Ana gıda maddelerinden enerji ve inşaat malzemesine, giyecekten silaha kadar bütün ihtiyaçlarda İslam âlemi bizzat celladına bağlıdır. Emperyalizmin özendirdiği tüketme tutkusu bu bağı daha da güçlendirmekte ve içinden çıkılamaz bir hal aldırmaktadır.
Dini ve kültürel yönden baktığımızda, ekonomik ve siyasi açıdan karşılaştığımız tabloya benzer bir manzara karşılar bizi. Müslümanların gerilemesi, aralarında cehaletin de yaygınlaşmasına sebebiyet verdi. Kimi batıl inanışlarla hakikatten koparak ruhunu “şeyhine” teslim etmeye yöneldi kimi de zahirde boğularak yüzeysellik ve kaba softalığa eğilim gösterdi. Mevzunun nihayetinde İslami kültür birikiminden kopmuş diplomalı nesiller karşımıza çıktı. Kısacası iddia edilenin aksine Batılılaşma ile ilerleyeceğini düşünen Müslümanlar kendini daha da berbat bir durumun içine sokmuşlardır.
Bunalımı besleyen ana damar eğitim sistemidir.
Mevcut eğitim sistemi ümmetin bunalımını ve uyuklama halini besleyen ve hatta ona güç kaynağı olan bir zemini bünyesinde barındırıyor. Müslümanların mazisiyle irtibatının bizzat kapatıldığı yerler okullar ve fakültelerdir. İslam coğrafyasındaki eğitim sistemine bugün bir göz gezdirdiğimizde karşımıza ikili bir tablo çıkıyor. “Modern” ve “İslami” olarak iki koldan yürüyen eğitim sistemi bölünmüşlüğü, kafa karışıklığını arttırmaktan başka bir işe yaramıyor. Devlet modern sistemi benimseyerek, İslami süzgeçten geçmemiş bilgiyi olduğu gibi çocuklara zerk ediyor. Çoğu zaman devletin mali desteğinden yoksun özel bir sistemle ilerleyen medrese usulü eğitimde ise gelenekselliğin ilerlemekten çok ayak bağı olduğunu gözlemliyoruz.
Modern eğitim sisteminde her ne kadar Batı modelini uyguladığımızı düşünüyorsak da bunun aksine sadece onun karikatürize edilmiş bir versiyonuyla muhatabız. Neden bizim üniversitelerimizde dünyaya yön veren buluşlar meydana gelmiyor? Ya da bu kadar beyin göçü vermemizin sebebi ne? Düşük standartlar probleminin yanı sıra maddeci öğretim üyelerinin dar görüşlülüğü de bu vahim duruma sebebiyet vermektedir. Hâlbuki her türlü uzmanlığa dair bilgi, İslami bir muhtevada eritilmiş olsa ne sadece not için okuyan öğrencilerle ne de sadece ekonomik kaygılarla eğitim veren öğretmenlerle bu denli sıklıkta karşılaşırız.
Bir Müslümanın en önemli davası İslam’dır. Bu sebepten bir öğretim üyesinin öncelikli hedefi Allah rızası olmalıdır. Bilgi edinirken de bilgisini aktarırken de bu temelden şaşmamalıdır. Ne zamanı ne de enerjisi olmayan eğitimcilerle üniversite mezunu ukalalar oluşturmaktan ileri gidemeyiz. Pozitivist bir çerçeve ile çıkılan yolda materyalist çocuklar yetiştirerek mevcut bunalımlarımıza yeni bunalımlar eklemiş oluruz.
Devamını okumak ve dinlemek için HAP KİTAP uygulamasını ücretsiz indirebilirsiniz.